Cumhuriyeti doğru anlamak!
Nasıl ki Mustafa Kemal Atatürk’ü bir bütün olarak doğru anlayamadıysak Cumhuriyeti de doğru anladığımızı düşünmüyorum.
Atatürk’ü bir komutan, bir devlet adamı, bir kurucu, bir dahi olarak biliriz de onun insani özelliklerini pek anlayabilmiş değiliz.
Atatürk, elbette müthiş bir deha, yeri doldurulamaz bir komutan, bir dünya lideri ve sonuçta yokluk ve sefalet içerisindeki bir ülkede çağdaşlığı hedefleyen bir ulus yaratmış çok büyük bir kahraman.
En önemlisi de tüm yetkiler ve iktidar elindeyken bunu halkıyla paylaşmayı tercih etmiş, cumhuriyeti kurmuş, hepimizin yüreğine yer etmiş ilk Cumhurbaşkanımız.
Ancak onun kurduğu cumhuriyet sayesinde elde ettiğimiz tüm değerlerin, kazandığımız tüm temel hak ve özgürlüklerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde Cumhuriyetin 100.yılını kutlayabiliriz de cumhuriyeti kutlayacak takatimiz kalmadı.
Tıpkı kesecek kurbanı olmadığı halde kurban bayramını kutlamak, kendisi oruç tutmadığı halde ramazan bayramını kutlamak gibi.
Biz de cumhuriyetimiz olmadığı halde cumhuriyeti kutlayan çaresiz ve de kimsesizlere döndük.
Atatürk belki de bu günleri o günden görebildiği için “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.” Demiş.
Yanlış anlaşılmaya çok müsait bir konu olduğu için sözcükleri özenle seçmeye çalışıyorum.
Cumhuriyet eşitliktir, adalettir, hukuktur, insanca yaşayabilmek adına hepsinden de öte özgürlüktür.
Halk iradesiyle milletvekili seçilmiş bir insanı siz anayasanın kesin hükmüne rağmen hala cezaevinde tutuyorsanız,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını yok sayarak gezi mağdurlarını, gazetecileri, gençleri, seçilmiş belediye başkanlarını, siyasetçileri özgürlüklerinden mahrum ediyorsanız,
İşçiyi, memuru, emekliyi, çiftçiyi, esnafı enflasyon canavarına ezdiriyor, üniversite öğrencilerine yurt yapmayarak onları tarikat yurtlarına mahkum ediyorsanız,
Kayıp ailelerini arayan Cumartesi annelerini her hafta gözaltına alıp, protesto haklarını ellerinden alıyorsanız,
Ormanlarına sahip çıkan Akbelen köylülerini terörist ilan edip, bölgedeki tüm su kaynaklarını enerji tekellerinin kullanımına verip, bölge halkını susuz bırakıyorsanız,
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Yüzüncü Yıl etkinliklerini engellemek için türlü bahaneler yaratıp, yurttaşlara bu kadar bir coşkuyu bile yaşatmıyorsanız,
Sözün özü; Atatürk ilke ve devrimlerini, cumhuriyetin tüm değerlerini yok edip halkı yokluğa, yoksulluğa terk eden bir iktidarın olduğu ülkede cumhuriyetten söz etmek ne kadar mümkün olabilir, değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.
Tüm bunlara rağmen cumhuriyete gönülden bağlı, laik yaşamı benimsemiş, barış ve demokrasi sevdalısı milyonlarca insan sokaklara döküldü, özgürlük ve insanca yaşam beklentilerini haykırdılar.
Keşke bu haykırışlar bir çığlığa dönüşse!
Keşke herkes bu çığlığı duysa ve cumhuriyet hayali gerçeğe dönüşse!
Cumhuriyet bir yönetim biçimidir ama tek başına barış içinde, eşit yurttaşlar olarak bir arada özgürce yaşayabilmenin güvencesi olamaz.
İnsanca yaşamın, laikliğin, en temel insan haklarının, özgürlüğün ve bağımsızlığın güvencesi demokrasidir.
Demokrasiyle taçlanmamış, evrensel hukuk kurallarıyla donatılmamış, eşitlik ve özgürlük kavramları yurttaşlar kadar; onları yönetenler tarafından özümsenmemiş bir ülkede cumhuriyet bir anlam ifade etmez.
“Türkiye Laiktir, Laik kalacak.”
Sözcük olarak kulaklarımıza hoş gelen bu sloganı duydukça küme düşme hattındaki bir futbol takımının fanatik seyircilerinin “Şampiyon “ sloganları atmaları geliyor aklıma.
Kendimizi aldatmanın anlamı yok.
“Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir.”
Diyen Atatürk’e ve onun kurduğu Cumhuriyete rağmen bu ülkede cemaat ve tarikatlar bakanlıkları paylaşmış, tüm devlet kurumlarına sızmış, yasa tanımaz tavırlarıyla devletin tüm olanaklarından pervasızca yararlanıyorsa o ülkede laiklikten söz edilemez.
Ne acıdır ki, aynı sözleri şimdi, bu ülkede tarikatlarla iş tutan ya da onlara yol açanlar söylemeye devam ediyor.
Cuma hutbesinde Atatürk’ün adını bile anmayan müftülerin, imamların görev yaptığı bir Diyanet İşleri Başkanlığının olduğu ülkede laiklik var diyebilir miyiz?
Cumhuriyet ve laiklik karşıtı uygulamalar karşısında itiraz eden, tavır koyan, direnen bir muhalefet olmayınca da bizler İzmir marşı söyleyerek, bayrak sallayarak vicdanlarımızı rahatlatmaya çalışıyoruz.
Demokrasinin tüm kurul ve kurallarıyla tesis edildiği bir cumhuriyet özlemiyle yüzüncü yılın gerçek bir değişim ve dönüşüm yılı olmasını diliyorum.