Yerli dizilerde fakirlik
Artarak devam eden ekonomik zorluklar, televizyon dizilerinin de esas konusu haline geldi. Bununla birlikte; cezasız kalan suçlar, aklanan paralar, bozulan toplumsal yapı, barınma sorunları, kadın cinayetleri, işsizlik, boşanma gibi ülke gündeminde olan birçok sorun senaryolarda yerini alıyor.
Kısacası, vakit geçirip eğlenmek için izlediğimiz diziler bile fakirliği, adaletsizliği, eşitsizliği suratımıza suratımıza çarpıyor.
***
Bugün, televizyonlarda farklı kanallarda gösterimde olan birkaç diziden ve içinde geçen diyaloglardan bahsedeceğim. Bunlardan biri “Deha” adlı yapım.
Dizide, memurluk yapan ancak hiçbir zaman terfi alamamış oğluna illegal yollardan nasıl kolay para kazanılacağını öğretmeye çalışan baba, onu ve müdürünü pahalı bir mekana yemeğe götürür. İtibarın parayla satın alınabildiğini, yükselmenin yollarının “doğru” ilişkiler kurarak olabileceğini söylerken, ortalama maaşla çalışan birinin ev sahibi olabilmesinin imkansızlığını da ima eder.
***
Kazancı sadece maaşı olan birinin kapısına bile yanaşamayacağı mekanlarda, kara para aklamak, çeşitli yollarla milleti dolandırmak suretiyle para kazanmayı meslek edinmiş olan insanları gösteriyor. Bunların bir gecede milyonlarca lirayı nasıl harcayabildiğinin açıklamasını da; “aklını kullanana kazanç kapısı çok.
Herkesin üstüne basarak...Bak, şu ay yüzlü tosun var ya? Kurmuş tezgahı, tıkır tıkır işletiyor. Ne paralar kazanıyor.”diyerek yapıyor.
Sonra, son derece ışıltılı ve pahalı giyimli iki kadını göstererek; “bunlar yeni çıktılar. İki yılda dağları deldiler.
Naylon şirketlerde para aklıyorlar, cümle alem de biliyor. Vergi kaçırmaktan içeri girdiler ama bak şimdi nasıl oynuyorlar. Neden? Çünkü yanlarına kalıyor.”
***
Dizinin başka bir sahnesinde aynı babanın “dahi” olarak tanınan diğer oğlu, zenginlerin yaşadığı hayata özenen kız kardeşini ıssız ve ürpertici bir sokağa götürür.
Genç adam, ona sarhoşları, çöp toplayıcılarını, gece işçisi kadınları göstererek; “koli koli dolarlar kazanan insanların bedelini işte bu garibanlar ödüyor” diyerek, gelir adaletsizliğini anlatmaya çalışır.
***
Yürümeye devam eden iki kardeş, sokaktaki tezgahında köfte satan adamın arabasının yanında gelirler. Hemen yanında bulunan küçük masaya oturduktan sonra kardeşine, bu köfte arabasıyla adamın yedi çocuk okuttuğunu ve bununla nasıl gurur duyduğunu anlatır.
“Kimi milyonları çalarken, aklarken, kimi de üç kuruşun hesabını vereceğim diye kendini paralıyor.”
O sırada sokaktan geçmekte olan iki yabancı uyruklu kadını gösterek; “bak, savaştan kaçıyorlar, sığınmacı oluyorlar. Aynı savaş bu insanları paramparça ederken, silah tücaarlarının milyonlarca dolar kazanmasına sebep oluyor. Ne kadar adaletsiz değil mi?”diye soruyor.
Diğer tarafta, itibarın para ile satın alındığını, liyakat denen şeyin yalan olduğunu savunan baba, “Bunlar dünya malı diyenler, dünyanın asıl malıdır” diyor ve ekliyor: “Parası olmayan adamı bir tek anası sever derler ya, yalan! Parası olmayan adamı anası bile adamdan saymaz.”
***
Bir de “Kalpazan” adlı dizinin ilk bölümüne bir göz atalım.
Son model kırmızı spor bir araba yolda giderken konuşma başlıyor: “Böyle bir arabam yok diye sakın üzülmeyin. Ortalama maaş alan herkes böyle bir arabaya sahip olabilir. Yalnız, 60 yıl hiç durmadan çalışırsa...
