Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Hafif yağmur
10°
Ara

Hasanoğlan’dan İmamoğlan’a (8)

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Hasanoğlan’dan İmamoğlan’a (8)

İsmail Hakkı Tonguç: “Teknolojinin araçları köy okulunun ilk oyuncakları olacak.”

Birinci Millî Eğitim Şûrası’na sunulan Tonguç’un hazırlamış olduğu “İlköğretim Planlama Raporu” Şûra’da değiştirilmeden kabul edilir. “Şûra’dan geçen aslında sıradan bir eğitim raporu değil, ülkenin alın yazısını etkileyecek bir yasanın temel tasarısıydı. Oylamaya katılan üyelerin çoğu bunun ayırdında bile değildi. Nitekim edilgen yarı aydınlar, rahatlarından korkan yöneticiler, çıkarının bozulacağını düşünen ağa-eşraf; köylü için yapılan, yapılacak olan bu atılımlara karşı çıkmaya başlamışlardı. Bakanlıktaki yüksek görevliler Tonguç’a, ‘Kiminle yapacaksın bu işi, hangi elemanla?’ diyorlardı. Oysa ona göre ‘adamını, işin kendi yaratacaktı.”

Köy Enstitüleri’nde verilecek olan demokratik eğitime karşı hareketin içinde başı çeken isimlerden birisi de Reşat Şemsettin Sirer’dir. Sirer, Tonguç’un hazırladığı “köyde eğitim” raporuna karşı çıkarak, “köy için ayrı bir programa gerek olmadığını, zaman içinde onlara da sıra geleceğini” söylemektedir. Almanya’da eğitim görmüş, öğrenci müfettişi olarak orada bulunmuş olmasına rağmen, “herkese değil, üstün bir kesime eğitim verilmesi” görüşündedir. Oysaki Atatürk; “imtiyazsız, sınıfsız toplumuz” demektedir. Görülen o ki Sirer, Atatürk’ün devrimlerine de karşıdır. Bu tutumunu ilerleyen yıllarda Köy Enstitüleri’nin kapatılmasında da kullanacaktır.

Hasanoğlan Hatırası” adlı kitabın yazarı Mustafa Güneri, o günleri bakın nasıl anlatıyor: “17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri’nin yasalaşması için Meclis’e gelen yasa teklifinde hiç ret oyu çıkmadı, fakat 146 kişi oylamaya katılmadı. Bu, sessiz bir muhalefetin göstergesiydi. Oylamaya katılmayanlar arasında, daha sonra Demokrat Parti’yi kuracak olan Celal Bayar, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü gibi isimler vardı. Ayrıca enstitülülerin köylüyü uyandırmasından ürken büyük toprak sahipleri de enstitülere şiddetle karşıydı ve bu gelecek yıllarda açığa çıktı.”

Eğitim Şûrası bittiği gün Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve eşi, Çankaya’da bir davet verir. Kastamonu Eğitmen Kursu yöneticisi S. Edip Balkır da davetliler arasındadır. Kendisine yaklaşan biri, İnönü’nün onu istediğini bildirir. Fethi Okyar ve Faik Öztrak ile bir köşede oturmakta olan İnönü, Balkır’a dönerek, “sizin işlerde yeni gelişmeler var mı,” der. “Evet, Paşam, yeni bir müjdem var size... Millî Eğitim Bakanlığı, köylerde çalışacak elemanları yetiştirmek için bölgelerde ‘Köy Enstitüleri’ açacak,” diye cevaplar Edip Balkır.  Şûra’da çok da ayrıntısına girilmeyen ama Tonguç’la sohbetinde iyice anladığı “Köy Enstitüsü” modelini, İnönü’nün sorduğu onlarca soruya yanıt olarak açıklar. Tonguç’un enstitüleri, klasik eğitimin dışında, ülke nüfusunun büyük bir bölümünün ihtiyaçları doğrultusunda kendi kendini kuracaktır.

İlköğretimi yurt geneline yaymak için eleman yetiştirmek gerekmektedir. Bunu sağlamak üzere 3803 sayılı “Köy Enstitüleri Yasası” TBMM’de onaylanır. (17 Nisan 1940) Gerekçesinde; “köy öğretmeni ile birlikte başka eleman da yetiştirileceği için bu merkez kurumlara ‘Köy Enstitüsü’ adını vermek yerinde olacaktır” denilmektedir. Bu yasanın öncesinde, Mahmudiye, Kızılçullu, Gölköy ve Lüleburgaz Köy Öğretmen Okulları, Köy Enstitüsüne dönüştürülür. (7 Temmuz 1939)

Hasan Âli Yücel, “Köy Enstitüleri Yasası” nın onayından sonra son sözlerinde şunları söyler: “Bu yasa hazırlanırken dört encümenden geçti: Millî Eğitim, Tarım, İçişleri ve Bütçe. Bu kurullardaki arkadaşlar en küçük noktalara kadar emek vererek, düzelterek yasayı güçlendirdiler.  ... Bu yasa aşağı yukarı 15 yıl sonraki bir gerçeği bize bugün tatlı bir hayal olarak düşündürmektedir. Ben kendi payıma bunun mutluluğu içindeyim.” Ne yazık ki ’46’dan itibaren uygun zamanın geldiğini gören karanlığın ağaları “bu tatlı hayal” in üzerine çökecek ve ülkenin yeşermesine izin vermeyecektir.

