Ruh sağlığı krizi!
GÜNLÜK yaşam derdi, eğitim öğretim de sıkıntılar, elbette ekonomide ki büyük çöküntü. Orta direğin yıkılması. Ülkede yaşayan nüfusun neredeyse tamamına yakınının ya açlık sınırında yada yokluk ile boğuşması nurtopu gibi yeni bir “Ruh sağlığı krizi”miz oldu. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) 60. Ulusal Psikiyatri Kongresi’nde “barışın ve bilimin ışığında ruh sağlığını ve yaşam hakkını korumak” teması ile acil çağrıda bulundu. 2014 yılından bu yana medyaya yansıyan silahlı şiddet haberlerinin çetelesini tutarak her yıl “Türkiye’nin Silahlı Şiddet Haritası”nı yayımlayan Umut Vakfı verilerine göre 2023 yılında 3 bin 773 silahlı şiddet olayı basına yansıdı. Basına yansıyan bu olaylarda 2 bin 318 kişi öldü, 3 bin 820 kişi de yaralandı. Öte yandan daha da vahim olan bir olayı da paylaşalım burada. Adını anarsan siyaset yapmış olmazsın. Yüksek sesle haykır: "Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa, adın yazılacak mücevher taşa..." Gazeteci Tolga Şardan, kılıçlı yemin kriziyle gündemde olan Kara Harp Okulu’nda İzmir Marşı’nın okunmasının yasaklandığını söyledi. Yani Kara Harp Okulu'nda yeni skandal: İzmir Marşı okumaları da yasaklanmış! Kara Harp Okulu’ndaki kılıçlı yemin töreni sonrası tartışmalar devam ediyor. Gazeteci Tolga Şardan, okulda İzmir Marşı’nın okunmasının geçen yıl yasaklandığını ve yasak kararının ardından öğrencilerin marşı söylemeye devam etmeleri üzerine bir üsteğmenin savunmasının alındığını duyurdu.
Barış olmadan ruh sağlığı olmaz
Savaşların tüm coğrafyalarda sıradanlaşması, katliamların uluslararası kamuoyunda konuşulmamasından hareketle yapılan açıklamada, “barış olmaz ise ruh sağlığı olmaz” diyerek seslenen TPD, Türkiye’nin de şiddet sarmalında olduğunu, kadına, çocuğa, hayvanlara yönelik cinsel istismar, katliamlar noktasında kritik eşikte bulunduğuna dikkat çekiyor.
Şiddet sıradanlaştı
Türkiye için bireyden topluma, koruyucu ve önleyici ruh sağlığı hizmetlerinden tedaviye yeni bir ruh sağlığı politikası çağrısında da bulunan TPD açıklamasında, “Dolaylı ya da doğrudan giderek artan ve sıradan hale gelen şiddet olayları gündelik yaşamı ve güvenlik algısını tehdit edecek boyutlardadır artık. Bir çocuğun en güvende olması gereken ailesinin yanında öldürülmesi, çocukların ve kadınların güvende olmamaları ve geleceklerinin göz göre göre yok olması, başta kurumlar olmak üzere hepimizin faili ve sorumlusu olduğu bir suçtur. Şiddet artık haber değeri bile taşımamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dokunulmaz olan kürsüsünde ise yani ülkenin ahlaken en korunaklı olması gereken mekanında ise kan akmıştır. Tam da bu noktada biz şiddetin ve şiddet uygulayanların mahkum edilmediği, şiddet eylemine gerekçe bulunduğu taktirde bu yaklaşımların çok ağır sonuçları olacağını söyledik” vurgusunda bulunuyor.
Çözüm bilimin ışığıdır
60. Ulusal Psikiyatri Kongresi’nde bilim ve barışın ışığında ruh sağlığı ve yaşam hakkı korunması temalı bir açıklama yaparak acil çağrıda bulunmasının nedeni, savaşların ve şiddetin bireylerin ruh sağlığını ve yaşam alanlarını ciddi şekilde tehdit ettiği bir dönemde yaşıyor olmamızdır. Savaşların sıradanlaştığı, uluslararası kamuoyunun katliamları görmezden geldiği, bilimin gerekliliklerinin yok sayıldığı ve bilim dışı yaklaşımların yaşam kurtaran uygulamaları engellediği bu ortamda, barış olmadan ruh sağlığının mümkün olamayacağını vurgulamaktı. Toplumsal güven ortamlarının zarar görmesi, bilimsel tedavilerin değersizleştirilmesi ve bireylerin yaşam haklarının ihlal edilmesi gibi sorunlara dikkat çekmek, bu çağrıyı zorunlu kıldı. Bu gerçekleri yüksek sesle dile getirerek, toplumun ve yetkililerin harekete geçmesini amaçlandı.
Soru şudur ? Ruh Sağlığı ve Yaşam Hakkının Korunması noktasında ülkemize dair bir değerlendirmede bulunmanızı istesek ne söylersiniz? Türkiye bu meselede nasıl bir noktadadır?