Yani, 730 ay / yani, 3130 hafta /yani, 21 bin 915 gün /yani, 21 bin 915 gün /yani, 525 bin 960 saat...
Elbette başka hiçbir şeye para harcamamak koşuluyla. Mezara kadar yolu var...”
***
Darphanenin müzesinde çalışan, kendi halinde, biri disleksi problemi yaşayan iki çocuğu ile hayat mücadelesi veren bir adamdır Adem.
20 yıldır ev alma hayaliyle yaşayan ailenin kirada oturdukları evi bir ay sonra tahliye etmeleri istenmektedir. Eşi de bir alışveriş merkezinde güvenlik görevlisi olarak çalışan dar gelirli ailenin bütçesi son derece kısıtlıdır ve çocuklarının ihtiyaçlarını gidermekte zorlanmaktadırlar.
***
Ne yazık ki Adem, oğlu için gizlice bastığı hatıra parasından dolayı işyerinden kovulur. Yeni bir ev kiralamak için para gereklidir. Çaresiz kalan baba, günün birinde ev sahibi olma hayali ile sakladıkları altınları eşinden gizli bozdurmaya gider. Fakat yolda kapkaç saldırısına uğrar ve bütün parasını kaybeder.
Her şey o kadar ters gitmektedir ki, en sonunda eşi de boşanmak istediğini söyler.
Adem, “Zengin bir adamsanız paranızın kokusu sizden önce gelir mekana. Para herşeyi yapar diyen adam, para için herşeyi yapan adamdır. Ben onlardan değilim”dese de, bu saatten sonra yürüyeceği yolun farklı olacağını tahmin etmek zor değil.
***
Bir başka dizi de “Gizli Bahçe”
Birinci bölüm, başrol oyuncusunun pazar alışverişi ile başlıyor. Sadece 3 tane domates istiyor. “Birkaç biber de koy” diyor ancak fiyatını görünce, “biberler kalsın”diyerek almaktan vazgeçiyor. Bu arada, cüzdanından para çıkartırken bir lira düşüp, yuvarlanıyor. Tam da onu evden atmaya çalışan ev sahibinin ayaklarının dibine...
Ev sahibi paranın üzerine ayağı ile basarak söyleniyor; “vay vay! Sokakta paraları saçıyorsun. Bunu da kira borcundan düşüyorum. Kalan borcun, 14 bin 999 lira.”
***
Birikmiş kira borcu yüzünden ev sahibi tarafından sıkıştırılan kadının, doğalgazı olmayan, birçok eksiği bulunan eve 15 bin lira kira ödediğini de buradan öğreniyoruz.
Bu kadar değil elbet!
Devamında evde tüp bitiyor, alacak para yok.
Su bitiyor ama altı damacana borcu olduğundan, sucu onu da getirmiyor.
Ee, memleketin hali belli.
Garsonluk yaparak kira ödemek, çocuk büyütmek ne mümkün?
Çaresizlik yüzünden eskortluk yapmaya başlıyor.
Mahalle sakinlerinden Can adlı bir gencin parasını ödeyemediği için yurttan atılıp, üniversiteyi bırakıp eve dönmesi de memleketin kanayan başka bir yarasına dokunuyor.
Gördüğünüz gibi, artık dizi senaryolarımız da, filmlerimizde fakirlik üzerine yapılıyor.
***
Hani insanlar konuşurken zaman zaman “benim hayatım roman” derler ya, işte şimdi “bizim hayatlarımız film” desek yalan olmaz.
Özetlersek;
- Eskiden yeraltı dünyasında dönen kirli işler, artık açık açık yapılıyor. Ne kadar büyük götürürsen o kadar dokunulmaz oluyorsun.
-Ne kadar çok paran varsa o kadar saygı görüyorsun.
-Parası olan daima haklıdır.
-İtibarlı amcan, dayın baban yoksa ne iş bulabilirsin, ne terfi alırsın, ne de okuyabilirsin.
-Hayalini kurduğun evi maaşla çalışarak almaya ömrün yetmez.
-Paran yoksa çocuklarının ve eşinin gözünde aciz olursun.
-Bu devir öyle bir devir ki, hiç kimseye güvenmeyeceksin...
***
Peki, yasadışı işler nasıl bu kadar kolay yapılabiliyor?
“Çünkü; yanlarına kalıyor!”
Sevgiyle kalın