Gençler ülkemizden kaçıyor
TÜİK verilerine göre, yurt dışından Türkiye'ye göç edenlerin sayısı 2023 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 35,9 azalırken Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısı 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 53 arttı. Yurt dışından en fazla göç alan da yurt dışına en fazla göç veren il de İstanbul oldu. Türkiye'ye 2023 yılında gelen ve Türkiye'den göç eden yabancı uyruklu nüfus içinde ilk sırayı Rusya vatandaşları aldı.
Doktorlarımız da gidiyor!
Doktorların yurtdışına göçü sürerken yabancı sağlıkçıların sayısı da her geçen gün artıyor.Son 12 yılda 15 bin doktor ülkeyi terk etti. Buna karşılık son 8 yılda 18 bin 685 yabancı sağlıkçı çalışma izni aldı. Yurtdışında çalışabilmek için iyi hal belgesine başvuran hekim sayısı 2023’te 3 bin 25 kişi oldu.Bu bir rekor ama buda kıralacaka gibi görünüyor !
Göç edenler gidenler gelenler
Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısı 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 53 artarak 714 bin 579 oldu. Göç eden nüfusun yüzde 55,2'sini erkekler, yüzde 44,8'ini ise kadınlar oluşturdu. Türkiye'den yurt dışına giden nüfusun 291 bin 377'sini Türk vatandaşları, 423 bin 202'sini ise yabancı uyruklular oluşturdu. Yurt dışından Türkiye'ye göç edenlerin sayısı 2023 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 35,9 azalarak 316 bin 456 kişi oldu. Göç eden nüfusun yüzde 54,2'sini erkekler, yüzde 45,8'ini ise kadınlar oluşturdu. Yurt dışından gelen nüfusun 101 bin 677'sini Türk vatandaşları, 214 bin 779'unu ise yabancı uyruklular oluşturdu. Türkiye'ye 2023 yılında göç edenlerin yaş grubu incelendiğinde, en fazla göç edenlerin yüzde 12,7 ile 20-24 yaş grubunda olduğu görüldü. Bu yaş grubunu yüzde 10,8 ile 25-29 ve yüzde 10,3 ile 15-19 yaş grubu izledi.Türkiye'den göç eden nüfusun yaş gruplarına bakıldığında, en fazla göç edenlerin yüzde 15 ile 25-29 yaş grubunda olduğu görüldü. Bu yaş grubunu yüzde 12,9 ile 30-34 ve yüzde 12,5 ile 20-24 yaş grubu izledi.
Yabancı göç cenneti İstanbul
Türkiye'ye 2023 yılında göç edenlerin illere göre dağılımı incelendiğinde, yüzde 29,2 ile en fazla göç alan ilin İstanbul olduğu görüldü. İstanbul'u yüzde 9,5 ile Antalya, yüzde 6,5 ile Ankara, yüzde 4,9 ile Mersin ve yüzde 4,4 ile Bursa takip etti.Türkiye'den göç eden nüfusun illere göre dağılımına bakıldığında ise yüzde 36,4 ile İstanbul'un en fazla göç veren il olduğu görüldü. İstanbul'u yüzde 10 ile Antalya, yüzde 7,1 ile Ankara, yüzde 3,5 ile İzmir ve yüzde 2,6 ile Bursa izledi. Türkiye'ye 2023 yılında gelen yabancı uyruklu nüfus içinde ilk sırayı yüzde 13,2 ile Rusya Federasyonu vatandaşları aldı. Rusya'yı yüzde 8,2 ile Azerbaycan, yüzde 7,3 ile Türkmenistan, yüzde 6,7 ile İran ve yüzde 5,9 ile Afganistan vatandaşları izledi. Türkiye'den göç eden yabancı uyruklu nüfus içinde ilk sırayı yüzde 17 ile Rusya Federasyonu vatandaşları aldı. Rusya Federasyonu'nu, yüzde 15,7 ile Irak, yüzde 8,3 ile Afganistan, yüzde 6,5 ile İran ve yüzde 4,9 ile Türkmenistan vatandaşları takip etti.
Yabancı sağlık çalışanına tepki var
Türkiye’de sağlık emekçileri, şiddet ve kötü çalışma koşulları nedeniyle yüzünü Avrupa’ya döndü. Son 12 yılda yurtdışına göçen hekim sayısı 15 bini aşarken kamu hastanelerinin kadrolarında yer alan yabancı sağlık çalışanlarındaki artış da kamuoyunda tepkilere neden oluyor. Konuya ilişkin konuşan Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Derya Uğur, Avrupa Birliği (AB) ile yapılan “Geri Kabul Anlaşması”yla Türkiye’nin dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumuna getirildiğini vurguladı.
Politika derhal değişmeli
Ülke ekonomisi dahil milli güç unsularının hemen tümünde geriye gidiş başlamış; işsiz ve hayal kuramayan mezun öğrenciler ülkesi, beyin göçünün sürekli artış gösterdiği bir Türkiye konumuna gelinmiştir. Genç sağlık emekçileri; baskı, şiddet, ölüm, mobbing ve çalışma koşulları nedeniyle mutsuz ve umutsuz hale getirilmiştir. Sağlık çalışanları, düşük ücretle çalışma şartlarına ek olarak güvenli bir gelecek göremediği ülkesinden gitmeye başlamışlardır. Yurtdışında çalışabilmek için iyi hal belgesine başvuran hekim sayısını 2023’te 3 bin 25 kişi olduğunu belirten Uğur, “Son 12 yılda yurtdışına giden Türk doktor sayısı 15 bini aşmıştır. Bir yanda ülkemizin sağlık çalışanları yurtdışına gitmek için çabalarken, aynı zamanda 2012 ile 2020 arasında Türkiye’de 18 bin 685 yabancı sağlık çalışanının çalışma izni ile çalışmaya başlamıştır” diye konuştu.
Bulaşıcı hastalık riski
Uğur, iktidarın sığınmacı politikasını derhal değiştirmesi gerektiğini vurguladı. Sığınmacı ile sığınmacı politikalarının sermayenin ve iktidarın beklentilerine göre değil kamu yararı gözetilerek çözülmesi gerektiğinin altını çizen Uğur, çözüm önerilerini şöyle sıraladı: Ülkemize gelen sığınmacıların; vatandaşlarımızın sağlık güvenliği açısından sağlık ve aşılama öyküsü incelenmeli. Ne yazık ki en korktuğumuz şey sığınmacıların ülkeye bulaşıcı hastalık getirmesidir. Bebeklik ve çocukluk çağında aşıları aksamış olan sığınmacı çocuklarda kızamık, suçiçeği, difteri, boğmaca, çocuk felci gibi hastalıklar görülürken; yetişkinlerde ise tüberküloz, kırım-kongo kanamalı ateşi ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar, yaşlılarda ise kronik hastalıklar karşımıza çıkmaktadır. Sığınmacıların yoğun olduğu yerlerde çalışan sağlık personeli çeşitli sıkıntılar yaşamaktadır. Uzun süreli ve çok yoğun çalışma saatleri, dil ve kültür sorunları nedeni ile hastalarla anlaşamama, şiddet ve bu koşullara özel eğitim almamış olma gibi ciddi problemler yaşamasına sebep olmaktadır. Türkiye’nin acilen mevcut sağlık politikasında vazgeçip halk sağlığını önceleyecek politikalar üretmesi ve somut adımlar atması gerekmektedir. Sığınmacılarla ilgili uluslararası anlaşmalar gözden geçirilmeli ve sığınmacıların geri dönüşünü sağlayacak dış politika geliştirilmelidir.Ülkemiz Atatürk’ün tam bağımsızlıkçı dış politikasına geri dönmelidir
Yoksulluk önlenemez boyutta
Haziran 2024 itibarıyla, Türkiye’de Aile Destek Programı kapsamına alınan hane sayısı 3 milyon 479 bin 832 oldu. Destekle ayakta kalmaya çalışan hanelerde kişi başına düşen gelirin 1.883 TL’den az olduğu belirlendi. Haziran 2022’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından tanıtılan Aile Desteği Programı’na yönelik veriler, Türkiye’deki yoksulluğun ulaştığı boyutu bir kez daha gözler önüne serdi. Program kapsamında Haziran 2024 itibarıyla maddi yardım yapılan hane sayısı 3,5 milyona dayandı. Türkiye Aile Desteği Programı, Haziran 2022’de uygulamaya konuldu. Program kapsamında yoksul hanelere gelirlerine göre 850 TL ile 1.250 TL arasında destek verileceği bildirildi. Programın uygulamaya konulduğu Haziran 2022’de, 2,5 milyon hanenin desteklerden yararlandığı belirtildi.
Yoksulluğu örtme harcaması
Türkiye Aile Destek Programı kapsamına alınan haneler için yapılan toplam ödeme de hesaplandı. İktidarın Türkiye’deki derin yoksulluğu sosyal yardımlarla örtmeye çalıştığını ortaya koyan mali verilere göre, 2024’ün Ocak ayında yoksul hanelere 3 milyar 998 milyon 147 bin TL aktarıldı. Kişi başına düşen gelirin 1.883 TL’den az olduğu hanelere yapılan sosyal yardım tutarı, Mayıs sonu itibarıyla 20 milyar 46 milyon 70 bin TL’ye yükseldi. Aile Destek Programı kapsamında ihtiyaç sahibi haneler, hane içindeki kişi başına düşen gelir tutarına göre en fazla 12 aylık süre boyunca maddi olarak destekleniyor. Kişi başına düşen aylık gelirin 450 TL ve altı olduğu hanelerde yardımlar, hane başına 1.250 TL olarak yapılıyor. Kişi başına gelirin 450 TL ve üzeri olduğu hanelere ise 911 TL tutarında maddi destek sağlanıyor.
Muhtaç ettiler
İktidar eliyle yaratılan ve önlenemez hale gelen ekonomik kriz, program kapsamına alınan hane sayısında da çarpıcı artışa yol açtı. Haziran 2022’de 2,5 milyon olan programdan yararlanan hane sayısı, Aralık 2022’de 3 milyon oldu.Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye Aile Desteği Programı kapsamında yardım edilen hane sayısı, Haziran 2024 itibarıyla 3,5 milyona dayandı. Kişi başına düşen gelirin 1883 TL’den az olduğu hanelerin dahil edildiği program kapsamındaki hane sayısı, Mayıs 2024’te 480 bine yaklaştı.
Eğitime AKP engeli var
CHP Parti Sözcüsü, Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, geçenler de güzel açıklamalar yaptı. Konu başlığı eğitim. O soruna da değinelim istiyorum. Diyor ki Yücel; "Cumhuriyet Halk partisi olarak en çok önemsediğimiz alanlardan biri eğitim… İnanıyorum ki, buradan önemli ve ders alınacak bir sonuç bildirgesi çıkacak. Üzerinde konuştuğumuz “Afet dönemlerinde eğitim” dediğimizde açıkçası aklıma şöyle bir benzetme geliyor. Devlet dairelerinde evrak dolaplarında “Yangında ilk kurtarılacak” diye bir yazı yazar. Ben Türkiye’deki mevcut iktidarın eğitime bakış açısına baktığımda, bir afet anında eğitimi “İlk gözden çıkarılacak” alan diye kodladığını düşünüyorum. Bir kere şunu biliyoruz. Mevcut iktidar eğitimli bir toplum istemiyor. Okuyan, araştıran, sorgulayan, itiraz eden bir nesil yetişsin istemiyor. İşte yola çıkarken yada işe başlarken böyle bir mantaliteyle işe başlarsanız Eğitimi “İlk gözden çıkarılacak” alan olarak belirlersiniz.”
Afette eğitim sürdürülmelidir
Afet dönemleri, hayatın her alanının ciddi kesintiye uğradığı dönemler. Bu dönemlerde eğitimin kesintisiz bir şekilde sürdürülebilmesi çok ama çok önemli… Ülkemiz afetler açısından yüksek riskli bir ülke… Dolayısıyla afet sonrasında, en küçüğünden en büyüğüne çocuklarımıza, öğrencilerimize eğitim olanaklarını hızlı ve güvenli bir şekilde sağlayacağımız bir mekanizma kurulması gerekiyor. Ancak bu dönemlerde bizim ülkemizde, ilk feragat edilen alan da maalesef “eğitim” oluyor… Afet dönemi - normal dönem diye ayırmadan şu tespiti rahatlıkla yapabiliriz; Toplumun en kırılgan grupları kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve ekonomik olarak dezavantajlı kesimler.Bu kesimler, her türlü olumsuz etkiyi çok daha derinden hisseden, yaşayan kesimler. Dolayısıyla zaten daha korumasız ve kırılgan olan bu kesimler afetin sonuçlarından çok daha fazla etkileniyor. Bunun yanında ekonomik olarak dezavantajlı kesimlerde, nitelikli eğitim hakkının, aslında bir sınıfsal sorun olduğu da karşımıza çıkıyor. Afet olmayan dönemlerde de bu grupların önemli hak mağduriyetleri olduğunu, nitelikli eğitime ulaşma konusunda sorunlar yaşadığını biliyoruz. Afet bu olumsuz tabloyu daha da yıkıcı hale getiriyor. Biz afetler ülkesiyiz… Her felakette eğitim durma noktasına gelirse, bu ülke bir adım bile ileri gidemez. Şu anda, 1 saat sonra, 1 ay sonra ya da 1 yıl sonra büyük ve yıkıcı bir deprem yaşanabilir. Bunun saati, günü, zamanı yok… O zaman afetler açısından “her an olacakmış gibi” hazırlıklı olmak gerekiyor.”
Çocuklara sahip çıkalım
Mesela, İzmir’de 30 Ekim 2020’de yaşadığımız depremde 128 okul yıkım kapsamına alındı… Üzerinden yaklaşık 4 sene geçmiş olmasına rağmen yeniden inşa edilen okul sayısı 35’lerde… Demek ki hazırlıklı değiliz… Millî Eğitim Bakanlığı, tabii ki bu konuda da çok eksikli… Ama parasız, eşit, nitelikli, Çağdaş, laik ve bilimsel eğitimde sınıfta kalan Millî Eğitim Bakanlığı’nın deprem sonrasında “eğitime erişim hakkı” konusunda başarılı olacağına zaten ihtimal vermiyorduk.
Hatay'da öğrenci sayssı yüzde 10'lara düştü “Peki ne yapılması gerekiyor? Öncelikle, Bu işe bir bütçe ayırmak gerekiyor. Bu bütçeyi de doğru kullanmak gerekiyor. Yani tarikat ve cemaatlere akıtılan bütçe, okulların taraması ve sağlamlaştırılmasına ayrılsaydı, Hatay’da dersliklerin %45,4’ü kullanılamaz hâle gelmezdi herhalde... Sonrasında ne yapmak gerekiyor? Mesela elimde bazı rakamlar var.. Eğitim Reformu Girişimi raporuna göre; depremin etkilediği illerde depremden önce okula devam eden öğrencilerin %22’lik kısmı, depremi takip eden eğitim öğretim döneminde okula gitmemiş… Tüm çocuklarının okula gittiğini söyleyen ailelerin oranı ise %61,9… Pazarcık ve Hatay’daki Çocuk Yaşam Merkezleri’nde yapılan çalışmaya göre çocukların %93’ü deprem öncesinde okula devam ederken, Deprem sonrası bu oran %10’a gerilemiş… Bu rakamları, deprem sonrasında feda edilen eğitim tablosunu ortaya koyması açısından çok çarpıcı buluyorum. Öğretmenlere de sahip çıkılmadı… Kamuda çalışan öğretmenler ekonomik açıdan bir nebze belki daha iyi durumdaydı ama; Özel okul öğretmenleri ancak koşulları varsa işsizlik maaşından faydalanabildi, Kısa çalışma ödeneği alabilenler ise çalıştıkları okulları kapananlardı. İki koşulu da sağlamayan öğretmenler günlük 133,44 TL nakdi ücret desteği alabildiler. Gerçekten çok trajik bir tablo…”