Yalnızlık
Birçok kez karşılaştığımız, farklı meslek insanının işlerine olan saygı ve sevgileri de bize ışık tutabilir. Kimi bir söz ya da davranışıyla günümüzü karartırken, kimi kısa bir süre için de olsa hayatımızı aydınlatabiliyor. Veya bir şiir deki bir satır...
Hilmi Yavuz, Doğunun Gurbetleri şiirinde;
“Akşam en güzel masaldır, iyi anlatılırsa”
Bu inci tanesi gibi dizeye takıldım nedense bu akşam... Nasıl naif bir anlatımla beni benden aldı, bir çok farklı konuya sürükledi ve gurbetimi hatırlattı.
Esasında hayat bir tren yolculuğu gibidir, yanımızda yer alan ve yolu değişik duraklarda ayrılanlar bizlere katkıları bazen sayfalarca bazen de tek bir satırda hatta kelimelik bile olabiliyor maalesef. Esas olan, kalbimize dokunduklarımız ve kalbimizle dokunduklarımızdır elbette... Bu anlamda, yüreğe iyi gelenlerle yolumuz hep uzun sürse keşke...
Hayat, sürekli bir şeylerin doğumu ve ölümünden ibarettir. Kıymetli olan ise; sonrasında bile adından güzelliklere bezenmiş cümlelerle anılmaktır. Gerisi sadece isimsiz tecrübe kahramanıdır.
***
İslamlığın ilk yıllarında bir gezginin, bir kasabaya yolu düşmüş. Kendisini karşılayanlar nereli olduğunu sorduklarında, o da Medine’den geldiğini söylemiş. Ona İbrahim bin Abdullah’ı tanıyıp tanımadığını sormuşlar. Yolcu o kişiyi çok iyi tanıyormuş. Halktan biri onun çok iyi bir insan olduğunu, bütün kasabayı zengin ettiğini söylediğinde yolcu şaşkınlığını gizleyememiş. “Anlayamadım,” demiş. “Benim tanıdığım bu adam işini seven, herkese saygı ve sevgisi olan bir insan. Önemli bir varlığı yok ki sizi zengin etmiş olsun. Bu nasıl olabilir?”
Yolcuyu şöyle yanıtlamışlar:
“Bize para veya başka bir değer vermedi, birbirimize saygı duymayı, paylaşmayı ve el açıklığını öğretti! Artık bu kasabada hiçbirimiz, hiçbir şeyde bir yoksunluk yaşamıyoruz.”
***
Dünyaya gözlerimizi açtığımızda bile sarıp sarmalayacak, sevgisi ile hayatımıza anlam verecek olan ailemizle beraber büyüdükçe çoğalan bir sevgi, ilim, bilgi yumağı içinde kürek çekeriz. Hayatımıza şekil veren, ışık olabilen her yüreğe yanımızdayken kucak açmanın keyfini hem yalnız hemde kalabalık içinde yaşarız. Kalabalık içindekilerin birçoğunun bize kattıkları kelimeler, cümleler, sayfalar olabilir. Yaşam kalitemizi kendimize feyz aldıklarımız belirler.
Fakat çoğu zaman da bir şeyin değeri, ancak ondan yoksun kalındığında anlaşılıyor!
Soframızdan eksilen bir öğün yemeğin, kesilen su ya da elektriğin, yitirdiğimiz bir insanın, sevginin, birlikteliğin, işimizin, özgürlüğün kısacası hayatımıza anlam katan, güzelleştiren ya da iyileştiren, aklımıza gelebilecek her şey! Her birinin değeri, eksildiği oranda artıyor. Bunlar çoğu zaman, yaşam boyu mutlu olmak ya da mutsuzluğumuzu arttırmak için de birer etmen olmaktadır.
Bu gerçeği hepimiz biliyor olmamıza karşın, güncel sorunlara odaklanırken, taşıdığımız değerlerin ne denli önemli olduklarını unutuyoruz. Kendimize iyi davranmayı öğrenince, kendimizi sevmeyi öğrenince, kendimize saygı ve öz şefkati gösterdiğimiz sürece sevdiklerimize ve olduğumuz çevremize güneş gibi parlayabiliriz. Oysaki hayat, soluk aldığımız sürece, güneşi bir süre örten bulutlar gibi, zaman zaman olumsuzluklar yaşamamız kaçınılmaz oluyor. O güne değin üstünde durmadığımız, hiç önem vermediğimiz bir konu ya da bizi etkileyen bir durum, sorunlarımızın ilk sırasına yerleşerek günümüzü karartabiliyor.
Tercihler, tecrübeler yolumuzun geçtiği tüm çiçek bahçelerinde güneşin bulutların önüne geçmesini arzu etmekle başlar.
Sevgi, saygı, doğru kişi olma özgürlüğü içinde kendi hayatımızın zengin patronu olmak varken, sahte bir kimlikle başka hayatların şarlatanı olmak en büyük yoksul yalnızlıktır.
Hayat, yalnızlıklar içinde bir çok gizemli sandık gibidir. Baktığın ve gördüğünün sana kattıkları ile birleşen...