Türkiye nereye sürükleniyor?
Gün geçmiyor ki yeni bir olay olmasın.
Gündemi takip etmekte zorlanır olduk.
Yaklaşık 2 aydan fazla zamandır dizi film izler gibi Narin davasını izliyoruz.
Ortada bir kız çocuğunun cinayeti var, ama iddianamede ne suçu kimin işlediği ne de hangi amaçla gerçekleştirdiği yok.
Bu süre içerisinde kadına ve çocuklara yönelik taciz, tecavüz, şiddet olayları artarak devam ediyor.
Sağlık sistemindeki çürümüşlüğün son örneği Yeni Doğan çetesi ve özel hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde, bile isteye öldürülen bebekler.
Eğitimi ve sağlık hizmetlerini paralı hale getiren iktidar bu yolsuzlukların üzerine gideceğine aile sağlığı hekimlerinin haklarını gasp ediyor.
An itibariyle bine yakın ilaç eczanelerde bulunmuyor. İlaç firmaları ya üretimini durdurmuşlar ya da ithalatı yapılmıyor.
İktidar, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde kadınların aile bütçesine katkı sağlayabilmeleri ve iş yaşamına katılımlarını sağlamak için belediyelerin açtığı kreşleri (çocuk bakım evleri) kapatma derdinde.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar konuşulmasın, gündemde kalmasın diye de yapay gündemler oluşturmak için özel çaba harcayan iktidar, demokratik yollarla seçilmiş belediye başkanlarını uyduruk gerekçelerle görevden alıp yerlerine kayyum ataması yapıyor.
Türkiye’nin en önemli akademisyenlerinden biri olan Esenyurt Belediye Başkanı Profesör Ahmet Özer’i bir dolu haksız suçlamalarda bir aydır cezaevinde tutarken Esenyurt’u mesken tutmuş mafya liderleri, uyuşturucu baronları dışarda cirit atıyor.
Seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay’ı Anayasa Mahkemesinin kesin kararına rağmen cezaevinden çıkarmayan iktidar Abdullah Öcalan’ı meclise davet ediyor.
Dokunulmazlık zırhına bürünerek yurt dışından altın kaçakçılığı yaptıklarına ilişkin bilgi ve belgelerin olduğu iddialarına rağmen MHP Milletvekilleriyle ilgili hiçbir işlem yapılmıyor.
Yaşamı boyunca hak savunuculuğu yapan, dağcılık sporunda ülkemizi dünyada temsil eden, her doğal afet durumunda canını ortaya koyarak en önde mücadele eden sivil aktivist Nasuh Mahruki YSK nın bir uygulamasına yönelik itirazlarını dile getirdiği bir mesaj yüzünden hapiste, deprem çadırlarını satan Kızılay Başkanı dışarda.
Tüm bu can alıcı sorunları haber yaptıkları için gazeteciler Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz dahil birçok basın çalışanı ve yurttaş hakkında soruşturmalar, gözaltılar yapılıyor.
Adliyeler önünde, haksız yere ellerinden alınan belediyelere sahip çıkmak için çıktıkları sokaklarda ters kelepçe takılan, biber gazı ve tazyikli suyla saldırıya uğrayıp gözaltına alınanlara inat uyuşturucu kullanımından tutun, yasal olmayan yollardan sanal bahis, kumar gibi alışkanlıklarıyla gençlerimize kötü örnek alan Serdar Ortaç, M. Ali Erbil gibi şöhretler ev hapsinde tutuluyorlar.
Geçmişte askeri üniformasının üstüne giydiği cüppeyle tarikat ayinlerine katılan amiral emekli edilip orduevlerinde keyif sürerken “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri için ordunun en başarılı teğmenleri cezalandırılmak isteniyor.
Her fırsatta vatandaştan tasarruf yapmasını isteyen iktidar har vurup harman savurmaya devam ediyor.
En son Azebaycan’da yapılan iklim zirvesine Erdoğan’ın yanında1860 kişiyle katılan Türk heyetinin on gün süren bu etkinlikte ne kadar harcadığını artık siz hesap edin.
Ülkeyi yönetemez hale gelen iktidar, bir yandan gündem değiştirerek halkın ilgisini başka yöne çekmeye çalışırken, her şeye rağmen ekmek ve emek mücadelesi veren, özgürlük ve barış diyen herkesi susturmaya çalışıyor.
Hemen yanı başımızda Gürcistan’da yapılan seçim sonuçlarına itiraz eden muhalefet her türlü gösteri ve protesto hakkını özgürce kullanabildiği gibi parlamento binasının önünde çadır kurarak tepkisini dile getirebiliyor.
Bizde ise kayyum atanan belediyelerde seçilmiş belediye meclis üyeleri bile belediye binasına sokulmadığı gibi, haklı tepkilerini göstermek için sokağa çıkan halkın üzerine gönderilen güvenlik güçleri orantısız güç kullanmaktan çekinmiyor.
Kamuya ait tüm yeraltı ve yer üstü kaynaklarımız özelleştirme adıyla yandaş sermaye kuruluşlarına peşkeş çekiliyor.
Bunun son örneğini Çayırhan’daki maden işletmesinde yaşıyoruz.
Beşli çeteye satılmak istenen maden işletmesindeki işlerinden olacakları gibi oturdukları lojmanlardan da çıkarılacak yürekli maden işçileri kendilerini yeraltına hapsederek direniyorlar.
Tüm bu olumsuz gelişmelerin yanında tek olumlu, bizlere nefes aldıran bir gelişme yaşandı.
Geçtiğimiz dönem CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu değişik mahkemelerde açılmış hakaret davalarıyla ilgili çıktığı duruşmada tarihe not düşülecek manifesto niteliğinde bir savunma yaptı.
Aslında bu bir savunma değil, kendisinin de ifade ettiği gibi AKP’nin 22 yıllık iktidarları boyunca yapılan haksızlıklar, yolsuzluklar ve adaletsiz uygulamalarla ilgili bir hesap sormaydı.
Kendisi için özeleştiriler de içeren bu açıklamalar biraz olsun yeniden halka umut oldu.