Size hak olup da bize olmayan ne?
Arkası kesilmeyen telefonlara da fazla önem vermedi. Neşesi yerindeydi. Kafasında kamuoyuna yapacağı konuşma şimdiden şekillenmeye başlasa da bu gece deliksiz bir uyku için hiçbir neden yoktu. Bunu bir “kıymet bildirme” operasyonunun muzaffer komutanı edasıyla gecenin uyku sakinliğine kendini bıraktı.
Sabah ilk işi parti organlarını toplayıp grubuna bu zaferi muştulaması gerekiyordu. Kendini yeni bir güne ve yeni bir geleceğe hazırlamanın heyecanını taşır gibi davranıyor, kafasında onlarca düşünce sel gibi akıyordu. Manşetlere şöyle bir göz attı. Her şey normal gibi gözüküyordu. Çatışmalı bir geçmişin alışkanlığıyla bunca yıl neleri görmüş geçirmiş biri olarak bunun da üstesinden gelirdi. O günde her zamankinden daha özenli giyinip yola çıktı. Haberlerin sinir bozucu yanları olsa da “Bunlar bölücü sevicilerinin” hezeyanları olarak her zamanki gibi değersiz diye düşündü. Biz olmazsak “Onlar olurmuş hadi bakalım” diye içinden bir kez daha meydan okudu.
Partisini tam kadro bekler buldu. Durumu kendi algı ve duygularıyla anlatırken, çoğunluk ağır ağabeylerin “hassas” duygularına tercüman olmuş ama birkaç mızıkçı “ama, fakat, ancak, vefa, demokrasi, diktatörlük, tek adam rejimi, parlamento” sesleri kaybolup gitmişti. O durumdan memnun yapacağı basın açıklamasına yoğunlaşmıştı bile. Öyle bir konuşma yapmalıydı ki dostlar sevinsin, düşmanların yüreğine korku salsındı.
Basının karşısına her zamanki öz güvenle kendini, partisini, ideolojisini “ Yüce Türk Milleti” ile özdeşleştirerek “Kendilerine ve Türk milletine kumpas kurulduğundan başlayıp, devşirme bir siyasetin hık deyicisinden devamla asla boyun eğmeyecekleri, noter, kumar..” zehir zemberek şu anki siyasi varlığını bile borçlu olduğu, ailesine emanet vasiyetleri yazdırdıkları başta olmak üzere, herkese haddini bildirmişti.
Ama hiç hesaplanmayan bir sorun çıktı. Eski yol arkadaşlarının bile “vefasızlık, güvenilmez, ihanet” sözleri havada karada bütün basın ve sosyal medyayı sallıyorken, ağır ağabeylerden tık yoktu. Binlerce partili istifa silahına sarılmıştı. Neredeyse tek başına kalıverdi. Ayaklarının altında kayan halıya takılıp tökezledi.
6 Mart 2023 saat 20:00'yi gösterirken “baş eğmeyenin”, bütün yüz kaslarına oturmuş derin çizgilerde muzaffer komutandan eser kalmamıştı. Kendi partisinin ve genel kamuoyundan gelen ağır baskılıyla yüzleşince nasıl boyun eğiliyormuş herkesin hafızasına ilmik ilmik işlendi. Başka partinin belediye başkanlarını cumhurbaşkanlığı yardımcılığına terfi ettirmesi tesellisiyle tarih yazmak yerine, tarih olmak derken evdeki bulgurdan olmaktan şimdilik kurtulmuşa benziyordu.
Ekmeği adil paylaşmak
Neden mi? Bütün hayatını ve hatta tarihini “Kürt anasını görmesin” ırkçı, milliyetçi” ideolojine teşne edenlerin geleceği yer tarihin engellenemez ironik sefaleti değilse, “bu ölümlü, bu yaşanası dünyada” size hak olup ta başkasına olmayan nedir? diye sorsalar; dili mi, inancı mı, kimliği mi ne? Ne ne ne? Adalet, eşitlik, barış istemek mi? Ekmeği adil paylaşmak için demokrasi istemek mi ne? Yoksa mülk ve servetleriniz, şatafatlı makamlarınız, paranız pulunuz ve sistemin size sağladığı büyüklük kompleksi mi? İlla sana, size benzememek mi? Yoksa kurduğunuz ve savunduğunuz açlıktan ve ölümden başka bir şey vermeyen kirli düzeninize karşı çıkmak mı?
Adını bile ağzınıza almaktan tüylerinizi diken diken olandan aldığınız oyla makamları işgal edeceksiniz ama onları yönetim paylaşımında “ yassah” edeceksiniz. Onlar varsa ben yokum, Kürt kardeşim, Alevi canım demagojisiyle ki, emekçi lafından hiç hazzetmezler, oyunu al ama talebine red. Kimse benim önüme onların taleplerini getiremez diye sopayı gösterip terörist, bölücü, solcu diye düşmanlaştır.
Peki, siz kimsiniz? Ülkeyi babanızın tarlası sanıyorsunuz da biz mi marabayız? Anlayalım hele, hangi cüretle bize kefen biçiyorsunuz. Ağzınızda düşürmediğiniz “Türk Milleti” lafını Türk halkı size ipotek mi etti de kraldan çok kralcısınız?
En çok bağıranın üstünlük sağladığı bir siyasi coğrafyada yaşamak oldukça zor bir iştir. Biz bunu yıllarca sosyal, siyasal ve ekonomik eşitsizliklerle deneyimleyerek büyüyen kadim kuşakların ardıllarıyız.
Şimdi tam hatırlamıyorum ama bir Fransız düşünürün “Bana yetki verseler orta çağın o dev saraylarını, şatolarını, mabetlerini yerle bir ederdim.” diyen bilgeliğin aklımdan kalan tepkinin haklılığına bu günlerde daha çok anlam kattığını düşünüyorum.
Kimisinin medeniyet diye sunduğu ihtişamlı yapıların aslında eşitsizliğin, adaletsizliğin simgeleri olduğunu anlamak için kâhin olmak gerekmez. İçinde yaşayanlarla dışında kalanların arasındaki mülk, servet ve iktidar gücünün ölçüsüz buyurganlığına hayır demenin korku duvarlarına direnerek, “Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık” diye zalimin zulmüne baş eğmeyenlerin yüreğine yüklediği mazlumların eşitlik, özgürlük, adalet ve emek mücadelesinin baharda soldurulan genç fidanların yurtseverliğini anlayamazsınız siz.
O zaman tarihi yazanlara tekraren: “Kral sofrasında soytarı olacağıma, mazlumların kavgasında eşkıya olurum” sözü bize ders, size de dert olsun.