Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Hafif yağmur
10°
Ara

Sıcak elleri soğutmayın!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sıcak elleri soğutmayın!

Ülke olarak yokluğun değil de yoksulluğun tavan yaptığı günleri yaşıyoruz. Ülkemizde her şey var ama hiçbir şey alamıyor insanlarımız. Özellikle emekli ve asgari ücretlilerimiz ya yakınlarından ya da kamu kurum ve kuruluşlarından maddi destek almak zorunda kalmış durumdalar. Tuzu kuru olan bir avuç insan hoyratça para harcarken lüks lokantaların dolu olduğunu, ülkedeki araç sayısındaki artışı da buna kanıt gibi göstererek nemalandıkları iktidarın ülkeyi zenginleştirdiğini söyleme çabasındalar. Diğer bir örnek olarak da elli sene önceki kuyrukları dolamışlar dillerine. Yaşamadıkları günleri sadece duydukları haliyle kabul etmeyi, ucuzcu söylemleri tercih ediyorlar.

Dostoyevski’nin de dediği gibi: “Tok olan açın halinden anlamaz derler; ama bazen, aç olan da açın halinden anlamıyor!...”  Sözünü adeta haklı çıkarırcasına yoksullaştıklarının farkında olmayanların desteğiyle mutlu bir azınlık yarattılar. Hani deriz ya; toku doyurmak zordur, diye. Yoksulluğa ve açlığa mahkum edilenler iktidarın toklarını doyurmaya devam ediyorlar.

AKP’nin iktidara geliş ve bunu sürdürüş hikayesinin içinde en önemli faktörün, yoksul insanların yoksulluğunu kullanma becerisinin yadsınamaz bir yeri olduğunu anlamayan kalmadı. Uzun zaman bunu kullanarak iktidarlarını sürdürdüler. Aradan geçen bunca sene sonunda yoksulluklarında hiçbir iyileşme olmadığını hatta daha da yoksullaştıklarını gören bu insanlar, tercihlerini değiştirerek yerel yönetimlerde adeta devrim yaptılar ve büyük bir çoğunlukla muhalefet partilerinin adaylarını tercih ettiler. “Bizden sonra bütün yardımlardan mahrum kalırsınız” tehdidini dinlemediler. Yoksulluğu yönetenleri değil ortadan kaldırmak isteyenleri göreve getirdiler. Adeta “Dilenci olmak istemiyoruz” diye haykırdılar.

Gelinen noktada, muhalif belediyelerin başarılarını nasıl engelleyeceklerini, onları halkın gözünde nasıl başarısız duruma düşürebileceklerinin yollarını aramaya başladı iktidar. Önce, bugüne kadar, yani belediye başkanları kendi partilerine mensupken talep etmedikleri vergi ve SSK borçlarının peşine düştüler. Ardından belediyelerin İller Bankası’ndan alacakları ödenekten SSK alacaklarını tahsil için mahsuplaşma yönünde karar aldılar. Bu da yetmedi belediyelerin halkın yaşamına doğrudan dokunan hizmetleri nasıl engelleyeceklerini araştırıyorlar. Yakında “Kent Lokantaları” nı kapatın, öğrenci yurtları açamazsınız, anne kart uygulamaları sizin işiniz değil, derlerse şaşırmam!..

İşin özü şu ki yoksula uzanan el muhalif eli ise o elin önüne duvar örmenin derdine düşen bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.

Okullar kirli ise bırakın da belediyeler temizlesin. Hatta bunu yasal zorunluluk haline getirin de siyasetçiler bundan yararlanmasın. Bu işin partisi falan olmasın. Öğrencilere bir öğün yemeği belediyeler vermek istiyorlarsa engellemeyin. Üniversitelerin kapılarında çorba dağıtmak isteyenlere engel olmayın. Yoksullukla mücadele edebilmek için çalışmak zorunda kalan annelerin çocuklarını bırakabilecekleri güvenli kreşlerin yapılması gerektiğini kabul ederek ya hükümet olarak sorunu kendiniz çözün ya da belediyeleri rahat bırakın.

Vatandaşa uzanan sıcacık elleri soğutmanın derdine düşmeyin. Yani Diyojen’in dediği gibi: “Gölge etme, başka ihsan istemem.” Vatandaş kendisine yapılmak istenen hizmetlere gölge olmaya çalıştığınızın farkında. Açlık ve yoksulluğa mahkum ettiğiniz bu insanların hayatlarına dokunmaya çalışanlarla uğraşacağınıza, asıl laik cumhuriyetin altına dinamit koymaya çalışan yapıların peşine düşün.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *