Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
19°
Ara

Damga ve hafızamızdaki medya saldırılarımız

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Damga ve hafızamızdaki medya saldırılarımız

İstanbul Avrupa Yakası olan bölgede yaklaşık otuz yıldır gazetecilik yapmaktayım. Bir anlamda bölgemizde ilk yerel günlük gazetenin yayın hayatına başlaması ile aynı tarihe denk gelmekte.
Benim de yaklaşık 10 yıl görev yaptığım o gazetenin (Hürbakış) kurucusu Ahmet Faruk Öztimur'u tanıyanınız vardır muhakkak.
Kendisi tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş bir gazeteciydi ve Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Başkanı iken Antalya'da aracının denize düşmesi sonucu, 2012 yılında boğularak yaşamını yitirmişti.
Bu olay hala tam noktalanamadı. Gerçekten kaza mıydı yoksa cinayet mi?
İki ayağından tabanca ile vurulan arkadaşım Ali'yi dün Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğü'ne tekerlekli sandalyeyle götürdüğümüzde ona da anlattım ve Allah'tan yaklaşık iki ay sonra sağlığına kavuşacaksın dedim.
Ne yapalım bu da bizim züğürt tesellimiz!
*
Otuz yıllık meslek hayatımda ve bölgemizin medya tarihinde hafızamızı yokladığımızda bazı saldırıları anımsatmak istedim.
Yumruklu yaralama, bıçaklı yaralama, arabasının camını kırma, ofise baskın v.s. Çok gördük, yaşadık. Sanırım 2000'li yılların başında Bakırköy'de bir gazeteciye kurşunlanma olayı olmuş ve meslektaşımız ucuz kurtulmuştu. Silivri'de gazetecilik yapan Cem Güner ve Kaan Göktaş ile Esenyturt'ta gazetecilik yapan Çetin Yılmaz ve Hüsamettin Erbaş'ı en çok dayak yiyen meslektaşlarımız olarak anımsıyoruz. Beylikdüzü'nde Adnan Eren, Başakşehir'de Hüseyin Çetiner, Çatalca'da Bahadır Sügür, Avcılar'da Zafer Yiğiter, zaman zaman dayak yiyen ve tartaklanan meslektaşlarımız olarak öne çıkıyor. 
*
2003 yılında ise ben Büyükçekmece Belediyesi çalışanları ile ciddi bir kavga yaşadım. Burnum kanadı, tartaklandım, yaklaşık 30-40 belediye çalışanının saldırısına uğradım, tam bu saldırılardan yüzümü saklayayım derken belediyenin önündeki havuza düştüm.
Ne yazık ki ''silahın yüzü soğuk'' sözü bir kez daha gerçekleşti ve suya düştüğümde belimdeki tabancayı gören belediye çalışanları bir anda kuş gibi dağıldı.
Olay mahkemelik oldu.
Yaklaşık on yıl karşılıklı yargılandık. Aynı akşam tüm TV kanalları ve ertesi gün medya bu olaydan bahsetti. Ali'yi ziyarete gelen Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün'e de (aradan 15 yıl geçtiği için şaka karışık) olayı anımsattım.
Bu tür olayların merkezinde olan insanlar ne yazık ki olayın ciddiyetini ve önemini kavrayamıyor.
Bir anda güçten etkilenen insanların nevri dönüyor, kendi adaletini kendi sağlamak istiyor, şiddete ve kavgaya başvuruyor...
*
Tabi 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden iki gün sonra gazetemiz ofisinin yerle bir edilmesi de önemli bir medya saldırısı olarak hafızalarımızda yer aldı.
Gece yarısı Beylicium AVM'de bulunan gazetemiz ofisi Ak Parti Beylikdüzü Gençlik Kolları tarafından yerle bir edilmişti. Daha sonra olayın failleri ifadelerinde; 'Biz Mehmet Mert ve Ali Tarakçı'yı tanıyoruz. Beğenerek okuduğumuz bu önemli gazetecilerin ofislerine baskın yapılacaklarını duyduk, saldırıyı gerçekleştirenleri gittik oradan uzaklaştırdık' diyerek bir anlamda yaptıkları saldırıyı itiraf etmişlerdi.
*
İşte son olarak da Ali Tarakçı'ya yapılan alçakça saldırı. Dün Ali'yi ambulans ile İstanbul Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğüne götürdük. Ali burada gözaltındaki 3 kişiden 2'sini teşhis etti. Rahmi Y. malum olayda Ali'ye 6 el ateş eden kişi. Veysel K. Arabanın şöför koltuğunda oturan kişi. Turgay E.  Ise olay yerinde gözlem yapan kişi. Tabii Ali gözlemciyi görmemiş. Bu isimler de zaten yakalandıkları anda Ali Tarakçı'yı vurduklarını itiraf etmişlerdi.
Bu isimler eminim ki tetikçi.
Zaten Veysel K. aranıyormuş. İnşallah bu son işleri olur ve başkalarına zarar vermezler.
Kimler veya kim neden vurdurmuştu Ali'yi? Çok basit düşündüğünüzde herkesin aklına aynı şey geliyor fakat. Yine de bu heriflerin biraz konuşması, ipucu vermeleri, olayın perde arkasının açılmasına yardımcı olmaları en büyük dileğim.
*
Bir başka şey ise umarım bu olay medyamızın son asayiş olayı olur. Hiçbir meslektaşımızın başına benzer saldırılar gelmez. İnanın bana bırakın yaralanmayı, ambülansla istanbul'a gidip gelmek bile işkencelere bedel!

