İran’ın büyük Pers hayali ve Şia maskesi
İran diktatörlüğü ve sapkın Molla Rejimi, yıllarca “Pers İmparatorluğu Hayali” uğruna İslam dünyasını, özellikle Ortadoğu Coğrafyasını ateş topuna çevirmeye çalıştı. Başta Balkanlar olmak üzere bütün İslam dünyasında Mecusi ve Fars putperestliğinin hâkim olduğu ‘İran Şiası’nı yaymaya çalıştı.
Bundan sebep İran denilince herkesin aklına hiç şüphesiz Şii’lik geldi ve ne ilginç ki; İran, Şii propagandası yaparken hiçbir zaman dini bir kaygı veya gaye gütmedi. İran’ın esas gayesi Pers ideolojisini dünyaya yeniden hakim kılmaktı.
***
İran, tarih boyunca dini bir doğrultuda hareket etmediği gibi Şia sözde mezhebini de Pers İdealine bir perde olarak kullandı ve Pers İmparatorluğu’nun hakimiyetini bölgede yeniden sağlamayı gaye edindi. Velayet-i Fakih kurumuna yüklenen misyon da bu doğrultuda işlevselliğini korudu.
İran’ın tarih boyunca aktif hareket alanı her zaman Müslüman coğrafyalar oldu. Gayr-i Müslim’lere yönelik hiçbir aksi tutum sergilememiş olması da İran’ın Pers ideolojisine hizmet ettiğinin teyiti...
‘İran’la ilgili mevzuları değerlendirirken İran’ı evvela Şia maskesinden soyutlamak gerekir’
İran, Pers ideolojisi doğrultusunda 2022’de nihai hedefi Şam olan Tahran-Bağdat demiryolu projesini başlattı. Tahran-Bağdat demiryolu projesi inşası ile Irak’taki demiryolu ağları, Basra’dan Bağdat’a ve oradan Irak-Suriye sınırındaki Al-Qaim şehrine geçen bir güzergâh üzerinde İran’ı Suriye’ye bağlamaya olanak sağlayacaktı. Bu hat İran’dan, Suriye’ye Irak üzerinden bir kara yolu kurulmasına izin verecekti.
Basra’yı Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacak Kalkınma Yolu Projesi olan Fav Limanı’nı sekteye uğratmayı amaçlayan İran’ın büyük lokması boğazında kaldı. Çünkü Suriye Devrimi ile bu proje de imha edilmiş oldu.
İslami fetihlerle Pers İmparatorluğu’nun dağılması sonucunda İran, Sünni Müslüman dünyaya karşı bir düşmanlık büyüttü ve yaklaşık 1000 yıldır bölgede nefret tohumları ekti ekmeye de devam ediyor. Bu sebeple Yemen’de Husiler, Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da Hizbullah üzerinden fitne ateşini körüklüyor.
Lübnan’da Hizbullah üzerinden büyük kayıp yaşayan İran Suriye’deki emellerine ulaşamadığı gibi Irak’ta da zayıfladı. Çünkü Irak’ın mevcut başbakanı öncekilere göre daha makul ve Irak milliyetçiliğine sadık bir tutum içinde...
Tüm bunlar İran’ın büyük bir müdahaleye açık hale geldiğini gösteriyor. Bu zafiyet, ABD ve İsrail’in İran’a yönelik müdahalesini de kolaylaştıran yegane etken... Hal böyleyken, Suriye’deki gelişmelerin İran’a olumsuz yönde etkisi kaçınılmaz.
Çünkü İran, mazlum Müslümanların yanında durmaktansa katil bir rejimi meşru görerek mücahitleri ‘Tekfirci Terörist’ olarak tanımladı. Bu tanımlama ile aynı zamanda tarafını Müşrik/Rafizî-Nusayri Baas Rejiminden yana almasıyla ABD ve İsrail saldırısına kendi kendine zemin oluşturdu.
***
Türkiye’nin Suriye devrimine destekçi olmasının İran’ı saldırıya açık hale getirdiğini söyleyen bir çareler şunu da iyi bilmeliler ki; tarih boyunca aslanlar sürüsünden ayrılanı çakallar kaptı.
Hem Müslüman olduğunu iddia edip hem de zalimlerden yana tavır almak Yakın Doğu coğrafyasında kendini imha etmek demektir. İran’ın bugün ki tutumuna baktığımızda bırakın Pers İmparatorluğu’nun bölgede nüfuzunu artırabilmesi şöyle dursun mevcut İran’dan bile bir eser kalmayabilir.
Netice itibariyle; İran, Yakın Doğu Coğrafyası’nı devşirmeyi bırakıp kendini İslam Devleti hüviyetine uygun şekilde yapılandırmalı bunu yaparken de Türkiye’nin bölgedeki gücünü kabul etmeli ve Türkiye’ye biat etmelidir.