Türkiye, kumar masalarında “el yükseltilecek” bir ülke değildir! (1)
Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!”
Gündemin önemi nedeniyle, “Hasanoğlan’dan İmamoğlan’a” başlıklı yazı serimize ara vermek zorunda kaldık. Çünkü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, 22 Ekim 2024 Salı günü yaptığı ve ülkenin buz kesmesine neden olan konuşma ve sonrasındaki gelişmeler geçiştirilecek bir süreç değildir. Öncelikle Bahçeli ne demişti bakalım:
“Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun! Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın! Umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın!” 28 Mayıs 2024’te de “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez,” demişti. (Basın) Ne olmuştu da, yıllar önce asılması için ortalığa ip atan Bahçeli, 40 binden fazla insanın ve bebeklerin katlinden sorumlu PKK liderini, Gazi Meclis’te konuşma yapmaya davet edecek kadar değişmişti? Bahçeli, Türk Milleti’nin bilmediği neyi biliyordu?
Peki, Ana Muhalefet Partisi CHP Lideri Özgür Özel Bahçeli’nin davetine ne cevap verdi?
“Bahçeli el yükseltti diyorlar. Ben de el yükseltiyorum. Devlet Bey ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tam olarak kendilerini devlete ait hissetmeyen Kürtlere, Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum. Kendini öteki hissetmediği tüm demokratik siyaset kanallarının açık tutulduğu, üniversitelerde öğrencilerin haklarının yenmediği, demokratik hakların dünya standartlarında olduğu bir ülke yapalım, Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi yapalım. Biz kurucu parti olarak buradayız, her şeyi hep birlikte yapmayı teklif ediyoruz. Hodri meydan!” dedi.
Filmi yüz beş yıl geriye saralım ve günümüze doğru bir yolculuğa çıkalım.
Yıl 1919; İngiliz İstihbarat Subayı Binbaşı Edward William Charles Noel, 1919 ortasında bir rapor yazar ve Kürdistan haritasını çizer. Noel’in Kürdistan haritasında; Hatay, Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ve güneyi “Büyük Kürdistan” olarak yer alır.
Yıl 1920; İşgalci devletler tarafından İtalya’nın San Remo kentinde bir toplantı yapılır ve bölgede bir “özerk Kürt devleti” kurma kararı alınır. San Remo Antlaşması 5 sayılı toplantı eki ile dünyaya ilan edilir. Bu kararla Kürdistan sınırı, “Fırat’ın doğusunda, Ermenistan’ın güney sınırlarının güneyinde, Suriye ve Irak-Mezopotamya kuzey sınırlarının kuzeyinde çoğunlukla Kürtlerin bulunduğu bölgeler” olarak belirlenir. Yani bugünkü Irak, İran, Suriye ve Türkiye topraklarında bulunan bölgeler...
10 Ağustos 1920’de Türkiye’nin parçalanması için oluşturulan Sevr Antlaşması’nda da, Türkiye’de bir Kürdistan ve Ermenistan devleti kurulması yer alır.
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkar. Türk İstiklâl Savaşı başlar ve 9 Eylül 1922’de Batı’nın Türkiye’yi parçalama planı İzmir’de denize gömülür.
Yıl 1923: Lozan’da Sevr Antlaşması tarihin çöplüğüne atılır. (24 Temmuz) Cumhuriyet ilan edilir (29 Ekim) Türkiye’de bağımsız bir Türk devleti kurulmuştur. Emperyalist plan sonuca ulaşamamıştır.
Yıl 1938: Mustafa Kemal Atatürk vefat eder. Emperyalist plan yeniden piyasaya sürülür. Bu kez baş aktör Amerika Birleşik Devletleri’dir (ABD).
Bundan sonrasını günümüze kadar özet şeklinde verelim.
40’lı yıllarda ABD, Türkiye’ye yerleşir/yerleştirilir. 1950’de tek parti dönemi sona erer. İktidarda Adnan Menderes’in Demokrat Partisi (DP) vardır. Siyaset, dincilik ve ABD bağımlılığı üzerinden yeni bir boyut kazanır. Türkiye, NATO’ya girebilmek uğruna Kore’ye asker gönderir. 1960’da askerî darbe olur ve Menderes iktidarı devrilir. 70’ler de Gülen Cemaati ve Ermeni Asala terör örgütü, piyasaya sürülür. Sonrasında Asala bitirilir, 84’de yerine Kürtçü PKK terör örgütü getirilir. 15 Ağustos 1984’de PKK, yıllarca sürecek katliamlarını başlatır. 1999’a kadar 40 binden fazla insanımız katledilir. Şubat 1999’da PKK elebaşı Abdullah Öcalan, yakalanarak Türkiye’ye getirilir. İdam cezası kaldırılır. Öcalan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılır. Öcalan’ın yakalanmasından sadece bir ay sonra Fetullah Gülen (daha sonra FETÖ terör örgütü) ABD’ye kaçırılır.