Ruh sağlığı ve yaşam hakkının korunması meselesi ülkemizde kontrol edilemez bir noktaya doğru ilerlemektedir. Giderek artan ve sıradanlaşan şiddet olayları, kadın cinayetleri, çocukların ve savunmasız bireylerin yaşam hakkının ihlalleri, iş kazaları, intiharlar ve cinsiyet temelli ayrımcılık gibi sorunlar bu durumun göstergeleridir. Şiddetin gerekçelendirilmesi ve olağanlaştırılması, toplumu öngörülemez bir şiddet sarmalına sürüklemektedir. Ayrıca, ekonomik zorluklar, ayrımcılık, çocuk işçiliği, güvencesiz iş ortamları gibi insanca yaşamayı engelleyen sorunlar da ruh sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Bu durum, acil politikalar ve düzenlemeler gerektiren bir kriz haline gelmiştir.
İntihar vakaları yükselişte!
İntihar vakaları, kadına ve çocuğa yönelik istismar, şiddet ve katliamlardaki artışlar, toplumda şiddetin olağanlaştırıldığını, güvenlik algısının sarsıldığını ve ruh sağlığının ciddi şekilde tehdit altında olduğunu göstermektedir. Türkiye’de intihar oranlarının ve sayıları açısından da bir artış söz konusu olduğuna işaret ederek, “İntihar ya da intihar girişimleri her geçen gün daha ‘sıradan’ hale gelmeye başlamıştır. TÜİK’in en güncel intihar istatistiklerine göre, Türkiye’de intihar hızında bazı dalgalanmalar gözlemlenmiştir. Türkiye’de 2013’te 3 bin 352 intihar vakası yaşanırken 2023’te bu sayı 4 bin 61’e yükseldi. Kaba intihar hızı 2014’te 100.000 kişide 4.11 iken 2023’te 4.76’ya yükseldi. Bu durum, intihar oranlarında belirgin bir yükselişe işaret etmektedir. İntihar girişimleri, tamamlanmış intiharlardan yaklaşık 20 kat daha fazla sayıda gerçekleşmektedir. Her bir intihar girişiminin, bireyin gelecekte intiharı tamamlama riskini yaklaşık %30 oranında artırdığı tahmin edilmektedir. Bu durum, intihar girişimlerinin, gelecekteki intihar riskinin göstergesi olarak ciddiyetle ele alınmasını gerektirir.
Ülkece travma geçiriyoruz
Bu olaylar, bireylerde travma, kaygı, depresyon ve umutsuzluğa yol açarken, toplumsal düzeyde güvensizlik, öfke, ayrışma ve sosyal dayanışmanın zayıflaması gibi sonuçlar doğurur. Şiddet olaylarındaki artış, toplumda şiddetin olağanlaştırıldığını ve bir şiddet döngüsüne yol açtığını göstermektedir. Ekonomik eşitsizlikler, güvencesiz çalışma koşulları ve sosyal destek mekanizmalarının yetersizliği, bireylerin ruh sağlığını olumsuz etkiler. Hukuki ve kurumsal eksiklikler, özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik şiddeti önlemede yetersiz kalırken, bu durum mağdurların korunmasını zorlaştırmakta ve suçun cezasız kalma algısını güçlendirmektedir. Şiddetin kök nedenlerini ele almak için kamu, sivil toplum ve uluslararası kuruluşlar arasında iş birliği artırılmalı, veriler şeffaf bir şekilde analiz edilerek paylaşılmalıdır. Bu kapsamda, insan haklarını ve yaşam hakkını merkeze alan politikalar ve reformlar ivedilikle hayata geçirilmelidir. Şiddetle mücadele için caydırıcı yasaların güçlendirilmesi ve etkin bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır. Toplumda farkındalığı artırmak için eğitim programları ve şiddet karşıtı kampanyalar düzenlenmeli, güvencesiz çalışma koşulları ve ekonomik sorunlara yönelik sosyal destek mekanizmaları güçlendirilmelidir. Kadınlar, çocuklar ve risk altındaki gruplar için güvenli sığınma evleri ve koruma programları oluşturulmalıdır. Ayrıca, ruh sağlığı hizmetleri herkes için erişilebilir hale getirilmeli ve bu hizmetler toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırılmalıdır.
Ruh sağlığı neden önemli?
