40'ından sonra başlar hayat
Geçtiğimiz gün bir arkadaşımın 40. yaş günü partisinde on on beş kadın bir araya gelip eğlendik. Gecenin bitiminde kırkından gün alan arkadaşım; deneyimli olduğumdan olacak “kırklı yaşlar nasıl?” diye sordu. Keyifle anlatmaya başladım.
- Çok seveceksin’’ dedim. Hatta geride bıraktığın yıllarda böyle olmadığın için kızacaksın kendine. Kırklarında, kişinin iç dünyasındaki savaşlar son buluyor, kendinle barış imzalıyorsun. Tanıyorsun artık kendini... Başkalarının senin hakkında düşündüklerini önemsemiyorsun. Göstermelik bilgeliğe akademik kibre, aşırı eleştirilere tahammül etmek zorunda hissetmiyorsun. Hoşlanmadığın ortamları rahatlıkla terk edebiliyorsun yani…
**
Kırkına kadar gücünü, kapasiteni defalarca sınamışsındır. Mesela artık aptalca kahramanlıklara kalkışmaz, bir şeylere geç kalmış olmanın paniğine kapılmazsın.
40’ından sonra ortaya çıkan güzellik oturmuş güzelliktir. Duru güzelliktir sahip olduğumuz. Ne sivilceyi ne de kiloları dert ederiz. Şakaklara inen beyazlar, gözlerin kenarındaki kırışıklıklar yaşlanmanın değil bilakis “yaşanmışlığın” ispatıdır. Bedenini çok daha iyi tanır, nelerden haz aldığını, neyin kendisini rahatsız edeceğini bilirsin. Kırmızı çizgilerini çizmişsindir artık.
Gerçek dostluğun ne olduğunu çok daha iyi anlar, hayal kırıklıkları azalır, kimin kendisine ne amaçla yaklaştığını bilirsin artık…. İnsan yanıla yanıla yanılmamayı öğreniyor sonuçta. Kendisinden emindir, ne istediğini bilir, kimsenin takdirine, onayına ihtiyaç duymaz.
40’ından sonra kimseye şirin görünmeye çabalamaz. Artık eseri ortaya çıkmıştır. Huzur duymaya başlar kendisiyle. Tek başına oturduğu bir mekânda, güneşlendiği kumsalda kendiyle baş başa kalmaktan sıkılmaz. Artık iyi hissetmek için birilerinin mevcudiyetine ihtiyaç duymaz.
Elbette ki hayata bakışımız, bunca değişim, dönüşüm bir günde gerçekleşmiyor. Yıllar içerisinde birçok bedel ödeniyor. Yeniden doğmak için eskiyi gömmek gerekiyor bazen.
Konuyla ilgili 40’ına gelmiş bir kartalın olağanüstü değişim hikayesi iyi bir örnek olacaktır.
“Kartalların yeniden doğuşu “
Kartallar, kuş türleri içinde en uzun yaşayan canlılardır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir.
Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.
Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal, gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.
Her insan yaşamında bir defa da olsa yeniden doğuş süreci yaşayacaktır.40 yaş elbette herkes için dönüm noktası olmayabilir. Bu 50 olur, 60 olur. Mesele, yaşlanarak değil yaşayarak deneyimlemekte. Unutmayalım ki yaş kaç olursa olsun elimizde ‘’tek kullanımlık hayat’’ var sadece…