Aynı gemide miyiz?
Seçim sürecinin sonlarına yaklaştığımız şu günlerde, birçok kez parti mitinglerini yerinde izleme ve analiz etme fırsatı buldum. Her seçimde olduğu gibi bol keseden laf cambazlığı yapan bizleri yönetmeye talip adayların kürsüde, şeytanın bile aklına gelmeyeceği ve akıl tutulmasına neden olan vaatleri karşısında şaşırıp kalıyorum.
Bizi 20 yıl geriye götürecek siyasetçiye oy vereceğim
Birisi de kürsüden çıkıp dese ki; “sizi yirmi yıl geriye götüreceğim” oyumu ona vereceğim. Yirmi yıl önceki refahı, huzuru ve yaşam kalitesini bugün mumla arıyoruz. Aldığımız maaşla haftada bir de olsa ailemizle dışarıda yemek yiyebiliyorduk. Eşle dostla çay kahve içmenin hesabı yoktu. Yılda bir kere de olsa bir haftalık tatil yapabiliyorduk. Paramızın değeri vardı yurt dışına çıktığımızda ülkemize eş değer bir harcamayla dönebiliyorduk.
Geminin sadece güverte direği kaldı
Adam kürsüye çıkmış, elini yumruk yaparak havaya kaldırmış ve avazı çıktığı kadar bağırıyor: “aynı gemideyiz, gemi su alırsa hepimiz batarız.” O gemi 20 yıldır su alıyor ve batmaya çoktan başladı. Şu an gemi su altında batmayan dışarıdan görünen sadece geminin güverte direği kalmış. Zavallı işçime, emeklime ve esnafıma filikaları bile çok görüp plastik botlarla ölüme terk ettiniz.
Şüphesiz hepimiz ayni gemideyiz fakat, gemi içerisinde burjuva kesimi kaptan köşkünde şatafatlı, lüks ve eğlence dolu kamaralarda yaşıyor. Yoksul, çaresiz ve muhtaç insanlar en alt kamaralarda aç, biçare ve sefil yaşıyor. Ayni gemideyiz ama siz sürekli üst güvertedesiniz. Biz alt kamarada dört duvar arasına sıkışıyoruz siz güneşli aydınlık göğe bakıyorsunuz.
Bizim yediklerimiz çay be simitten ibaret, size servis edilenler hünkâr sofrası. Kürekleri hep biz çekiyoruz siz sefasını sürüyorsunuz. Ayni gemideyiz ama tekne batınca ayni denizdeyiz. Sizi filikanız bekler bizi can kurtaran simitler. Geminin altı buz dağı olduğu halde siz güvertede sadece gökyüzünü görüyorsunuz. Geminin altından haberiniz olmadığı için yaşam size günlük güneşlik geliyor.
Keşke elimizde bir sihirli değnek olsa ve biz okullarımızın olduğu, yaşamın doğallığı ile yardımlaşmanın ve komşuluğun hüküm sürdüğü köylerimize geri dönebilsek. Hayvancılığımızla, tarımımızla dünya üzerinde paha biçilemeyen coğrafi ürünlerimizle yeniden hayata tutunabilsek. Hepsinden önemlisi mutlu olarak insanca yaşayıp ölebilsek. Burası Dünya! Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi; Ekip biçip gidecektik.
Sağlıcakla…