Fenerbahçe'de sular ısınıyor
Merhaba değerli okurlarımız. Gazetemizdeki ikinci yazım ile karşınızdayım. Bir önceki yazım için yaptığınız değerli yorumlar ve tespitler için teşekkür ederim. Maalesef yazımızdan sonraki lig maçında Fenerbahçe,sahasında Alanyaspor ile berabere kalarak bir puan ile yetindi ve zirve yarışında ağır bir yara aldı. Ağır diyorum çünkü kaybedilen sadece iki puan değildi. Maçtan sonra taraftarlar tarafından ve spor kamuoyunda İsmail Kartal bu sezon ilk defa tartışılmaya başlandı. Camiada da bir panik ve başarısızlık korkusu sezmedim desem yalan olur.Haydi birlikte maçı ve haftayı değerlendirmeye başlayalım.
TRANSFERE DOĞRU BAŞLANDI,YANLIŞ DEVAM EDİLDİ
Geçtiğimiz Ali Koç dönemlerinde ve değişen birçok teknik adam sürecinde transferde ve tercihlerde çok fazla hatalar yapıldı. Teknik adam tercihleri hatalı yapıldı. Gelen teknik adamlar ile uzun süreli ve proje odaklı çalışmalar yapılmadı. Yönetim günü kurtarmaya çalıştı ancak birçok sezonda ligin sonu beklenmeden vedalar yaşandı. Hatta bazı sezonlarda üç farklı teknik hocanın kulübede olduğuna şahit olduk. Bu istikrarsızlık o dönemde de biz taraftarların canını oldukça sıkmıştı. İstikrarın olmadığı ve teknik direktörün yarınının garanti olmadığı bir ortamda başarının hayalden de uzak olduğu görüşünde olan biri olarak uzun vadeli planlar dahilinde İsmail Hoca’nın takımı başarıya kavuşturacağına inanıyordum. Hala da bu inancımı taşıyorum. Ancak kendisi ile ilgili de birkaç eleştirim olacak. Ama öncesinde gelelim başlığımızın konusuna… Transfere defans hattı güçlendirilerek girildi. Daha sonra adeta takımın orta ve ön alanı zayıflatıldı. Üç kulvarda başarı hedefi ile çıkılan bu yolda birçok oyuncu küstürüldü. Daha sonra kiralık gönderilerek önümüzdeki dönemler için adeta kıtlık oluşturabilecek bir dizi hata yapıldı. İsim isim ele almak gerekir ise geçen hafta da dediğim gibi Krunic asla hiçbir takım için kurtarıcı veya orta sahada toparlayıcı bir futbolcu niteliği taşımıyor. Fenerbahçe her zaman için ‘hamal’ tabir ettiğimiz arı gibi çalışkan ve press yapan oyunculara ihtiyaç duyar. Krunic daha çok bana papyonlu orta saha imajı veriyor. Eski dönemlerde de maruz kaldığımız sağdan alıp sola verme, etliye sütlüye bulaşmama tarzı ile hatasız ama faydasız oynayan orta saha profili… Bu bölgede Crespo gibi bir alternatif elimin altındayken böyle bir kırılma noktasında asla göndermezdim. Hücum hattında büyük umutlar vadeden hatta transferi geçen sezondan bitirilen Ryan Kent ise kadroya kaydedilmedi. Alanyaspor maçının sonunda kurtarıcı olarak oyuna alınan bir isim daha sonra federasyona verilen oyuncu listesine alınmıyor. Bu durum birçok taraftarı oldukça öfkelendirdi. Bu konuda yönetimin kafası karışık gibi duruyor. Geçen haftaki yazımda değindiğim Emre Mor ise gittiği Karagümrük’te ilk maçta maçın yıldızı oldu ve bir de gol attı. Çok iddialı bir cümle olacak ancak Emre Mor ligimizin en kolay ve en net çalım atan futbolcusudur. Bu özelliği sayesinde kilit açma,top tutma ve duran top kazandırma konularında çok faydalı olabilirdi. Tabii kullanmayı tercih etselerdi…
