Kim iktidar kim muhalefet belli değil!
31 Mart seçimleri sonrası Türkiye’nin siyasi haritası değişti ama siyaset tarzında hiçbir değişiklik yok.
Özellikle de değişim vaadiyle sürpriz bir başarı elde eden CHP bir türlü siyasi yörüngesine oturamadı.
Doğrudur, aldığı oy itibariyle CHP Türkiye’nin 1. Partisi durumuna geldi ama mevcut anayasal düzen gereği hala muhalefet partisi.
Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel de dahil CHP’ nin birçok yöneticisi CHP’yi iktidar partisi gibi görmeye başladılar, akılları sıra devleti yönetmeye çalışıyorlar.
Devlete, kurumlarına, rejime ve değerlerine sahip çıkmak elbette iktidarı hedefleyen bir parti için önemli ve gereklidir.
Ama büyük bölümü kirlenmiş, tarikat ve cemaatler tarafından işgal edilmiş kurum ve kuruluşları temizlemeden, cumhuriyetin temel değerlerini yok etmeye çalışan kadroları ayıklamadan bu iktidarın yanlışlarına, ayıplarına ortak olmak anlamına gelen girişimler en çok da kurumsal kimlik olarak CHP’ye zarar verir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal açmazlardan kurtulabilmesinin yolu bu iktidardan kurtulmaktan geçiyor.
Ama görüyoruz ki CHP yönetimi “yumuşama-normalleşme” görünümlü Erdoğan tuzaklarına düşmeye hayli meyilli.
AKP ve MHP Genel başkanlarıyla görüşmeler yapıldığı günlere denk gelen olayları hatırlamakta yarar var.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan hakları Mahkemelerinin kesin kararlarına karşın hiçbirini uygulamayan, bu da yetmiyormuş gibi Anayasa Mahkemesi üyelerini teröristlikle suçlayan, Anayasa mahkemesinin kaldırılmasını talep edenlerle yeni anayasa yapılabilir mi?
Keza Anayasa Mahkemesinin Taksim Meydanıyla ilgili çok açık ve ders niteliğindeki kararına rağmen Taksim’i 1 Mayıs gösterileri için yasaklayan zihniyetten nasıl bir değişim bekleniyor, anlamakta zorlanıyoruz.
Yıllardır cezaevlerinde rehin tutulan siyasilere yönelik son Kobani davasında verilen yüksek cezalar bir yana hiçbir gerekçe göstermeden Kavala’nın yeniden yargılanma isteğinin geri çevrilmesi tamamen siyasi kararlardır.
Siyasetin yargıya bu denli müdahil olduğu, diğer kamusal kurumlar bir yana yargısal kurumların bile cemaatlerin, siyasi partilerin egemenlik alanı haline geldiği bir ülkede nasıl bağımsız yargıdan söz edebiliriz?
Tüm bu iç karartıcı olayların yanında 28 Şubat davasından kimi askerlerin sağlık ve yaşlılık nedeniyle Erdoğan tarafından affedilmesini bile hazmedemeyen iktidar ortağı Bahçeli’nin” Ben cezaevi müdürü olmuş olsaydım, geri içeri alırdım.” Türünden açıklamaları da gösteriyor ki bu iktidar devam ettiği sürece ülkeye barış da gelmez huzur da gelmez, özgürlük hiç gelmez.
Tüm yasal gereklerini yerine getirip milletvekilliğine başvuran, yapılan inceleme sonucu Yüksek Seçim Kurulu tarafından adaylığında hiçbir sakınca görülmeyen ve Hatay halkının iradesiyle TBMM vekilliğine seçilen Can Atalay’ı yasaları hiçe sayarak cezaevinde rehin tutan, Gezi davası sanıklarına hala terörist yaftası yapıştıran bir iktidardan söz ediyoruz.
Seçimler öncesi oy kaygısıyla muhalefetin de ısrarla istediği kimi konularda zorunlu adım atan iktidarın bu tavırlarından farklı anlamlar çıkaran ana muhalefet partisi elde ettiği moral üstünlüğünü yitirdiğinin ve toplumsal desteğini azalttığının farkında değil sanki!
Uzun yıllardır ilk kez gündemin peşine takılan değil, gündem yaratan parti durumuna gelmişken CHP’nin iktidarın yumuşama tuzağına düşme tehlikesi tüm muhalifleri tedirgin etmeye başladı.
Ekonomiden hiç söz etmiyorum.
Çünkü tasarruf tedbirleri diye sundukları paketin aslında çalışan kesimler ve emeklilerin ücretlerinde bir iyileştirme yapmamak için hazırlanan bir kılıf olduğunu toplumun tüm kesimleri anladı.
CHP toplumsal muhalefetin örgütlenmesinde etkin rol oynayabilir hatta bunun öncülüğünü yapabilir ama sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyet alanına pek müdahale etmemelidir.
Örneğin 1 Mayıs sendikaların örgütlemesi gereken bir eylemdir, CHP bunun öncülüğüne soyunmamalı.
Emekli örgütlerinin yapacağı bir mitinge destek ve katılım sağlamalı ama öncülük yapmaya kalkmamalı.
Aksi halde tüm olumsuzluk ve başarısızlık CHP’nin üstüne kalır.
Yok bunu yapmak istiyorsa örgütlerini buna hazırlamalı ve meydanları doldurabilmeli.
Aksi halde iktidara çağrı yaparak “ben kefil oluyorum, güvenliğini de biz sağlarız.” Türünden hamasi açıklamalarla olmuyor bu işler.
Resmi bayramlar ve törenlerin dışında önemi gün, anma ve kutlamalara en az katılımın seçimlerde en çok oy alan partisinin üyelerinden oluşmasını nasıl izah edeceksiniz.
1 Mayıs, 8 Mart, 6 Mayıs gibi etkinliklerde Hrant Dink anması ya da adalet nöbeti gibi yığınsal eylemlerde üyelerini alanlara indiremeyen CHP ne yazık ki hala çözümü AKP ile işbirliğinde arar duruma geldi.
Unutulmamalı ki, 20 yılı aşkın süredir iktidarda olan Erdoğan ve ekibi geçmişte birlikte yol yürüdüğü herkesi yolda bıraktı.
Siz de yolda terkedilen mi olmak istiyorsunuz, yola devam mı!...