Dünyada Türkiye’ye bakış, son yıllarda yaşanan şiddet olayları, toplumsal huzursuzluk ve ruh sağlığına ilişkin sorunlarla şekilleniyor. Türkiye’deki şiddet olaylarının sıklığı ve medya tarafından dramatize edilerek sunulması, uluslararası alanda ülkenin içindeki güvenlik ve istikrarla ilgili endişeleri artırmaktadır. Özellikle şiddet, kadın hakları ve çocuk istismarı gibi konulara yaklaşım Türkiye’nin uluslararası imajını etkilemektedir. Ruh sağlığı güvenliği, bir ülkenin vatandaşlarının ruhsal ve fiziksel iyilik hali için temel bir göstergedir. Sağlıklı bir toplum, yalnızca tıbbi tedavi ve tedbirlerle değil, aynı zamanda şiddet, ayrımcılık, ekonomik zorluklar gibi zorlukların çözülmesi, toplumsal güvenin ve dayanışmanın güçlendirilmesiyle mümkün olur. Ruh sağlığı güvenliği, sadece bireylerin hastalıklarını tedavi etmekle ilgili değil, aynı zamanda sosyal eşitlik, şiddet öncesi ve sonrası önlemler, stresle başa çıkma mekanizmaları ve toplumsal destek ağlarını içerir. Bir ülkede ruh sağlığı güvenliğinin sağlanması, toplumun genel refahını ve sürdürülebilir kalkınmasını destekler, ayrıca uluslararası alanda o ülkenin medeni ve insani değerlerini yansıtan bir parametre olarak kabul edilir. Türkiye’de artan şiddet olayları, toplumun güvenlik ihtiyacını ve arayışını giderek daha önemli bir gündem maddesi haline getiriyor. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde şiddet vakalarının sayısında yaşanan artış, sokakta, iş yerinde ve ev içinde bireylerin güvenlik kaygılarını artırıyor.
SÖZÜN ÖZÜ VE ACI GERÇEKLER!
“Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır.” Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyeti, bir din devletine dönüştürmek isteyen laik Cumhuriyet karşıtları, öteden beri Atatürk ile TSK özdeşliğinden rahatsız olmuştur. Yakın geçmişteki Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vb. kumpasların temel amacı da bu özdeşliği ortadan kaldırmaktı. Başaramadılar. Başaramazlar.
Ancak laik Cumhuriyeti dönüştürmek isteyen siyaset, TSK-Atatürk özdeşliğini ortadan kaldırma, Atatürk'süz yeni bir milliyetçilik kurgulama amacından vazgeçmedi.
Bilindiği gibi bu yıl, geçtiğimiz günlerde, Kara Harp Okulu Yemin Töreni sonrası, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" diye bağıran teğmenleri "disiplinsizlik" gerekçesiyle ordudan ihraç için soruşturma açıldı. Ancak bu siyasal İslamcı ütopya başarısızlığa mahkümdur; Türkiye Atatürk'tür, Atatürk Türkiye'dir. Hiçbir güç TSK ile Atatürk arasındaki bağı koparamaz. Çünkü o bağ, Çanakkale'de, Muş ve Bitlis'te, Sakarya'da, Afyon Kocatepe'de, Dumlupınar'da ve İzmir'in dağlarında şehit kanlarıyla kurulmuştur; o bağ çok güçlüdür, asla koparılamaz.
Yasak ve savunma alınması!
İzmir Marşı’nın yasaklanması ise sözlü talimat ile Kara Harp Okulu öğrencilerine iletilmiş. Öğrenciler İzmir Marşı’nı söylemeye devam edince de okul yönetiminin bir takım komutanı üsteğmenin savunmasını aldığı öğrenildi.
Tolga Şardan’ın T24'deki yazısı şöyle: “Kılıçlı yemin töreni ile tartışmaların odağındaki Kara Harp Okulu’nda geçen yıl yine dikkat çekici bir dizi olayın yaşandığı bilgisine ulaştım. Sürecin merkezindeki gelişme; okulda eğitim gören öğrencilerin okuduğu İzmir Marşı’nın yasaklanması!
Evet, yanlış duymadınız; stadyumlarda, mitinglerde, hemen yerde binlerin, on binlerin okuduğu marşın Kara Harp Okulu’nda okunması geçen yıl yasaklanmış. Aldığım bilgiye göre, İzmir Marşı’nın öğrenciler tarafından okunmasının yasaklanmasının gerekçesi “siyasi mesaj” taşıması.
Dediğim gibi, marşın okunması okul yönetimi tarafından yasaklandı. Yasak, öğrencilere ve sorumlu komutanlara yazılı olarak değil, sözlü olarak verildi!Hem de üst düzey bir komutan tarafından. İsmini şimdilik vermeyeyim. Zira terfi ederek okuldan ayrıldı kendisi.
Peki, sözlü yasak talimatı verilince iş bitti mi? Elbette hayır, öğrenciler İzmir Marşı’nı söylemeye devam edince okul yönetimi yine adını vermeyeceğim bir takım komutanı üsteğmenin savunmasını aldı.
Doğruyu söylemek gerekirse, sürecin devamının nasıl sonuçlandığı, yani soruşturma açılıp açılmadığı ya da herhangi disiplin işlemi yapılmasına gerek olup olmadığı, yönünde şimdilik sağlıklı bir bilgiye ulaşamadım. Edindiğimde aktaracağım.
Ancak şunu belirteyim; İzmir Marşı’yla ilgili yasak halen devam ediyor.
Şimdilerde öğrenciler okul içi faaliyetlerde, Harp Okulu Marşı, Vatan Marşı ile Topçu Marşı, İstihkâm Marşı, Piyade Marşı gibi mensup oldukları askeri sınıfların marşlarını okuyorlar. Teğmenler konusunda yaşananlar konusunda rahatsızlığını yakın çevresi ile paylaşan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e, Kara Harp Okulu’ndaki İzmir Marşı yasağını aktarmış olayım.”