Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
12°
Ara

Asi Nehri'nin gözyaşları...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Asi Nehri'nin gözyaşları...

Babası memur olan Murat iki ablasının arkasında dünyaya geldiğinde, öğretmen baba ve annenin evinde bir sevgi çemberi oluşmuş, tüm akrabaların, dostların, komşuların payına düşecek kadar mutluluğa sebep olmuştu.
 

Murat liseye başlayacağı yıllarda babası Malatya’dan Antakya’ya tayin istemiş, emekliliğine yakın Antakya’ya yerleşip ömrünü bu kadim şehirde tamamlamayı düşünüyordu. Tarihe düşkünlüğü onun için Antakya’nın özel bir yeri vardı. Her şey çok güzeldi. Çocuklarda mutluydular. Antakya’yı sevmişlerdi. Onca yılın emeğinin birikimi ve bir miktar krediyle edindikleri beş katlı apartmanın üçüncüi katında mutluydular.
 

Okullarını bitiren kızlardan biri evlenerek Malatya’da kalmış, küçük kız Mersin’e yerleşmişti. Murat Üniversiteye hazırlanırken dershanede tanıştığı Sevgi’yle işi ilerletmiş, ikisi de üniversiteyi bitirip birlikte gelecek hayalleri kurarken yürekleri kıpır kıpırdı.
 

Tarih 6 Şubat 2023 gösterdiğinde mutluluklarını gölgeleyecek tek şey, üniversiteyi kazanamamak ve Murat Sevgi’sinden, Sevgi Murat’tan ayrı düşeceğinin yüreklerine işleyen ince bir sızıdan başka bir şey yoktu. Murat Kendini kitap okumaya vermiş saat 02:00 civarlarında ufak deprem sarsıntıları hissetse de çoğu zamanların olağan hali diye düşünerek yerinden bile kalkmadı. Biraz sonrada kitabı göğsünde uyuya kaldı. Uyandığında babasının “Murat, Murat Murat” diyen sesi çınladı. Birden Dipsiz bir karanlığın içinde babasının sesi kaybolurken, neler olduğunu anlamaya çalışıyor, koca binanın bir kasırgaya kapılmış kağıt parçası gibi savrulduğunu hissediyor bilinçsizce bir yerlere tutunmaya çalışırken yüzüne vuran buz gibi Şubat soğuğu ile ayılır gibi oldu. Her nasılsa ağrı sızı hissetmiyordu. Ezilen kolon ile kiriş bloğunun oluşturduğu boşlukta kalmış, hayal meyal dışarısı gözüküyordu. Sürünerek dışarı çıktı. Karanlık ve binlerce insanın yakarışları, çığlıkları karanlığı delip dayanılmaz ürpertinin, korkunun, çaresizliğin ortasında - 10,15 derece soğuğun ortasında dona kalmıştı. Tek düşündüğü anne ve babasına ulaşmaktı. Çığlıkların arasına onun da sesi karışıyor. “Anne –baba” diye tekrar tekrar bilinçsizce bağırıyor, sonra nefes almadan bekleyip bir ses duyacağını umuyordu.
 

Binaları yıkılmış kocaman bir tepe oluşturmuştu. O çırpınıyor elleriyle orayı burayı yokluyor elleri ayakları kan içinde kalmıştı. Çaresizce ağlıyor, herkes gibi “ yardım edin, yardım edin diye” bağırıyor ama kendi sesi diğer sesle birleşip gecenin karanlığında kayboluyordu. Saatlerce çırpındı. Soğuk iliklerine işlemişti. Yıkılan yan binada dışarı savrulmuş perdeleri çekip aldı sıkı sıkıya sarındı. Ayaklarını hissetmiyordu. Ortalık aydınlanmaya başladıkça kurtulanlar moloz yığınlarının çevresinde belirmeye başladı. Herkes şaşkın, korkmuş, gözlerinde dehşetin çaresizliği içinden oradan oraya koşturuyor yakınlarına ulaşmak için bağırıyorlardı.

