Kışkırtma ve tuzak siyaseti
Kışkırtma; bir insanı, bir topluluğu bir kimseye, bir topluluğa, bir örgüte ya da devlete karşı, sonradan ağır sonuçlar doğuracak bir eylemde bulunmaya yönlendiren, önceden tasarlanmış girişim diye tarif edilen ve provokasyon da denilen bir eylem biçimi. Tarih boyunca, Türkiye siyasetinin en temel yöntemlerinden biri olageldi. Bakınız darbeler tarihi. Kışkırtmalar en çok devleti yönetenlerin yurttaşların muhalif ve hak gaspına uğramış sınıf ve kesimlerin itirazına karşı kullandıkları bastırma, gerginlikleri körükleme ve kavga çıkarma yöntemi oldu. Kavga çıksın ki gücü elinde bulunduran iktidarlar kudretini herkese ibret olacak şekilde göz dağı versin. Had bildirip herkesi hizaya soksun. Değil miki “sopa cennetten çıkmaydı” Ataları da “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Gibi bir kültürden geliyorsanız her şey normal!
Son bir aydan beri buna özel bir “kışkırtma" siyaseti eklendi. Bugüne yansıyan gelişmelerin toplum üzerindeki etkilerini ele alan birçok analiz basın yayın ve sosyal medyada bol bol yapılıyor. AKP ve MHP’nin yönettiği iktidar güçleri bir anda, bir uçtan diğer bir uça toplumu sürekli bir gerginlik ortamında tutmayı, “yumuşa, diyalog, normalleşme” tekliflerine bir elini uzatırken diğerinde hançer tutan politik kavgayı bir üst aşamaya taşımaktan geri durmuyor. Hatta bunu muhaliflerin suçuymuş gibi en güçlü vuruşu yaparak cevap veriyor.
Sonradan ağır sonuçlar doğuracak bir eylemde ne murat ediliyor sorusu herkesin düşündüğü şey olsa gerek! Ülke tarihinde onlarca defa denenmesine, her seferinde daha ağır ekonomik, siyasi, sosyal ağır bedeller yaşanmışken aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek değil, aynı sonuçlardan beka devşirmek ve böylece iktidarını korumayı amaçladıkları bilindik bir durum olduğu aşikâr. Tekrar soralım; neden? Cevabı: Ağır bir yönetememe hali, yol bitti. Tek çare kavga. Nasıl yani diyenler için;
İktidarın sürekliliği ve ekonomik çöküş, AKP’nin 22 yıllık iktidarı ekonomik anlamda giderek daha kırılgan bir yapıya dönüşmüş durumda. "Nas" gibi ideolojik argümanlarla gerekçelendirilen ekonomi politikaları, enflasyonu dizginleyemediği gibi, işçi, çiftçi ve orta sınıfı derin bir yoksulluğa sürükledi. Gelir dağılımı bir avuç sermaye grubu faydasına olacak şekilde son derece bozuldu. Bu durum, sadece ekonomik değil, toplumsal bir kriz de yaratmaktadır. Günümüzde enflasyon oranlarının dünya genelindeki en yüksek seviyelere ulaşmış olması, tek adam yönetiminin ekonomik başarısızlıklarını gözlerden saklama beyhude çabası olabilir mi?
Güvenlikçi ve baskıcı politikalar, ekonomik başarısızlıklarının doğurduğu toplumsal tepkiyi bastırmak amacıyla güvenlikçi ve yargısal sopa politikalarına başvurmak, milliyetçi hezeyan dalgası yaratmak en bilindik yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Son kırk kusur yılda bir işe yaramadığı bilinmesine rağmen, kendi yurttaşlarının taleplerini şiddetle bastırmayı bir beka sebebi olarak pazarlanmasının alıcısını da yaratarak inatla sürdürüyor. Irak, Suriye, Libya derken Filistin soykırımında siyaseten şahin, savaş rantında tüccar ikilemi de patlayınca vur Kürt’ün sırtına. Abdullah Öcalan’ı meclise davet eden anlayış Kürtlerin oylarını çöpe, iradesini hiçleştiren, yurttaşlık hakkını yok sayan bir ötekileştirmenin derin krizinin ötesinde çatışmaya zorlayan “hadi gel benimle kavga et, hadi gel 40 yıl yetmedi bir kırk yıl daha kan aksın, Ortadoğu da ateş bize de sıçrasın” özel beka beklentisi değilse nedir? Herkes bilir ki barış konuşulmuyorsa savaş, “sermaye için rant, İktidarlar için beka, generaller için onur, yoksullar için ölümdür. Bakınız; Ortadoğu ve Filistin, İsrail savaşı.
“İsrail Türkiye’ye Saldırabilir” sözünün toplumda ki karşılı beklentilerin altında gelince yine bilindik bir uygulama ile yargı süzgecinde geçerek onay almış, altı ay önce seçilmiş belediye başkanlarının görevlerinden alınması, halkın iradesine yapılmış bir müdahale, anti demokratik bir uygulamanın yanında belediyelerin ürettiği hizmet ve varlıkların akarına alışmış bir iktidar erkinin, elindeki elma şekeri alınmış olasının hınç ve hırsıyla kürt’ün seçilmişine çökmesi, paralar örgüte gidiyor iddiası, bir türlü ispat edilememiş olsa da yandaş yalan makinesine binenlerin “memleketin ekmeğini yiyip, hainlik edenlere” haram dileyenlerce bir karşılığı var elbette. Henüz haklarında bir iddianame bile olmadan görevden alınan belediye başkanlarının yerine daha o saat vali ve kaymakam gibi merkezi atamalar yapılması başka nasıl açıklayalım ki?
Kavga çıksın, çatışma olsun bir kurşun kaç para, ya bir bomba, ya da bir siha? Kürtler ve demokratik hak savunucuları ne kadar barış, sivil siyaset, diyalog, çözüm diye çabalasa da Yedi Haziran 2015 sendromu yaşayanları için hiçbir önemi yok. Hele de 31Mart 2023 yerel seçimleri yenilgisi siyasi iktidar ve ortaklarının bekası için her türlü kışkırtmada yapılır, tuzakta!
Bilindik bir deyişle notayı koyalım; “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” yeter ki sistemin efendilerinin güç ve servet için ürettikleri kötülükleri başta bebek, çocuk, kadın ve masumlardan uzak olsun.