Yangınlar içinde yeşermeye çalışıyoruz
"Biz kör olduksa, dünyanın da bakılacak suratı kalmadı ya!" demişti Köroğlu'nun babası. O günlerde dünyanın çehresi başka, meseleler başka olsa da insanoğlunun bakışında değişen pek bir şey yok. Bugün de hepimiz farklı yangınlarda savruluyoruz, yaralıyız, daldan dala tutunmaya çalışıyoruz. Charles Bukowski’nin dediği gibi, "Tutunamadığın dalda yaprak olmaya çalışma." Ancak bu öğüdü hayata geçirebilmek ne kadar zor! Çünkü dünyada adaletin olmadığı, sevginin eksik kaldığı, hayallerin ulaşılmazlaştığı bir ortamda tutunmak için çaresizce çırpınıyoruz.
Bugünün gündemine bir bakın. Ülkeler yanıyor, ormanlar küle dönüyor; sadece doğa değil, insanlık da kendi içinde yanıyor. Bir yanda, savaşın alevleriyle kavrulan Ortadoğu; öte yanda, iklim krizinin devasa yangınları. Sadece topraklarımız değil, insan ruhu da bu yangınların ortasında. Kimimiz geleceğe yalpalayan huzura ulaşmaya çalışıyoruz. Göç eden milyonlarca insan, umutlarını başka topraklara, başka dalara bağlamak zorunda kalıyor. Ama ne yazık ki, o dallar da kırık.
Kimimiz kök veremediğimiz adalete tutunmaya çalışıyoruz. Kadınlar, çocuklar, etnik gruplar; dünyanın dört bir yanında adalet arayan milyonlar var. Bu adaletsizlik karşısında yorgun düşenler, sesini duyuramayanlar her geçen gün artıyor. Adalet, tıpkı Bukowski’nin dediği gibi, tutunulamayan bir dal oldu; kök salamadığımız, elimizden kayıp giden bir gerçeklik.
Ve sevgi... Kimimiz sevgiye, kimimiz ulaşamadığımız hayallere tutunmaya çalışıyoruz. Sevgiyle değen ellerin yabancilikla ürpermesi kadar yakın olan ateşlerin içinden geçmektir belki de... Bu sevgi, sadece bireysel hayatlarımızda değil, toplumların da can damarı. İnsanlar artık birbirine uzak, herkes kendi yaşam savaşını veriyor. Sevgi, modern dünyada bir lüks gibi görünen bir kavram haline geldi. Savaşlar, ekonomik krizler, toplumsal çatışmalar derken, cinayetler, hayvan,bebek,çocuk,kadın demeden yapılan zalimce tacizler hayatlara yapılan tecavüzler ve huzuru bulmak neredeyse hayal oldu. Bebekleri öldüren hastaneler ortaya çıktı daha ne olsun yansın kavrulsun susan insanlık.
Yangınlar her yerde. Sadece gerçek yangınlar değil, içimizde, toplumda, ruhumuzda da alevler yükseliyor. İklim krizi, göçmen sorunu, savaşlar, ekonomik eşitsizlikler… Hepsi insanlığı derinden sarsıyor, köklerimizi kazıyor. Ve böyle bir dünyada, "Tutunamadığın dalda yaprak olmaya çalışma," diyor Bukowski. Çünkü belki de bu yangınlar içinde kendimize en uygun dalı arayıp, tutunacağımız yeri bulmak, en zor ama en gerekli şey.
Köroğlu'nun babasının dediği gibi, belki de bu körlük, dünyanın suratına bakmanın anlamını kaybetmekten kaynaklanıyor. Gözlerimizi kapatıp, kendi dalımıza tutunmaya çalışırken, etrafımızda yanan dünyaya göz yummak zorunda kalıyoruz. Ama belki de yapılacak en doğru şey, insanın kendi hakikatine sarılması.
Bırak insanlar inandıklarıyla yaşasın, sen ise doğrularınla yaşa. Bu, sadece kişisel bir direnç değil, aynı zamanda insanlığın içinde bulunduğu bu karmaşık dünyada en anlamlı duruş olabilir. Yangınlarda savrulan yapraklar arasında kendi dalında kök salmak, her şeyin ötesinde bir direniştir.
Bugün, gözlerimizin gördüğü ve ruhlarımızın taşıyamadığı tüm bu adaletsizlikler, savaşlar, sevgisizlik içinde, insanın en büyük özgürlüğü belki de kendi dalını bulup orada yeşermektir. Kendi doğrularımızla yaşamak, yangınlar arasında bile yeşermenin bir yolu olabilir.
Çünkü bazen, yangınlar ortasında tutunacak bir dal bulamazsan, o dalı kendin yaratıp, köklerini küllerin içinden filizlendirmek zorundasındır.