Masallar
Geçenlerde duydum Gürün ilçesinin eski adıyla GÜBÜN köyünde ünlü bir yatır olduğunu duydum. Hatta Sahabelerden birinin torunu olup seyitlerden olduğu söylenen Ebuçirli orada yaşarmış.
Buralardaki Gürün’ lü olduğunu söyleyenlere Gübün nerede dedim bilmiyorlar. Gübün’ü bilmeyen Ebuçirli’yi de bilemez değil mi? Oysa yıllardır orada yaşadığı halde bu değerli şahsı bilmiyorsa bizim bir şey diyeceğimiz yok. Ama Ebuçirli denilen kişi adından da anlaşıldığı gibi kayısı işiyle ilgilenmiş. Malatya'nın miş mişi neyse buradakilerin de çiri aynı. Bu muhterem zatın mezarının toprağı ziyaretçiler tarafından her zaman eksilir ve birileri her zaman toprak koyar. Bu muhterem şahsın buralara gelişi ile buralar da oturan Ermeniler onu sevmeye başlamış. Araplar ve Türkler o zamanlar da tarım, ziraatla ve zanaatla pek ilgilenmez iken bu şahısın eli bu işlere yatkın olduğundan Ermeniler tarafından sevilmeye işlerini paylaşmaya ve hatta öğrenmek için yanına gelmeye başlamışlar.
Günümüzde Gürün ’lüler kendi tarihlerini geçmişlerini araştırıp yazmaya koyulmuşlar her alt kültüre sahip olanlar gibi. Tarihi araştırırken tarihsel doku malzemelerini iyi kullanması gerekmekte. Doktor hastayı iyi etmek isterken uzmanı olmadığı konularda ahkâm kesmez. Bu nedenle tarihsel araştırmalarımızda tarihle ve araştırmacılık bilgisi ve uzmanı olmayan konulara girmemeleri tavsiye edilir. Çünkü bazen il veya ilçe tarihi araştırırken kökenini ya bunlara bağlamakta ya da ayrı olduğunu ima etmekte. Gürün ve Gübün tarihi birbiri içine girdiğinden geçmişte olduğu gibi düşman kardeş gibidirler. Kendi tarihlerini yazarken birbirlerini yok saymakta.
Tarihe ‘eytişimsek özdekçi’ açıdan baktığımızda göçebe ve hayvancılıkla geçimini sağlayan toplulukların kalıcı kültürel değerleri yoktur. Çünkü kalıcı değerler bırakması için yerleşik toplum yapısına geçmeleri gerekirdi. Örneğin Asya Bozkırlarında at koşturup cirit atan Orta Asya topluluklarında çok büyük devletler kurmuş bile olsa tarihlerini komşuları olan yerleşik yapıdaki topluluklardan öğreniyoruz. Doğaldır ki bu tarihler de onların yaptığı iyilikleri değil barbarlıklarını düşmanlıklarını anlatıyor. Asya Bozkırının topluluklarının yazılı tarihi olmadığından onları Çinlilerin ve Hintlilerin kendi tarihinden çıkarıp çok iyi bir süzgeçten geçirip günümüzün ışığına çıkarmak gerekmektedir.
Avrupa'dan Amerika kıtasına gidenlerin yaptıkları iyilikleri değil vahşilikleri katliamı iyi biliyoruz. Özellikle teknolojinin ilerlemesi iletişim araçlarının her yerde bulunabilmesi nedeniyle Afrika’da, Uzak Doğu'da Ortadoğu'da ve Avrupa'da yapılan katliamları imhaları öğreniyoruz. İşte bu nedenle bugüne kadar yapılan tarihsel yapıtlar gerçekleri yansıtmıyor. Yazılan tarihler bizlerin değil baskıcı egemen hâkim güçlerin tarihidir. Genel veya yerel tarih yazıcıları yan tutarak tarih araştırması yapmamalı. Halkımızın tabiriyle “yiğidi öldürsen bile hakkını vereceksin”.
Evet, küçük bir topluluğun tarihini araştırmak çok zordur. Bunun zorluklarını bilip araştırmaya o çerçeveden bakmalı. Çünkü nesnel olacağım derken öznel açıdan baktık mı sonuç istemediğimiz mecraya gider. Tarihe özellikle toplumsal tarihe eytişimsel özdekçi açıdan bakmalı. Tarihi araştıracağım derken içine edilmemeli.
Unutmadan belirtelim Gübün ’e giderseniz Ebuçirli’yi ziyaret ediniz.
Tohma suyuna karışan bir pınar kenarında bir söğüt ağacının altında, yanında kayısı, dut ve elma ağaçlarıyla çevrili yer de yatmakta...