Bir acılı baba portresi
Sakine Garipoğlu’nun sosyal medya üzerinden paylaştığı fotoğraflar 14 yıl önce öldürülen Münevver Karabulut’u yeniden gündemimize sokmuştu. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar milyonlarca etkileşim alınca Avukat Rezan Epözdemir fırsatı kaçırmamıştı. Sosyal medya hesabından davayı neden aldığına dair “Kahramanca” açıklamalar yapıyordu. Eski avukatların tehdit edildiği için istifa ettiğini kendisinin de sosyal sorumluluk projesi adına bu davayı üstlendiğini anlatıyordu. Davayı aldıktan sonra tehdit edildiğini, rüşvet teklifi aldığını da anlatan Epözdemir, kararlı bir şekilde davayı nasıl bitirdiğini de anlatıyordu o mesajlarında. Öyle bir kahramanlık figürü çizmişti ki davanın bütün detaylarını bilmesem inanacaktım. Peki neydi gerçekler?
Münevver Karabulut öldürüldüğünde Akşam’da çalışıyordum. Defalarca haber yapmıştım. Adli Tıp Kurumu'nun hazırlamış olduğu raporu haberleştiren ilk gazeteciydim. Dolayısıyla konuya çok hakimdim. Üst üste haberler çıkınca beni ilk arayan kişi Süreyya Karabulut olmuştu. Kızını kaybetmiş acılı bir babaydı. Yaklaşımım öyleydi. Kendisini bu süreçte hiç aramamıştım ama o benim telefonuma hemen ulaşmıştı. İlk tanışmamız da telefonda oldu. Kendini tanıttıktan sonra “Ercan bey bu haberleri yaparken benimle de paylaşır mısın?” diyerek mevzuya girdi hemen… Çıkan haberleri hemen sabahında kendisine göndereceğimi söyledim. Bana, “Yok haberi yazarken benimle paylaş. Benim söyleyeceklerim de olabilir” dedi. Sonuçta acılı babaydı. Yapacağım bir haberle ilgili aradım kendisini. Otopsi yapılırken farklı DNA’ya ait tırnaklar bulunmuştu. Bununla ilgili Garipoğlu ailesinden birilerinin DNA örneklerinin alınıp alınmadığını sordum. Telefonu kapatmadan bilgileri kimseyle paylaşmamasını da rica ettim. Bir süre sonra gazetede ortalık karışıyordu. Benim görüşünü almak için aradığım Süreyya Karabulut bir televizyon kanalındaki kadın programında bu konu üzerinde tepiniyordu. İşte o anda niyetini anlamıştım onun. Sonra biraz araştırdım. Eşinden ayrıydı. Kumar borcundan dolayı yemek fabrikasını kapatmıştı. Yüklü miktarda borcu vardı. Borcu olanlardan biri de kendi avukatıydı. Süreyya Karabulut’un amacı başından beri ‘Kan parası’ adıyla yüksek miktarda para alıp borçlarını kapatmaktı. Biz Süreyya Karabulut’u yeni tanıyorduk ama yakın çevresi onun amacını biliyordu. Oğlu, Enver Karabulut’la bir konuşmamızda, “Biz ona bir şey söylemiyoruz. O bizden ayrı hareket ediyor. Konuşmuyoruz” demişti.
GÜNLÜĞÜ ALIP KARABULUT’U DÖVDÜLER!
Habertürk Gazetesi Münevver karabulut'un katil zanlısı Cem Garipoğlu’nu ihbar edene 30 bin lira para ödülü verileceğini açıkladı. Ancak çok geçmeden bu kampanyanın tamamen duygusal olduğu anlaşılmıştı. Neyse biz konumuza geri dönelim. Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı raporu ele geçirmiştim. Haber ertesi gün gazetenin manşetindeydi. Birden ortalık karışmıştı. Bir taraftan avukatlar, diğer taraftan gazeteciler arayıp rapor soruyorlardı. Fatih Altaylı yönetimindeki Habertürk ise kızının ölümünü milyonlara dönüştürmenin peşinde koşan Süreyya Karabulut’u haberleştiriyordu. Adeta onun piyasasını yükseltiyordu. Aile bireyleri, Münevver Karabulut’un günlüklerinin Habertürk'te yayınlanacağına dair bir istihbarat almıştı. Günlükler Süreyya Karabulut’taydı. Çok geçmeden Süreyya Karabulut’a yakalamışlardı. Münevver’in ağabeyi Enver Karabulut ve dayıları Taksim civarında Süreyya Karabulut’u darp ederek günlükleri almıştı. Saldırıda telefonu ve gözlüğü kırılmıştı Karabulut’un. Çok uyanıktı ama….Hep bir sonraki hamlesi hazırdı. Daha önceden günlükleri garantiye almak için fotokopisini çekip avukatına vermişti. Kızının her gününü not ettiği günlüğünü tüm Türkiye'ye ifşa edecekti. Nitekim başarılı da oldu.
FATİH ALTAYLI’DAN İNSANLIK DERSİ!
Günlüklerin gazetede yayımlanması Süreyya Karabulut dışında bütün aile bireylerinin tepkisini çekmişti. Avukat Faruk Zorba ve aile bireyleri Habertürk’e gitmişlerdi. Amaçları Süreyya Karabulut’u engellemekti. Daha onlar anlatmadan Fatih Altaylı söze girmişti, “Arkadaşlar Bu Süreyya Karabulut sizin davanızın imajını bozuyor. Bu adamı konuşturmayın. Ben bundan sonra bu gazetede ona tek kelime yer vermeyeceğim” diyordu. Ancak ertesi gün günlükler gazetede yer almaya devam ediyordu. Aile bireyleri karşısında adeta insanlık dersi veren Altaylı, bilgisayar karşısına geçince bambaşka bir kimliğe bürünüyordu. 1 Eylül 2009’da “Münevver’in babası biziz” başlıklı bir yazı kaleme aldı. “Süreyya Karabulut’a gazetenizde yer vermeyin” diyen avukat Faruk Zorba’yı davanın medyatikliği peşinde koşan bir avukat olarak tanıtıyordu. Oysa aynı avukatı arayıp belge, bilgi isterken “Birlikte hareket edelim” diyen de kendi haber müdürüydü.
DENGESİZLİĞE DAYANAMAYIP İSTİFA ETTİ
Cem Garipoğlu’nun Münevver Karabulut’u tasarlayarak öldürdüğüne dair dosyanın en önemli delilini Faruk Zorba ele geçirmişti. “Korkup kaçtı” denilen Zorba, polisin bile “Kamera kayıtları silinmiş” dediği o kayıtları ele geçirmişti. Dosyanın seyri değişmişti. Ancak Süreyya Karabulut’un dengesizliklerine daha fazla dayanamayarak istifa etmişti. Avukat Gülay Tonkuş ve Faruk Zorba, davadan çekildiklerini bir basın açıklamasıyla duyurdu. Açıklamada, "Soruşturma sürecinde müvekkillerimizle hiçbir sorunumuz olmadı. Ancak mağdur ailenin yakın akrabalarının olumsuz tutumları ve soruşturmayı olumsuz etkileyen kontrolsüz tavır ve davranışları mesleğimizi gerektiği gibi yapmamıza mani olmuştur" denilmişti. Süreyya Karabulut bunu hemen fırsata çeviriyordu. NTV’ye bağlanıp "İstifalarını biz istedik. Gereksiz yere gereksiz yere açıklamalar yapıyordu. Avukatlık makamı biliyorsunuz ki mahkemelerdir. Bunun medyada basında işlenmemesi lazım. Dolayısıyla Faruk Zorba bu davadan çekilmedi, çektirildi” diyordu. Sazı eline almıştı artık Süreyya Karabulut.
HAYIRSEVER SÜREYYA!
Günlerdir “Acılı baba” gözyaşları döken Süreyya Karabulut’un bombası çok geçmeden patlıyordu. Cem Garipoğlu, Münevver Karabulut cinayetinin katil zanlısı olarak aranıyordu. Garipoğlu ailesi, öldürülen Münevver Karabulut’un babası Süreyya Karabulut’a bir aracı göndermiş. Karabulut’un iddiasına göre barışma teklifinde bulunmuşlar. Garipoğlu ailesinin bu talebine Süreyya Karabulut ise ilginç bir cevap verdi. Barışmak için şart koşan Karabulut, aileden, oğulları Cem’i adalete teslim etmelerini, kızı Münevver adına bir okul yaptırmalarını ve kendisine de 3 milyon Euro para verilmesini istedi. Parayla kızı adına hayır kurumlarına bağışta bulunacağını ifade eden Karabulut, “Gizlediğim, sakladığım bir şey yok. Ben bugüne kadar medyaya yalan söylemedim. Herkesin yaptığı pislik ortaya çıksın” istiyorum diyordu. Medya bunu unutmuş olacak ki 14 yıl boyunca Münevver karabulut’la ilgili ne zaman bir haber çıksa ilk aranan kişi Süreyya Karabulut oluyordu. Geçtiğimiz sene mezarlığın açılması için ortaya çıkmıştı. Sabah Gazetesi üzerine atlamıştı haberin. Ardından Münevver Karabulut'un ‘Korkusuz’ avukatları Rezan Epözdemir televizyonlardaydı. Mezarlığın açılması olayıyla ilgili konuşuyordu. Sömürü devam ediyordu.
Davanın avukatları korkup kaçmamıştı. Bu dengesizliklere dayanamadıkları için istifa etmişlerdi. O dönem aile bireyleriyle başka avukatlarla da bir sürü görüşme gerçekleştirdiler. O dönem bana verilen bilgilere göre onlar da “Süreyya Karabulut varsa biz yokuz” diyerek davayı kabul etmemişlerdi. Rezan Epözdemir adeta piyangodan çıkmıştı. Pazar günü Twitter paylaşımlarında , “Herkes korkup kaçarken ben davayı sosyal sorumluluk adına savundum” mesajıyla gönüllerde taht kuruyordu. Oysa bu dava sayesinde bir anda Türkiye’nin en çok tanınan avukatı olmuştu. Daha sonraki günlerde Fatih Terim’in avukatı olup Galatasaray yönetimine giriyordu. Bunların hepsini Münevver Karabulut davasına borçluydu. Biraz da şöhretini Çetin Soysal’a borçluydu