Güneş doğmaya yüz tutmuş ama anne babasında hiçbir hayat belirtisi yoktu. Komşularından birkaç kişi gözüne çarptı. Hemen yanlarına koşup anne babasını sorsa da, onlarda ondan kendi yakınlarını soruyor feryat ediyorlardı. Türkçe, Arapça, Kürtçe sözler birbirine karışıp farklı dillerde yardım istiyorlardı. Birden üç sokak ileride ailesiyle birlikte yaşayan Sevgi geldi aklına. Yüreğine hançer gibi bir sızı saplandı. Ama gidemedi. Anne ve babasını bırakmak çok ağır geldi. Ama yüreği paramparça bağırıyor ve sürünerek çıktığı boşluğa kulağını dayayıp bir ses duyacağını umuyordu.
Tam üç gün bekledi. Birisi yardıma gelir diye. Arada birisi eline bir pet su şişesi tutuşturuyor, bir el sırtına bir kaban örtüyor, birisi moloz yığınlarının arasına yaktığı ateşin yanına sürüklüyordu. Canlı cenazeye dönmüştü. İkinci gün Mersin’deki ablası yetişmiş, ama oda kendisinden farklı değildi. Malatya’dan hiç haber alamadılar. Ablası sürekli arıyordu. Üçüncü günde Almanya dan yardıma koşan eniştesinin kardeşine ulaştılar. Büyük ablanın oturduğu bina tamamen çökmüş hiç kurtulan olmamış haberini aldıklarında ne ağlayacak gözyaşları ne feryat edecek sesleri kalmıştı.
İkinci gün Anne babasını ablasına emanet edercesine Sevgilerin evine koştu. Çevre molozlarda ekipler çalışırken Sevgilerin binada çalışma yoktu. Yan binada çalışma yürüten yabancılara rehberlik yapan görevliye neden burada da çalışma yapmıyorsunuz diye yalvardı. Görevli,” orada hiç canlı sinyali alamadık” dedi.
 

Dördüncü gün kurtarma ekipleri geldiğinde herkes yakınlarının cansız bedenine ulaşmaya odaklanmıştı. Murat’ın eniştesi bir kepçe bulmuş, Murat’ın sürünerek çıktığı yerden başlayarak yaptıkları çalışmada iki saatin sonunda anne babasını yatak odalarının kanepesinin yanında birbirine sarılmış olarak buldular. Bir evladın anne ve babasının cansız bedenlerini bulmaya sevinebileceğine kim inanırdı ki? Murat sevinmiş, ablasıyla birbirine sarılarak kurumuş gözyaşları yeniden akmaya başlamıştı. Hiç olmazsa bir mezarları olacak Murat onların mezarlarına diktiği çiçekleri arada birde olsa sulamaya gidecek hiç unutmayacaktı.
 

Sevgi’ye hiç ulaşamadılar. Sanki hiç yaşamamış gibi. On beş gün boyunca sevgilerin evlerinin önünde nöbet tuttu. Havalar ısındıkça ağır bir koku insanın ciğerlerine işliyor, nefes almasını zorlaştırıyordu. Murat buna katlanıyor, Sevgi’nin kokusunu alabilirim diye ablasının bütün ısrarlarına rağmen Mersin’e gitmiyordu. Bir sabah geldiğinde moloz yığınlarının yerinde olmadığını gördü. Sendeledi, yüzünü gökyüzüne çevirdi, öylece ne kadar bekledi bilemeden eğilip yerden bir avuç moloz artığı aldı, kokladı, göğsüne bastırdı ve rüzgâra savurdu. Sevgi’yi yüreğine gömüp ablasıyla birlikte Mersin’e doğru yola çıktı.
 

Ajanslar Maraş Pazarcık merkezli depremde on il, onlarca ilçe, yüzlerce köy yerle bir oldu. Resmi rakamlarla elli binin üzerinde, gayri resmi bunun çok daha fazla insanın hayatını kaybettiğini iddia ediliyordu. On beş milyona yakın insanın doğrudan etkilendiğini yazdılar. Gelişmişliği beton rantın dan gören, fay hatlarına, dere yataklarına, ovalara, çürük zeminlere imar veren ve imar afları çıkaranların, yıllarca biriktirilmiş deprem vergisi paralarının hesabını veremeyen, devleti yönetenlerin, Kızılay başta olmak üzere yurttaşlarını bir başına bırakmasını “kader planı” diye açıklayıp “helallik” isteyenlerin gönüllü yurttaşların dayanışma çabalarını bile kendine bir itibar sorunu gibi görenlerin, açtıkları yaraları gelecek nesiller elbette hatırlayacaklardır. Yeter ki bir sonraki deprem felaketlerine hazırlıklara etkisi olur mu birlikte göreceğiz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *