Şiş de yanacak kebap da!
Belli ki Ali Tarakcı'nın ayağından vurularak basına göz dağı vermek, korku imparatorluğu yaymak isteyenler; ''ne şiş yanar ne de kebap'' düşüncesi ile bu işten hiç yara almadan sıyrılacaklarını düşünmüşler.
Üç beş kuruşluk tetikçi tutarak iğne deliğinden kıl çıkarır misali kimselere kıl kaptırmadan işi halledeceklerini düşünmüşler.
Anlayacağınız evdeki hesap çarşıya uymadı.
Ne var canım altı üstü yerel bir gazeteci.
Boyu posu ortada.
Kulağında küpe.
Çenesinde sakal.
Ayağında kundura.
Altında Hundai araba.
Gidin şurdan, otoparktan çıkınca takip edin.
Üstelik paraya da ihtiyacınız varmış.
Alın şurdan adam başı onbin lira.
Bu zamanda Alamanya'da yok bu para.
Hallediverip gelin bakiim.
*
Ne yazık ki aklını peynir ekmekle yiyenler ülkemizde tonlarca olduğundan.
Aslında bu akıl verenlere uygun isim bulmak çok kolay.
Kim bilir belki de ben diyeyim beş, siz deyiverin onbeş günde plan tamamlanıyor.
Uygulamaya koyuluyor ve hedefe bir el hesap edilmesine rağmen beş altı el ateş ediliyor.
*
Fakat hesapta olmayan bir şey vardı.
İşte o ne varmış canım, altı üstü yerel bir gazeteci denilen kişi aslında o kadar da kolay lokma değilmiş.
Olay bir anda ülke gündemine düşüyor.
Tüm basın olayı birinci haber olarak vermeye başlıyor.
Belki de karga yaralar gibi, bir gazeteciyi ayağından vurarak, kiraladıkları araç ve 100 liraya değiştirdikleri sahte plaka ile hiç bulunmayacaklarını zanneden ahmaklar ense tokat 24 saat içerisinde yakalanıyorlar.
Yaklaşık otuz yıllık gazeteci Ali Tarakçı'nın dostları devreye giriyor.
Emniyet teşkilatı alarma geçiyor.
Medya alarmda.
Siyasiler, STK'lar, basın dostları alarma geçiyor.
Duyarlı yurttaşlar ihbara başlıyor.
Üç beş kuruşluk tetikçilere güvenerek iş bitirmeyi düşünenler tutuşmaya başlıyor.
*
Bu saatten sonra anlayacağınız; 'şiş de yanacak kebap'ta.
Üstelik o kebap birilerinin boğazında kalacak.
O şiş sıcak sıcak birilerinin bir taraflarına batacak.
O ateş hem kebapçıyı hem de ocakçıyı yakacak.
Bekleyip göreceğiz.
Az kaldı çok az.
Olay aydınlanıyor.
Bu iş burada kalmayacak...
Gazeteci ancak öldüğünde susar!
Dün sabah erken saatlerde, birçok duyarlı meslektaşımız ile birlikte arkadaşımız Ali Tarakçı'nın vurulduğu noktada buluştuk.
İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği (İYGAD) adına bir basın açıklaması yaptık.
Açıklamamızda ağırlıklı olarak; azmettirenlerin acilen bulunması yönünde taleplerimiz, tüm basın mensuplarının organize olarak dayanışma içerisinde olmaları yönünde tavsiyelerimiz ve her şeye rağmen gazetecilikten ödün vermeyeceğimiz yönünde ısrarlarımız oldu.
Basın açıklamamıza duyarlılık göstererek katılım sağlayan tüm meslektaşlarımıza teşekkür ederek açıklamamızı buradan sizlerle paylaşmak istiyorum: “Türkiye’de yüz yıldır gazeteciler faili meçhul cinayetlerle öldürülüyor, dövülüyor, vuruluyor, tartaklanıyor, tehdit ediliyor. Arkadaşımız Ali Tarakçı’ya da benzer saldırılardan bir tanesi yaklaşık iki hafta önce bulunduğumuz bu alanda gerçekleşti. Bu çirkin saldırıyı şiddetle kınıyor, lanetliyoruz… Bu saldırıyı yapanlar veya yaptıranlar da çok iyi biliyorlar ki; bir gazeteci ancak öldüğünde susar.
Gelişen ve büyüyen Türkiye’de artık bu tür saldırılar son bulsun istiyoruz. Basının daha sağlıklı şartlarda, daha özgür ve daha güvenli ortamlarda görevlerini yerine getirmeleri hepimizin en öncelikli arzusu.
Bu arzumuz konusunda tüm devlet yetkililerimizden, yurttaşlarımızdan, okurlarımızdan, basın dostlarından, biz medya mensuplarına destek taleb ediyoruz. Meslektaşımız Ali Tarakçı’yı vuran ellere kimlerin neden emir verdiğinin acilen ortaya çıkartılmasını bekliyoruz. Şayet bu olay kısa zamanda net olarak aydınlanırsa bir daha hiçbir güç, hiçbir medya mensubuna saldırmaya cesaret edemeyecektir. Bu olayı aydınlatmak için tüm meslektaşlarımızı dayanışmaya, yetkililerimizi göreve çağırıyoruz.
Bu saldırı sonrası 24 saat içerisinde failleri yakalayan emniyet güçlerimize, olaya geniş yer veren medya organlarımıza, olay sonrası saldırıyı kınayan sivil toplum kuruluşlarımızdan, siyasilerimize, tüm basın dostlarına teşekkür ediyoruz.
Bu tür saldırıdan korkmuyor, tüm gazetecileri, medya dünyasını bir arada olmaya, dayanışma içinde olmaya ve sonuna kadar gazetecilikten ödün vermemeğe davet ediyoruz. Türk basını işinin başında olduğu sürece, Türkiye daha güzel günlere yine özgür ve işinin hakkını veren basın dünyası ile birlikte kavuşacaktır…. ’’