B PLANI YOK
Bu hafta bir kere daha gördük ki Fenerbahçe’nin B planı yok. İleri uçtaki Dzeko-Tadic-Szymanski üçlüsü gününde olmaz ya da rakip takım onlara önlem alabilir ise hücum üretimi duruyor. Ayrıca takım her maç bulduğu kolay pozisyonları su gibi harcayarak kendisini yoruyor. Maç sonlarında ise kaçan pozisyonları ‘ah-vah’ ederek mumla arıyor. Takım formasyonu işler kötü gittiğinde bile değişiklik göstermiyor. Bu da bize alternatif bir taktik çalışmasının olmadığını düşündürüyor. İsmail Hoca ile ilgili eleştirilerim bu noktada başlıyor. Değişiklikler genellikle aynı, gol arama yöntemleri genellikle her maç aynı… Fenerbahçe gibi büyük bir takımda işler bu noktaya geldiğinde kulübeden can alıcı hamleler, daha önce düşünülmemiş fikirler gelmesini bekleriz. Daha da önemlisi cesurca ve radikal değişiklikler görmek ister taraftar. İsmail Hoca işler sarpa sardığında sahaya elindeki tüm forvetleri alıp ‘Ya 3 puan ya mağlubiyet ‘ parolasını benimsemeyi tercih etse taraftar şuan daha çok arkasında duruyor olurdu. Fenerbahçe’ de her dönem teknik direktörler korkaklık ile suçlanmıştır. Son dönemde bu konuda eleştirilmeyen tek hoca Ersun Yanal oldu belki de. Bir teknik direktör maçı kazanmayı istediğini tüm taraftarlara,stadı dolduran binlerce kişiye ve en önemlisi sahadaki futbolcularına sonuna kadar hissettirmek zorundadır. Eminim ki bu haftaki Fenerbahçe,Fatih Tekke’nin gözünü korkutmamıştır. Çünkü skor 2-2 ye geldiği andan itibaren Fenerbahçe plansız ve cesaretsiz bir takım görüntüsü vermeye başladı.
BU TELAŞ NİYE?
Maçtan sonra Fenerbahçe hakkında soru soran herkese aynı cevabı verdim. Telaşlı ve şuursuz…Puan kaybı korkusu ile sahada 11 tane telaşla koşuşturan,aklından çok vücudunu yoran oyuncu seyrettik. Tecrübeli ama yaşlı isimlerin yorulması ile topu geriden oyuna sokan oyuncuların tercihleri kısıtlandı. Bu süreçte herkesin dikkatini çeken tek şey oyuncuların hata yapma korkusuydu. Oyun geriden kurulamadı,Dzeko gibi bir pivot doldur-boşaltta bile kullanılamadı. Oyuna sonradan girenler bir şeyler denedi ancak bomba kendi ellerinde patlamasın diye de çekindikleri çok belliydi. Netice olarak oyuncuların karar mekanizmaları telaş ve heyecan sebebi ile etkilendi. Geçmiş yıllardaki gözlemlerimden hatırladığım kadarı ile ligimizde psikolojik üstünlük,kazanma alışkanlığı ve sakinliği elde eden takım her zaman bir adım önde olmuştur ve lig sonunda mutlu sona ulaşmıştır.
