Sözcüklerin arasındaki anahtar
19. yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt’un, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu.
Hunt’un “EVREN’İN IŞIĞI” adını verdiği bu tabloda, gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünümlü bir adam vardı. Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşcasına duruyordu.
Tabloyu inceleyen bir sanat eliştirmeni Hunt’a döndü, “güzel bir tablo doğrusu, ama, anlamını bir türlü kavrayamadım. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsınız da?”
Hunt gülümsedi, “Adam sıradan bır kapıya vurmuyor ki” dedi ve tablosunun anlamını açıkladı: “Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda kola gereksinim yoktur. Ayrıca önemli olan bu kapı açıldıktan sonra, kapının sana her zaman açık olabilmesini sağlayabilmektir..”
Çok sevdiğim bir hikayedir. Gönül kapımı içten bir sevgiyle açtığım insanların bazen gerçek yüzünü gördüğümde bu hikaye aklıma gelir. Oysa ki kendimiz izin verdiğimiz için gönül kapısı açılır. Başkasının görmediği bir gözle bakabilen, hassas noktalardan sızan gönül bahçemizin çiçeklerini tokmak olmadan açarız kapımızı. Hani bildiğimiz eski bir hikaye vardı, bilirsiniz :
"Halife demiş ki Leyla’ya
‘Sen misin Mecnun’u perişan eden?
Daha güzel değilsin başka güzellerden!’
Leyla demiş ki hemen:
‘Ama Mecnun değilsin sen."
Leyla ve Mecnun bir yana, öyküdeki ressam kapının bir yüreği simgelediğini söylerken, aslında ona farklı anlamlar yüklemekte, onun sonsuz çağrışımlarından yararlanmaktadır. Kapı kolu görmeyince hiç açılmayacağını düşünen bir yorumcu yerine, yüreğimizin herkese açık olduğunu ve bu yüzden kapıya bir kol gerekmediğini de düşünebiliriz.
Kıymet bilene, değer verene o kapı sonsuz sevdayı getirir. Bilmeyene hüsran. Bazı acı sözler içimizde kalmayıp kelimelere döküldüğü zaman bir bıçak kadar keskin, bir patlayıcı kadar korkunç olabilir. Oysa ki söylenmemiş bazı sözler gönül bahçesinin suskun çiçekleri de olabiliyor. Hayat, bazen zamanın ifade edemediği karmaşıklıkları beraberinde getirir. Söylemek istediklerimizi söyleyememek, kelimelerin dünyasından düşmüş bir melodinin notaları gibi içimizde çırpınan bir çığlığa dönüşebilir. Susmak, bazen konuşmaktan daha fazla şey anlatabilir.Sessizlik, yaşadıkların çatıştığı anlarda sığındığımız bir liman gibi olabilir. Ancak suskunluğun özü, içsel bir fırtınanın belirtisi olabilir. Söylemek isteklerimizi ifade edememek, içimizde biriken aralıkların sonunda duvarların yükselmesine neden olabilir.Sessizlik, pek çok duyguyu içinde barındırır. Görünenin aksine olan ve içerden olan kapı tokmağını açabilen bir mucize iseniz, her istediğinizi söylemek yerine, gönül bahçesinin tadını kalpten kalbe konuşmalarla yapabilmek en zarif sevgidir. Sözcüklerin anahtarı gönül bahçesine baktığınız yerdedir.
Belki de bu sessizliğin anlaşılması, kendimizi ve diğerlerini daha iyi anlaşılması için bir başlangıçtır. Kimbilir...