Sadece yenidoğan ile sınırlı mı?
Aklımızda deli sorular var. Ülkemizde gündem bir günde ve çok hızlı bir şekilde değişiyor. Son bir ay içerisinde o kadar çok konuyu konuştuk ki!
Öncelikli olarak ekonomik anlamda ülkece yaşadığımız enflasyon ve yaşanan ekonomik kriz idi gündem. Ardından Narin cinayetine kilitlendik. Onun ardından, bir caninin kadın polisimizi katledişini. Sonrasında ülkede yaşanan şiddet ağırlıklı suçlar. İşlenen kadın ve çocuk cinayetleri. Sokak hayvanları ile ilgili çıkan kanunun ile ilgili gündem ise bir hayli zaman tüm haber kanalları ve sosyal medya üzerinde etkili bir yer tuttu. Ülkedeki bir çok insanın özel hastanelere güvenini yerle bir eden Yeni Doğan Çetesi olayı ise, bir savcının dik duruşu ve cesareti sonrası ülkemizin gündemine oturdu. Günlerdir ve hatta haftalardır da diyebiliriz. İnsanlar hastanelerde yenidoğan yoğun bakımlarında çocuklarının tedavi görmelerinin, günlerce yoğun bakımda bekletilmelerinin acaba bu çete ile ilgisi var mı diye merak ediyor. Haksız da değiller. Ve sokaklarda, evlerde, üç ve üzeri tüm insanların bir araya geldiği ortamlarda hep kafalarda aynı sorular. Tarafımı arayıp kaç kişi bu konuda dert yandı, aklınız şaşar. İlçemiz Çatalca'da da bu anlamda çok şeyler yaşamış vatandaşlarımız var. Çatalca'nın yarı nüfusundan fazlası ne yazık ki özel hastaneleri tercih etmek zorunda kalıyor çaresiz. Karşımıza çıkan sorular ise;
Acaba benim çocuğum yoğun bakımda bu sebeple mi, bunlar yüzünden mi öldü? Pandemide binlerce insan yoğun bakımlarda bu çetenin yüzünden mi öldü?
Onu bunu bilmem ama bu çetenin ortaya çıkması ile birlikte, bizlerin sağlık sektörüne olan güvenimiz öldü! Yok oldu o güven yani.
Aslına bakarsanız, sağlık sektörü ünvanı bile çok yanlış bir tabir bence. Bu bir sektör olmamalı. Sağlığı sektöre çevirirseniz, adı üstünde. Ticaret ihtiva ediyor. Hasta olduğunuzda size hastadan çok, bir müşteri gözü ile bakılıyor. E müşteri de olunca her türlü kazık yemeye hazırsınız demektir.
Son zamanlara baktığınızda yediğimiz, içtiğimiz ürünlerde yapılan denetimlerde bariz ortaya çıkan bir sonuç var.
Kimi etine domuz eti katıyor, kimi yağına boya katıyor, kimi dana kıymaya tavuk taşlığı katıyor, lahmacunu etle değil neyle yaptığı belli olmayan firmaları görüyoruz. Yani sayın vatandaş ticaret adı altında sağlıktan, yemeye, mutfaktan içeceğe kadar bir çok konuda kazıklanıyoruz. Hatta ölüyoruz.
Bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, kanını ve canını hiçe sayıp şehit olmuş, bu ülkenin evlatlarının kemiklerinin sızlamaması için terör örgütü elebaşına da, terör örgütü mensuplarına da müsamaha gösterilmemeli, müzakerenin telaffuzu bile edilmemelidir. Bu ülkede Türk- Kürt- Laz- Çerkez- Alevi- Sünni tartışmalarının bittiğini birileri birilerine hatırlatmalı. Bu ülkede sorun varsa o da terördür. Ve terörün her türlüsü ile bugüne kadar bu millet nasıl baş etti ve gerekli dik duruşu gösterdi ise yüne gösterecektir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu önderimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gençliğe hitabesi bugün gençlerimizin dillerinde ezber bir şekilde ise, kimsenin korkmasına da gerek yoktur.
İlçemizde ve diğer her yerdeki tartışma konusu...
“Konser olmalı mı, olmamalı mı?” Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri içerisinde terör saldırısı sonrasında şehitlerimiz vardı geçen günlerde. TUSAŞ'a yapılan terör saldırısını kınıyoruz ve tez zamanda devletimizce terör örgütüne yönelik misli ile karşılığının verileceğine eminiz. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Benim cevabım bu günlerde Cumhuriyet'e de, devletimize de, birlik ve beraberliğimize de çok daha sıkı sarılmamız gerekiyor. Eğer ki 10 binleri bir araya getirerek Cuımhuriyet Bayramının coşkusu konser ile daha büyük bir şekilde kutlanabilecekse, böyle düşünen bir irade varsa, olmamalı demenin de pek bir faydası olmaz. Ama tüm ilçelerde ve şehirlerde nasıl bir karar alındığı da önemli.