Biri Yunanistan mı dedi?
Atina çok minnoş bir yer. Çoğu yer hediyelik eşyalarla dolu. Özellikle hediyelik eşyaların daha yoğun olduğu “Plaka” adında bir yer var ve tüm yol boyunca hediyelik dükkanlar yan yana dizilmiş halde. Oldukça ilgi görüyor bu hediyelik eşyalar. Yani her giden turist, mutlaka oradan bir şeyler alıyor. En çok satın alınan hediyelik eşyalar ise kahve fincan takımları, Acropolis desenli tabaklar, bardaklar, baklavalar, kadayıflar ve küçük uzo şişeleri… Bunlar mutlaka her turistin almadan gitmeyeceği hediyelik eşyalardan. Yani sırf o bölüm bile insanın içini açıyor. Bu arada bahsettiğim Plaka 1960’lı, 70’li ve 80’li yıllarda, Türkiye’deki Unkapanı gibiymiş. Yani bütün sanatçılar orada sahne alır, oradan keşfedilir ve sonra star olma yolunda ilerlermiş. Mesela George Dalaras ilk Plaka’da sahne almış.
Atina, şenlik gibi cıvıl cıvıl bir yer ve genelde insanlar gülüyor. Akdeniz’in neşe ve romantizmini sokaklarda yürüyen insanların yüzünde görebilirsiniz. Onlar da tabii ki ekonomik kriz yaşıyor ama bence bu gülmelerinin sebebi onların yapısı ile ilgili.
Mesela şık bir restauranta yaşlı bir kadın gelip, tek başına akşam yemeğini yiyip kalkıyor. Yaşlıların ekonomik istihdamları iyi ve en azından rahat bir yaşam sürüyorlar.
Yunanistan, sosyal devlet mantığında yönetildiği için, Türkiye’deki gibi sürekli işten çıkarılma korkusu ile yaşamıyor insanlar. Ben yıllardır gidiyorum ve her yerde aynı çalışanları görüyorum. Buradaki gibi işçi sirkülasyonu yok.
Dikkatimi çeken bir diğer şey de, Atina sokaklarındaki turist yoğunluğu… Çinlisinden Fransızına kadar aklınıza gelebilecek her ülkeden gelen turistlerin iç içe dolaştığı Atina sokaklarında çok sayıda Türk turiste rastlayabilirsiniz. Ben baya rastladım. Özellikle Acropolis’te onca yabancı insan arasında “Düzgün çeksene fotoğrafımı” diye bir cümle duymuştum :) İki Türk konuşması. Onun dışında baya denk geldim Türk turistlere. Ayrıca orada yayınlanan Türk dizileri sayesinde, girdiğiniz dükkanlarda size “Merhaba, nasılsın?, teşekkür ederim” gibi Türkçe cümlelerle hitap eden satış elemanlarıyla karşılaşırsanız şaşırmayın. Türk dilini ve Türk kültürünü çok sevdiklerini her defasında dile getiriyorlar. Türk görünce de heyecanlanıyorlar. Mesela benim Türk olduğumu anlayınca ilgi gösteren çok Yunanlıyla karşılaştım. Maalesef bazı insanlar Yunanlılara karşı aşırı ön yargılı ama ben bir tane bile olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Atina’daki bütün Yunanlılar sevgi dolu yaklaştı bana. Ben ön yargıları seven biri değilim ve her şeyi kendim yaşayarak tecrübe etmekten yanayım ve bundan dolayı da Yunanistan’ı çok seviyorum. Benim gibi Yunan aşığı da çok fazla Türk var.
Yunanistan’ın en ünlüsü de, MÖ 5.yy'da inşa edilen Acropolis’tir. Acropolis’i sürekli görüyorum geçerken ama yanlış hatırlamıyorsam oraya bir kere çıkmıştım. Orayı ziyaret ettiğinizde tarihin derinliklerinde kendinizi kaybedebilirsiniz. O derece değişik ve büyüleyici…
Yunan yemekleri Türk yemeklerine çok benziyor. Dolmaları olsun, sarmaları olsun inanılmaz bir benzerlik var. Souvlaki ise en popüler yemekleri. Souvlaki de bildiğiniz tavuk şiş aslında. Ama orada inanılmaz meşhur ve neredeyse her restaurantta var.
Ve gelelim Yunan müziklerine… Bouzuki, Yunanlıların en popüler enstrümanlarından bir tanesidir. Özellikle Yunan müziğini sevenler, bouzukinin soundunu ruhunda hissederler. Ben artık Yunan müziklerini ezberledim. “Poso Mou Lipi”, “Ta Mavra Matia Sou”, “Poso Sagapo” gibi pek çok Yunan şarkısına bayılıyorum. Nikos Vertis’in şarkıları da ayrı bir güzel oluyor. Dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Bu arada tabii ki Yunanca kelimeleri baya öğrendim :) Onlarda “Ne” evet demek. “Efharisto” teşekkür ederim demek. “Kalimera” günaydın, iyi günler anlamında kullanılıyor. “Ti kanis” ne yapıyorsun? demek. “Yassas” merhaba gibi selam verme anlamında kullanılıyor ve orada en çok bu kelimeyi duyarsınız. Selamlaşırken ve vedalaşırken “Yassas” derler… O zaman yazıyı da böyle noktalayalım, herkese “Yassas” :)