Teşekkürler....
Tabi böyle bir olay ile karşılaştığınızda Allah'tan yanınızda dostlarınız hazır bulunuyor.
Samimi ve içten basın dostlarınız.
Delikanlı dostlarınız.
Adam gibi adamlar.
Meslektaşlarınız.
Arkadaşlarınız.
Bütün bu dostlar, aradılar, geldiler, sordular, acımızı paylaştılar.
Gazetemiz, Ali Tarakçı ve tüm medya dünyası adına herkese çok çok teşekkürler.
Bir teşekkür de, sadece 24 saat içerisinde şüphelileri enselerinden yakalayan emniyet mensuplarımıza.
Gayrettepe Asayiş Şube Amiri Selim Öztürk ve komiser Hikmet Özdemir şahsında katkısı olan her kim varsa hepsine ayrı ayrı yürekten teşekkürler, tebrikler.

Damga nereden çıktı!
Tam da bu olay başımıza geldiğinde biz zaten aylardır gazetemize yeni isim bulmakla meşguldük.
Defalarca toplantılar yaptık, isim aradık.
Gazetemizin sür manşetinden 'bu gazetenin adını siz koyun' diyerek okurlarımızdan yardım istedik. Bulduğumuz isimler marka patente takıldı. En son bir çok isim arasından DAMGA patenti Türk Patent tarafından onaylandı. İsim değişikliği tebligatı elimize 17 Kasım Cuma akşam saatlerinde geçti. Hatta Gürsel Tekin röportajını bir hafta beklettik, yeni isimle verelim diye. En son 21 Kasım Salı günü gazeteyi yeni adı DAMGA ile basma kararı aldık ve bu ilk sayıya da Ali'ye yapılan saldırıyı manşet yapmak nasip oldu. Bu da kaderin başka bir cilvesi. Ali'ye yapılan saldırı da, gazetemizin yeni adı da gerçekten DAMGA vurmuştu. Eh artık DAMGA çıtası belli, Ali iki ayağına dört kurşun yarası aldı. Aşağısı kurtarmaz ona göre. DAMGA vurmak isteyenlere duyurulur...
Biliyorum şakası bile kötü ama ne yazık ki kaderin     cilvesi; bizlere böyle şakalar bile yaptırtıyor...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *