Muhalefete muhalefetlik edenler
Kurulduğu günden bu yana tüm politikasını toplumu kutuplaştırmak, kendinden olmayanı ötelemek, yok saymak, yıldırmak ve mümkünse yok etmek üzerine kuran AK Parti; giderek bu stratejisinin toplumda karşılığının kalmadığını görünce özellikle de sosyal medyadan trolleri vasıtasıyla yalan ve yakışıksız haberlerle saldırmaya başladı.
Bütün ülkenin cumhurbaşkanı olması gereken Erdoğan, bir yandan tek adam rolünü sürdürürken, diğer yandan AK Parti Genel Başkanı olarak siyasete yön vermeye ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı adayı olarak da yine o bildik ayrıştırıcı nefret söylemleriyle muhalefete ayar vermeye, karşıtlarına parmak sallamaya devam ediyor.
Seçilebilecek yerlerden milletvekili adayı yaptığı bakanları seçim bölgeleri yerine bakanlık birimlerinde ve yine bakanlıklarının, devletin olanaklarıyla kampanya yürütüyorlar.
Aday tanıtım toplantısında boş salona konuşan Bekir Bozdağ’ın ardından Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı toplantıda “istifa” sesleri seçim sonuçlarına ilişkin önemli ipuçlarıydı.
Yerel seçimlerde başlayan ancak son iki yılda yapılan çok titiz ve özverili çalışmalarla ete kemiğe bürünen Millet İttifakında çatlak oluşturamayan iktidar, şimdi de Muharrem İnce kozunu oynuyor.
Cumhur ittifakı kendince bir siyaset taktiği uyguluyor, Muharrem İnce’de kendisine uygun görülen görevi başarıyla sürdürüyor anladık da muhalefetin içerisinden gelen eleştirileri anlamak gerçekten çok zor.
Eksiği gediğiyle ülkenin geleceğini yeniden kurmak adına verilen bir mücadelede ana hedefi bir yana koyup, ayrıntıları öne çıkarmak, suni gündemlerin peşinden koşmak kimin işine yarar?
Siyaseti derinlikli olarak takip edenler bilir ki; yarın muhalefet iktidar olsa da ittifak partileri mutabakat metninde anlaşamadıkları konularda ayrı düşecekler ve sonuçta demokratik siyasetin gereği olarak birbirlerine rakip olacaklar.
O noktada getirilecek eleştirileri, gündeme alınacak konuları seçimlere az bir zaman kala, geri dönülmez bir yola girmişken dile getirmek iktidarın işine yarar.
Örneğin Sadullah Ergin Deva partisinin adayıdır ve Deva partisi kendisine verilen kontenjanı onunla değerlendirmek istemiştir. Bu durum CHP’nin değil, Deva partisinin, Kılıçdaroğlu’nun değil Ali Babacan’ın sorunudur.
Kuşkusuz Adalet Bakanlığı döneminde Sadullah Ergin’in elbette çok büyük yanlışları, hukuka ve demokrasiye uygun olmayan uygulamaları olmuştur. Ancak tüm bunların hesabının sorulacağı zaman şimdi değil, muhatabı da CHP hiç değildir.
Öte yandan Muharrem İnce’nin ilk başlarda CHP nin kimi uygulamalarından rahatsız olan parti içi kimi muhaliflere sıcak gelen söylem ve çıkışları süreç içinde sönümlenmeye ve giderek oy oranı da düşmeye başlamıştır.
Bunu bilmek için kahin olmaya gerek yok.
Ülkenin geleceğini emanet etmek istediğiniz gençlerden ne çabuk umudunuzu kestiniz.
Türkiye’de gençler ve özellikle de ilk kez oy kullanacak seçmenler İnce’nin şovlarına kanmayacak denli zeki, duyarlı ve sorumluluk sahibidirler.
Göreceksiniz sandık önlerine geldiğinde 4 yılda bir kullanma şansına sahip oldukları oy verme iradelerini en doğru şekilde kullanacaklardır. Memleket Partisi üyeleri de inanıyorum ki çok değerli oylarının boşa gitmesine, hele de Cumhur ittifakına yaramasına asla razı olamayacaklardır.
Gelelim Emek ve Özgürlük İttifakına!
Yukarıda neler konuşuldu, nelerde anlaşılamadı bilemem ama hiç kimse beni Yeşil Sol Partiyle TİP’in çok kritik kimi seçim bölgelerinde ayrı adaylar çıkararak ellerine geçen bu önemli fırsatı yok etmeleri konusunda ikna edemez.
Nedeni ve gerekçeleri ne olursa olsun ne HDP’nin ne TİP’in böylesine yaşamsal öneme sahip bir seçimde birbirleriyle yarışması anlamına gelen böyle bir siyasi tavrı topluma dayatmaları hakkı ve lüksü yoktur.
Haydi birileri muhalefete muhalefet ederek sürece zarar veriyorlar da size ne oluyor?
Muğla’da elinizde Mehmet Aslantuğ gibi halkta karşılığı olan, demokrat kimliği ve sempatik tavırlarıyla sevilen bir siyasi aktör var iken TİP ya da Yeşil Sol adına bunu kullanmayıp bir milletvekilliğini AK Partiye altın tepside sunmanın hesabını nasıl vereceksiniz.
Keza Hatay’da, Antalya’da bu anlamsız çekişme yüzünden yitireceğiniz milletvekilliklerinin vebali çok büyük olacaktır.
Yarın Hatay’da Can Atalay seçilemezse, Barış Atay’ın hepimizin takdirle karşıladığı o büyük fedakarlığı boşa gitmeyecek mi?
Türkiye’de ilk kez solcular, devrimciler, sosyalistler kendilerinin de temsil edileceği, düşüncelerini özgürce ifade edecekleri bir siyasal oluşum bulmuşken, bu fidanı daha topraktan çıkmadan soldurmaya kimsenin hakkı olmasa gerek.
İstenirse bir orta yol bulunur. TİP’in kendini kanıtlamak gibi bir derdi olmamalı!
Yüzde 3 barajını aşarak hazine desteği alalım derken halkın desteğini yitirme riski de var.
Bence halkın ilgi ve desteği parayla ölçülemeyecek kadar değerlidir.
O aşamayı geçtik ama sözünü ettiğim seçim bölgeleriyle ilgili son bir değerlendirme yapılması öyle sanıyorum benim gibi bir dolu insanın ortak talebidir.