DEĞİŞİKLİK ŞART
Şahsi kanaatime göre takımda ve formasyonda birkaç küçük değişiklik ve bazı oyunculara kesik atmak işe yarayabilir. Bunu bir ‘kulak çekme’ olarak değerlendirmek gerekir. Sol kanatta oyunun içinde yer alamayan Tadic forvet arkası pozisyonuna çekilmeli,altı maçtır verimsiz oynayan Szymanski belki birkaç hafta dinlendirilmeli. Orta sahada oyundan çıkan isim İsmail olmamalı. Bir orta saha oyuncusu değiştirilecek ise inisiyatif almayan,topa ayak sokmayan,üzerine çamur dahi bulaşmamış Krunic olmalıydı. Fred’in yokluğunda orta saha hem çok dağınık hem çok yumuşak görüntü veriyor. Bu haftaki maçta eminim ki Fred olsaydı,top golü atan Agusto ile hiç buluşmayacaktı. Rakip hiçbir engel ile karşılaşmadan topu 60 metre getirip gol atabiliyor ise oyunda olan iki süpürücü ön liberonuza bir ceza kesmeniz şart. Belki hücumda birkaç değişiklik yaparken Batshuayi için de kadroda bir yer oluşturulup en azından iç saha maçlarında çift forvet oynanabilir. Madem sahanızda iki gol yiyorsunuz, ikiden fazla atma niyeti ile çıkın o zaman maça…
HERŞEY BİTMİŞ DEĞİL
Diğer bir nokta da maçtan sonraki sert eleştiriler. Gördüğünüz gibi en sert eleştirilerden bazıları bana ait. Ancak kamuoyundaki gibi hoca değişikliği gibi bir durumu asla savunmuyorum. Dere geçerken at değiştirilmez. Sene başından beri yere göğe sığdırılamayan hocamızı birkaç puan kaybı ile hepten silip atacak değiliz. Lig uzun maraton. Fenerbahçe’nin olduğu gibi rakiplerinin de zor maçları var. Avrupa yorgunlukları olacak. Fenerbahçe’nin başına gelen en kötü şey Fred’in iki defa uzun süreli sakatlığı oldu. Fred geri döndüğünde etkisi hissedilecektir. Onun takım arkadaşlarına verdiği güven ekran başından bile rahatça hissediliyor. Tüm bu aksilikler tüm sezon devam etmez ise mutlu son çok uzak değil. İki puan gerisinde olsak bile oyun olarak sezonun genelinde rakibimizden iyiydik.İsmail Hoca da durumdan illa ki ders çıkaracaktır. Her şeyden önce bundan önceki dönem hocaları gibi takımın başına para ve kariyer için değil gönülden bağlı olduğu için geçti. Eminim ki o da liderliği yeniden almak için gecesini gündüzüne katarak çalışmalarına devam ediyor.
KADIKÖY’E GELEN YATIYOR
Gelelim Fenerbahçe maçlarında rakiplerin futbolu çirkinleştirme meselesine. Bu konudan gerçekten çok fazla muzdarip durumdayız. Keyifli bir doksan dakika için para verip stadyumu dolduran ya da ekranları başında tüm hafta bekledikleri maç için hazırlanan taraftarlar için bu iş eziyete dönüşmeye başladı. Her takım maçın ilk dakikasından itibaren oyunu yavaşlatıyor,topu oyuna yavaş sokuyor ve topun oyunda kaldığı süreyi sabote ediyor. Milyarlarca liranın döndüğü Türk futbol endüstrisinde bu mentaliteler yüzünden kalite namına hiçbir şey kalmadı. Kadıköy’e gelen rakip takım oyuncuları Süper Lig oyuncusu olduklarının sanırım farkında değil. Kendilerini çok fazla aşağıda görüyor olsalar ki maç bitsin diye çabalıyorlar. Alanyaspor golü 12. Dakikada buldu. Kalan 78 (uzatmalarla 92) dakika boyunca süreyi eritmek için yapmadıkları deneme kalmadı. Bazı oyuncular bunu görev edindi ve taraftar protestolarına rağmen işin tadını kaçırdı. Adeta ıslık ve protestolardan keyif alır gibi halleri vardı. Tabi ki bunu denemek doğal hakları ancak benim bakış açıma göre kendilerinin yeteneksiz ve yetersizliğini kabul etmekten öte değil. Spor tarihinin hiçbir bölümünde bu şekilde başarılı olan,bir kupa kazanan ya da takdir toplayan bir takım hatırlamıyorum. Belki ilerleyen sezonlarda bu konu ile ilgili bir çalışma yapılabilir. Topun oyunda kaldığı süreyi arttırmak adına birkaç kural eklenebilir .Belki de puanlama sisteminde değişiklik olabilir.