Köy Enstitülerine gidişin yolu yasal olarak da tamamen açılmıştır. İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitülerinde birinci ilkenin, “genel eğitim içinde mesleğe yöneltici” yeni boyutlar getirmek olduğunu belirtmekte ve bu ilkenin enstitülerde verilen eğitimin bel kemiğini oluşturduğunu vurgulamaktadır. Bu ilkenin anlamı şudur: “Öğretmen ve sağlıkçı adaylarını köyden alıp köye verme uygulaması yoluyla köye yarayışlı eleman yetiştirme sorununu kökten çözmek, köylü çocuklarına bir an evvel ileri öğrenim kapılarını açmak.”

Pakize Türkoğlu, “Tonguç ve Enstitüleri” adlı kitabının önsözünde şöyle diyor:
“Klasik pedagoji kısır döngüsünü kıran iş eğitimi yöntemi, bir yandan eğitimin ekonomik temeline destek veriyor, bir yandan insan kişiliğine zenginlik katan, bireye yaratıcılığını kullandıran öğrenmeyi iş içinde, üretim içinde sağlayan, ruhbilimsel, ekonomik, kültürel değeri ve teknolojisi daha yüksek bir eğitim yaratılıyordu. Bireyin sağlıklı gelişimi ve toplumun gereksinimine uygun çok yönlü bir eğitim ortamı oluşturuluyordu. Köy Enstitülerinde planlanan eğitim sisteminde genel kültür, tarım ve ekonomi kültürü, teknik sanatlar kültürü, güzel sanatlar kültürüne de yer ve önem verilmesi, niteliği belirleyen en önemli etkenlerdir.” 

Yasa onaylanmadan önce Tonguç, ivedi olarak yurt gezisine çıkmıştır. Amacı, Köy Enstitüleri için yer seçmek, gözlem ve incelemelerde bulunmak, görüşmeler yapıp eğitmen kursları ve deneme öğretmen okullarını bu dönüşüme hazırlamaktır.  İlköğretim Genel Müdürlüğü Başyardımcısı Ferit Oğuz Bayır ise gece gündüz çalışarak Enstitülerin kuruluş hazırlıklarını yapmaktadır. Öğrenci alımında kullanılacak form-dilekçeleri bastırmış, önceki dört okulla birlikte yeni açılacak 14 Enstitünün öğrencileri için diktirilen giysileri paketlemiştir.

O yıllarda ortaöğretim öğrencileri sarı, mor ve yeşil şeritli, kokartlı şapkalar ve lacivert takımlar kullanmaktadır. Ancak, Enstitü öğrencileri için hazırlanan giysiler alışılagelmiş öğrenci giysilerinden çok farklıdır. Kız ve erkek öğrenciler için diktirilen giysilerin birer takımı iş tulumudur. Sıcak iklimler için kullanılacak geniş kenarlı hasır şapkalar da bulunmaktadır. Kızlar için basma entari ve başlıklar da hazırlanmıştır. Bu özel giysiler, Köy Enstitülerinin belirleyici özelliğini anlatmaya yetmektedir. Tonguç’a göre; “öğrencinin yeri öğretmenin arkasında ya da karşısındaki sıralarda olmayacaktır. Orada yönetici, öğretmen ve öğrenci yan yana ve el ele olacaktır. Gerekince birlikte öğreneceklerdir.”

Harf Devrimi’nden itibaren süregelen eğitimde “oyalama” taktiği ve “Osmanlı eğitim anlayışı” ülkeye yıllar kaybettirmiştir. Köy Enstitüleri ile “işe el sürmeyen okumuşluk,” “yaratıcılığı olmayan, işe yabancılaşmış tipler,” “işsiz güçsüz asalaklık” ve sadece “memur olmak için eğitim almak” zihniyetleri tarihe karışacaktı. Tüm bunların yerini, “eli kolu kafası birlikte çalışan, iş yapmayı erdem sayan, teknik beceriler kazanan, kendini ve çevresini bu yolla değiştirebilen” yeni kuşaklar alacaktı. İş ve üretimi ülkenin büyük çoğunluğu olan eğitim görmemiş kesim, özellikle de köylülerin yükleri, Enstitülerde verilecek nitelikli eğitim sonucunda yetişen köy çocukları ile büyük ölçüde hafifletilecekti. Tonguç’a göre; “halkın gücünü örgütleyerek büyük bir Kurtuluş Savaşı verebilen Türk toplumunu, aynı millî ruhla eğitimde de örgütleyerek; kendi başının çaresine bakabilmesi, cahillikten kurtulması ve köylerin canlandırılması için bu yolla yetiştirmek gerekiyordu.”

Köy Enstitüleri, bir okul değil, büyük bir alan üstünde birçok birimleri ve iş alanları olan eğitim işletmeleri olarak kurulmaktadır. Enstitülerin kuruluş işleri, üniversite fakülteleri, Gazi Eğitim Enstitüsü ve benzeri yüksek okullar, öğretmen okulları ve benzeri meslek okulları çıkışlılarla gerçekleştirilmektedir.

Bu bölümü, ileriki yıllarda Köy Enstitüleri’nin kapatılmasında önemli rol oynayacak olan Talim Terbiye Kurulu üyesi Halil Fikret Kanat’ın, Hasan Âli Yücel’e gönderdiği imzasız rapor üzerine, Bakan’ın kendisine verdiği cevapla bitirelim: “Evet, onların kültürleri bildiğimiz münevverlerinkinden gerçekten ayrı olacak, onlar hendese (matematik) davalarını (problemlerini) ezberleyerek sınavı verince unutan insanlardan olmayacaklar. Geometri ve diğer birimlerin ana kanunlarına göre bina ve eşya yapan münevverler olacaktır.”

Günümüzün ezberlenmiş eğitim ve ezbere dayanan hayatlarını düşünecek olursak; eğitimde geldiğimiz noktanın içler acısı tablosunu görmemek için kör olmamız gerekmektedir.

Devam edecek...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *