Bu ne sevgi ah!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yerel seçimi kendisi için “final” olarak tanımlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın, yanındayız “ diye seslenmiş.
Bu çağrıyı da üstelik partisinin genel kurulunda, en yetkili organda, partinin kurmaylarının önünde söylemiş.
İşin ilginç yanıda bu konuşması salonda alkışlarla karşılanmış.
Bir siyasi parti ne için vardır?
Tüzüğünde, programında belirttiği ilkeler ışığında ülkeyi yönetmek, iktidar olmak ister her siyasi parti.
Ancak nasıl bir lider, nasıl bir genel başkandır Devlet Bahçeli ki, göreve geldiği günden bu yana hiç iktidar olmak istemedi.
Parti tabanını da “biz iktidarda olmasak da fikirlerimiz iktidar” diye oyaladı yıllardır.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta sarfettiği “Bu benim son seçimim” sözlerine değinen Bahçeli, “Buradan Cumhurbaşkanımıza sesleniyorum; ayrılamazsın, Türk Milletini yalnız bırakamazsın. O yüzden Cumhur ittifakı olarak yanındayız, beraberiz. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz. Allaha emanet olun” dedi.
Ancak dikkat çeken bir nokta var.
Sevdiğinden ayrılmak istemeyen biri gibi “ne olur beni terk etme, lütfen geri dön” şeklinde bir sesleniş değil bu.
Bir talimatı tebliğ eder gibi, daha çok da sanki emir kipli bir sesleniş.
“Daha yapılacak çok iş var, nereye gidiyorsun?” türünden biraz da sert ve üstenci bir yaklaşım sergiliyor Bahçeli.
Ve hatta “yanındayız” değil de “yanımızda olmak zorundasın!” der gibi.
İdeolojik kodları olan bu kadar eski ve köklü bir parti nasıl olur da kendi liderini değil de geçmişte çok ağır eleştiriler yaptığı birini yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak görmek ister?
Ve bu partiye gönül bağıyla bağlanmış insanlar böyle bir yaklaşımı nasıl içlerine sindirir? Doğrusu anlamakta zorlanıyorum.
Onun deyişiyle “Sevgili dava arkadaşlarım, bizim artık siyasi parti olarak bir hedefimiz, yapacak işimiz kalmadı, bu yüzden partiyi kapatıyoruz ve sizleri de AKP içerisinde siyaset yapmaya davet ediyorum” dese daha doğru bir tavır olurdu.
Demokratik siyaset içerisinde bir lider düşünün; ne anayasayı, ne anayasa mahkemesini ne de uluslararası sözleşmelerle bağlı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini tanımıyor!
Kafası estikçe partilerin kapatılmasını talep ediyor, kendisi gibi düşünmeyen kendi ülküdaşlarını bile hainlikle suçlayabiliyor, yargıya da yürütmeye de ayar verebiliyor.
Dün ak dediğine bugün kara diyebiliyor, meclis kürsüsünden önüne gelene hakaretler yağdırabiliyor.
Nereden alıyor bu gücü?
Direk içerisinde yer almadığı bakanlar kurulu ve her fırsatta desteğini esirgemediği Cumhurbaşkanı’ndan kuşkusuz.
Devlet bürokrasisinde uzun yıllardır kadrolaşma şansı bulan, verdiği desteğin karşılığını sonuna kadar alan bir partinin başında hiçbir sorumluluk almadan siyaset yapma imkan ve konforunu kaybetmek kolay değil.
Vay benim güzel ülkem!
Bu güzel ülkenin güzel insanları, sizler bu denli çirkin bir siyaseti ve siyasetçileri hak etmek için ne yaptınız?!..
Hangi insan sevgisini böyle bağırarak, kükreyerek ifade eder?
Seven insan daha naif, daha duygusal, biraz da mahcup ve sessiz olur.
Emir verir gibi,” beni bırakamazsın, benden ayrılamazsın” der mi?
Siz olsanız inanır mısınız bu tür bir sevgi gösterisine?
Şimdi gerçek ülkücüler, MHP seçmeni şunu demesi gerekmez mi?
“Bizi nasıl olur da bir siyasi partinin kuklası haline getirirsin, bu nasıl bir siyaset, bu nasıl bir ittifak?”
Görünen o ki; yerel seçimler sonrası Türkiye de siyasette kartlar yeniden karılacak.
Kimi siyasi partiler bir daha dönmemek üzere tarihin çöplüğüne atılacak, kimileri şahısların tekelinde bir dernek ya da vakıf gibi faaliyetlerini sürdürecek.
Umarım yapılan bu ilkesiz, kimliksiz siyaset arenasında gerçek demokratlar, ilericiler, yurtseverler daha fazla kirlenmeden oluşacak toplumsal muhalefetin birer parçası olarak demokratik güç birliğinde yerlerini alırlar.
Uluslararası sermaye ve onların yerli işbirlikçilerinin dizayn etmeye çalıştığı siyaset ikliminde artık emekçiler, yoksul halk kitleleri nefes alamaz hale geldi.
Çözüm; emek eksenli, insan odaklı, barış ve özgürlük yanlısı siyasi partilerin geçmiş hatalarından ders alarak Türkiye siyaset sahnesinde hak ettikleri yerleri almasından geçiyor.
Aksi halde biz daha çok böyle sevda şarkıları dinleriz!
Oysa biz barışa, umuda dair özgürlük türküleri söylemek istiyoruz.