AA- Marmara Denizi'nde farklı noktalardan alınan balık örneklerinde ilaç kalıntıları tespit eden İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Kimyasal Oşinografi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuray Çağlar, bu tür kalıntıların balıkların cinsiyet ve üremelerini etkilediğini, besin zincirine katılmasıyla da tüketim miktarına bağlı olarak insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olabileceğini belirtti.
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü, Marmara Denizi'nde 2019 yılının ilkbahar ve sonbahar aylarında 5 farklı noktadan trol ağlarıyla toplanan deniz canlılarındaki ilaç kalıntılarını inceledi.
İstavrit, çaça, mezgit, hani ve karides üzerinde yapılan araştırma sonucunda, bu deniz canlılarında değişen miktarlarda ilaç etken maddelerine, en çok da ağrı kesici olarak kullanılan ilaçların kalıntılarına rastlandı.
Sonuçları bu yılın ocak ayında açıklanan çalışmanın detaylarını değerlendiren Çağlar, kentsel atık su sistemlerinde güçlükle arıtıldığı için ilaç etken maddelerinin ve bunlar arasında özellikle endokrin bozucu olanların, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından denizel ortamlarda izlenmesi gereken parametreler listesine alındığını söyledi.
Türkiye'deki denizlerde ilaç etken maddeleriyle ilgili deniz suyunda, midyelerde, balıklarda yapılmış bir çalışma bulunmadığı için bu alanda araştırma yapmaya başladıklarını anlatan Çağlar, balıkları, balıkçılık alanında uzmanlaşmış akademisyenlerle birlikte türlerine, metodolojiye göre belli sayıda gruplara ayırdıktan sonra laboratuvar inceleme aşamasına geçtiklerini bildirdi.
Tespit edilen etken maddeler
İnsanlar tarafından en fazla tüketilen deniz canlıları üzerinde DSÖ'nün belirlediği 11 grup ilaç etken maddesini incelediklerini aktaran Çağlar, bu maddeleri içeren ilaçları; ağrı kesiciler, kolesterol düşürücü lipit düzenleyiciler, sara hastalığı tedavisinde de kullanılan anti epileptik ilaçlar ve doğum kontrol ilaçlarında bulunan doğal ve sentetik steroid hormonlar şeklinde sıraladı.
Balıklarda ilaç etken maddesinin bulunup bulunmadığını ve varsa hangi miktarda olduğunu öncelikle incelemek istediklerini kaydeden Çağlar, "En fazla tespit ettiğimiz, ağrı kesiciler grubundaki etken maddeler, bunların yüksek oranda olanları ibuprofen ve klofibrik asit. Yine aynı gruptan fenoprofen, lipid düzenleyici gruptan gemfibrozil de tespit ettik. Steroid hormonlardan östrojen, 17 alfa etinil estradiol ve 17 beta estradiol en belirgin bulduğumuz ilaç etken maddeler. Ardından sara hastalarının kullandığı ilaçlarda bulunan karbamazepin geliyor."
İlaç kalıntılarının etkileri
Çağlar, araştırmanın amaçlarından birinin, bu maddelerin denizdeki diğer kirleticilerde olduğu gibi besin zincirine katılıp katılmadıklarını, besin zincirine katılmaları durumunda bunun insan sağlığına zarar verip vermediğini tespit etmek olduğunu vurguladı.
Çağlar, şöyle devam etti:
"İlaç etken maddelerinin balık stokları üzerinde olumsuz etkileri var. Bazılarının sucul ekosistemde fazla bulunması balık stoklarının azalmasına yol açarken balıkların üreme sistemlerini olumsuz etkiliyor, çift cinsiyete veya balığın üreme dönemini aşıp, çoğalamadan ömrünü tamamlamasına neden oluyor. Yüksek orandaki endokrin bozucular, balıklarda da tıpkı insanda olduğu gibi doğal hormon gibi davranıyor. Özellikle steroid hormonlar balıkların cinsiyetinde olumsuz etkiler yapıyor, sıklıkla tüketilen ateş düşürücünün balıkta nasıl bir etki yarattığının ise ayrıntılı incelenmesi gerekiyor."
İlaç kalıntılarına maruz kalmış balıkların insan sağlığı üzerindeki olası etkilerine değinen Çağlar, "Besin zinciri yoluyla bu balıkların tüketmesi durumunda insanlarda aynı etkileri yapması söz konusu olabilir, bunların daha ayrıntılı incelenmesi gerekiyor. Bu tür kirleticilerin insan sağlığını olumsuz etkilemesi için günlük ya da haftalık tüketim miktarı, tüketen insanın kilosu önemli. Olumsuz etkiler yaratabileceğini tahmin edebiliyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Çağlar, daha sık örneklemeler yaparak çalışmalarına devam edeceklerini, bundan sonraki hedeflerinin, balıklardaki ilaç kalıntılarının insan sağlığına etkilerini daha doğru ve sağlıklı bir şekilde anlayabilmek için Eczacılık ve Tıp Fakültesi ile işbirliği yapmak olduğunu dile getirdi.
Çözüm önerileri
Her ilaç grubunun farklı kimyasal özelliklere sahip olduğunu, bunların arıtılması için tek bir metodun yeterli olmadığını ifade eden Çağlar, "Bir insanların kullandığı, bir de besicilikte kullanılan ilaçlar var. Bunlar kanalizasyon yoluyla deniz suyuna, yani alıcı ortama ulaşıyor. Hibrit su arıtma teknolojisinin kullanılması gerekiyor. Dünyada da bu konuda araştırmalar var. Kentsel atık su tesislerinde yeni teknolojiler geliştirilerek, bunların denize ulaşmasını engellememiz lazım." diye konuştu.
Kimyasal bileşiklerin deniz ortamına ulaştığında daha kararlı formlara dönüşebildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Çağlar, ilaçların denize ulaşmasını engelleme konusunda alınacak bireysel önlemlere değinerek, kullanılmayan ilaçları lavaboya dökmek veya çöpe atmak yerine ayrı toplanması tavsiyesinde bulundu.
Çağlar, "Deniz ortamındaki kirleticiyi arıtmak çok büyük maliyetli bir işlem. Bu nedenle yerinde gidermek çok önemli. Arıtma sistemine gelmeden önce vatandaş olarak önlem alacağız." dedi.
Marmara Denizi'nde yaptıkları çalışmayı dünyadaki benzer çalışmalarla kıyaslayan Çağlar, şu bilgileri paylaştı:
"Dünya denizlerinde de ağrı kesiciler ve lipit düşürücüler çok yüksek. Dikkatimizi çeken ise sara ilaçlarında kullanılan etken maddelerin bizde daha düşük olması. Arktik'e yapılan bir seferde, Svalbard (Norveç'e bağlı takımada) açıklarındaki deniz suyu örneklerinde de ilaç etken maddeleri bulduk. Yani Arktik'e kadar ulaşmış ilaç etken madde birikimi var."
Türkiye'de henüz ilaç etken maddeleri için su ürünleri yönetmeliği kapsamında limit değerlerin oluşturulmadığını hatırlatan Çağlar, bu değerlerin oluşturulmasının uzun süreli araştırmalar gerektirdiğini ve bu anlamda zamana ihtiyaç olduğunu sözlerine ekledi.