2002’de terör neredeyse sıfıra indirilmiş, ölümler durma noktasına gelmiştir. ABD, Irak’a girmek istemekte, Bülent Ecevit buna karşı çıkmaktadır. Düğmeye basılır; Devlet Bahçeli “erken seçim” diyerek koalisyonu bozar. Ecevit iktidarı devrilir, yerine AK Parti (AKP) gelir. Siyasi yasaklı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis’e giremez, yerine Abdullah Gül, vekâleten başbakanlık görevine getirilir. Erdoğan, resmi sıfatı olmamasına rağmen ABD’de Beyaz Saray’da ağırlanır ve Irak konusunda destek sözü verir.
2003’de siyasi yasağı kaldırılan Erdoğan, başbakanlık koltuğunu Abdullah Gül’den devralır. Terör olayları yeniden tırmanışa geçmiştir. Öcalan, örgütünü İmralı’dan yönetmektedir. Batı’nın neden idam edilmemesi konusunda baskı yaptığı zamanla daha iyi anlaşılacaktır.
ABD’nin, Türkiye’de yabancı asker bulundurma ya da başka bir deyimle “işgal” planı olan 1 Mart teskeresi TBMM’de CHP’nin de karşı çıkmasıyla reddedilir. 2003’de ABD, “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” kod adıyla Irak’a girer. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) kurulur ve Başkanlığına da Mesut Barzani getirilir. Başka bir gün yokmuş gibi ABD’nin bağımsızlık günü olan 4 Temmuz’da Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilir. Mesaj nettir...
2005’te, PKK terör örgütü tarafından ABD’nin direktifiyle hazırlanan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Sözleşmesi yayımlanır. Bu sözleşmeye göre, “Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ta tüm Kürtler bir araya gelerek Birleşik bir devlet kuracakları” ifadesi yer alır.
2006’da yarı resmi Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde (Armed Forces Journal) bir harita yayınlanır. Hayali haritada 18 ilimiz Kürdistan sınırlarında gösterilmektedir. Aynı yıl Roma’daki NATO Savunma Koleji’nde Ortadoğu’daki son gelişmeler konusunda bir brifing veren ABD’li Albay, Türkiye'yi bölen bir haritayı kullanır. Toplantıya katılan Türk subaylar, salonu terk eder.
2007’de bir gecekonduda el bombalarının bulunduğu ihbarıyla başlatılan ve yıllarca sürdürülen Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve benzeri kumpas davalarıyla, Türk ordusunun Atatürkçü komuta kademesi çökertilir. Komutanlar hapse atılır. Yerine Fetö’cü subaylar getirilir. TSK’ da emir komuta zinciri bozulur... Birtakım askerlerin komutanlardan değil, Fetö imamlarından emir almaya başladıkları ortaya çıkar. (Basın)
2008’de kumpas davaları sürerken Norveç’in başkenti Oslo’da bir İngiliz diplomat ve istihbaratçısının hakemliğinde Türk Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) temsilcileri ve PKK masaya oturur. PKK’nın adeta bir devletmiş gibi muhatap alındığı Oslo Mutabakat Metninde taraflar, 9 maddelik bir anlaşmaya imza atarlar. (CHP basın açıklaması 31 Ekim 2013)
2011’de Suriye’de iç savaş başlatılır. Türkiye, ABD’yle iş birliği yapar ve Suriyeli muhalifleri destekler. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, “kardeşim Esad’dan bir gecede “katil Esed” olmuştur.
2012’de MİT müsteşarının İmralı Adası’na gidip PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştüğü ortaya çıkar. Başbakan Erdoğan “Adayla görüşmeler halen var. Çünkü netice almamız lazım,” der.
2013’te IKBY Başkanı Barzani, Diyarbakır’da Başbakan Erdoğan ile görüşmek üzere Habur sınır kapısından elli araçlık bir konvoyla Türkiye’ye girer. Diyarbakır caddeleri IKBY’nin bayraklarıyla donatılır. Diyarbakır Valiliği önündeki “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” yazısı kaldırılır. Diyarbakır Belediye Başkanı, Barzani’yi “Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz” sözleriyle karşılar. Başbakan Erdoğan konuşmasında, “Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi” diyerek ilk kez “Kürdistan” kelimesini kullanır. Barzani’nin yanında gelen Kürt Şarkıcı Şivan Perver ile İbrahim Tatlıses bir Kürt ağıtı olan “Megri, megri” şarkısını beraber şarkı söylerler. Kürtçe şarkılar söylendiğinde çok duygulanan devlet protokolü hep birlikte ağlar. İktidara yakın medyada “ikilinin düeti tarih yazdı başlığı ile verilir.
Başbakan Erdoğan, Midyat’ta katıldığı toplu açılış töreninde “Bir sürecin içindeyiz. Bu süreç, bir çözüm sürecidir. Bu süreçte kimse bizim karşımıza Kürtlükle, Türklükle çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız,” der. Adına “Barış ve Çözüm Süreci” denilen bir Kürt açılımı başlatılır. Nevruz günü Öcalan’ın “silahları susturma çağrısı” yaptığı mektubu Diyarbakır Meydanı’nda Kürtçe ve Türkçe olarak okutulur.
Devam edecek…