Devlet göçük altında
Geçmişte toplanan deprem vergilerini ve yardımları betona yatıran iktidar şimdi yine vatandaştan yardım talep ediyor.
Toplum olarak gerekli duyarlılıkları bir kez daha gösteren halkımız ne yazık ki yardımlarını ulaştıramıyor.
Ülke kalkınması, halkın refahı için değil, bir avuç saray yandaşı müteahhiti ve onların destekçisi siyasiyi daha çok zenginleştirmek için yapılan yollar, havaalanları bu afet günlerinde kullanılamıyor.
Enkaz altında kalan yurttaşlarımızı yine sivil yurttaşların akıl almaz çabası ve inanılmaz fedakarlığıyla çıkarabiliriz belki ama göçük altında kalan devleti ve itibarını kurtarmak ne mümkün!
Kötü hava koşullarına denk gelen bu afette yine tek ayakta kalan havaalanları mevcut iktidarın kapatmak istediği İstanbul Atatürk ve Adana Şakirpaşa havaalanı.
Uzmanların ısrarlı uyarılarına karşın tam da fay hattının üzerine yaptırdığınız Hatay Havaalanı kullanılamaz durumda.
Dünyanın en modern otobanlarından biri diye caka sattığınız yolda iki gündür vatandaşlar mahsur kalmış.
Ensar Vakfına 8 milyon dolar bağışta bulunan Kızılay tam da ihtiyaç duyulduğu günlerde ortalıkta görünmüyor.
Türkiye’nin en donanımlı, deneyimli, profesyonel arama kurtarma ekibi madencileri afet bölgesine göndermemek için türlü bahaneler uyduran, itibardan tasarruf olmaz diyen iktidar; uçaktan tasarruf ediyor.
Vatandaşa yapılacak en küçük bir yardımı bile bizzat kendisi açıklayan Cumhurbaşkanı yüzyılın afeti sayılan deprem felaketiyle ilgili açıklamalar için bakanlarını ve Afad başkanını görevlendiriyor.
Enkaz altındaki yakınının çıkarılması için feryat eden, bu zor günlerde yakınlarının, yurttaşların yanında olabilmek için yollara düşen ama akaryakıt bulamayan insanlarımızın acısı bu denli yakıcı iken bu olumsuzluklardan söz etmek istemezdim elbet.
Ama tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan bu gerçekleri, sorumsuzlukları görmezden, duymazdan gelemeyiz ki!
Kuşkusuz benimde yüreğim yanıyor, çaresizlikten ne yapacağımı şaşırmış durumda gücüm yazmaya yetiyor.
En azından hissettiklerimi, toplumun beklentilerini, haykırışlarını, acılarını paylaşarak vicdanımın sesini susturabilmek istiyorum.
Hiçbir siyasi önyargıyla yazmıyorum.
Felaket tellallığı yapmak değil niyetim.
Fırsattan istifade iktidara yüklenmek gibi bir popülist düşüncem hiç olmaz.
Biliyorum ki, iktidar partilerine oy veren yurttaşlarımızdan da vicdan sahibi olanlar en az benim kadar üzüldüler.
Her ne kadar Bodrum AK Parti İlçe Başkanı bu acılı günde toplanan yardımların Bodrum Belediyesi logosu olan kutularla gönderilmesini engellemeye çalışsa da tüm yurttaşlarımız gibi Bodrum halkı her zaman olduğu gibi dayanışmasını en üst boyutta gösterdi.
Kuşkusuz felaketten ders çıkarmak da bir erdemdir.
Ve inanıyorum ki yaşadığımız bu felaket, kimi gerçeklerin bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasına vesile olacaktır.
Dilerim, halkımız bir daha böylesi acıları yaşamasın.
Sizler de farketmişsinizdir!
Birçok bakanlığın bütçesinden çok daha büyük bütçeye sahip Diyanet İşleri Başkanlığından hiç ses yok.
130 bin imamdan kaç tanesini afet bölgesine gönderdi?
Camilerde sala verdirmenin dışında ne yaptı?
Öte yandan Türkiye de bulunan 107 bin doktor afetzedelere yardımcı olabilmek için seferber oldu.
Ülkenin dört bir yanından yurttaşlar, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları destek için çırpınırken o holding sahibi cemaat ve tarikatlar nerede?
“Ateş düştüğü yeri yakar” derler.
Ama bu ateş hepimizi yaktı.
İktidar kriz yönetmede bir kez daha sınıfta kaldı.
Bu beceriksiz iktidar eninde sonunda gider de ihmal ve yönetim zaafları nedeniyle bu felakette yitirdiklerimiz geri gelmeyecek.
Bir kez daha bu karanlık günlerde yitirdiğimiz yurttaşlarımız için yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza baş sağlığı, yaralılarımıza ve göçük altında kurtarılmayı bekleyen canlara acil şifalar diliyorum.
En zor koşullarda yardım ve destek için çırpınan yurttaşlarımıza da sonsuz teşekkürler.