Issızdakiler
Uzun zamandır kitap okumaya ara vermiştim. Kitaplığımda okunmaya can atan kitaplarımı ihmal etmenin rahatsızlığı üstümden atamadığım palto gibiydi. Otobüste, trende bile ayakta kitap okuyan hatta ineceği durağı bile "şu sayfayı da okuyayım" diyerek kaçıran biri için gerçekten ağır bir paltoyu Çağıl Yaman'ın Issızdakiler kitabı ile attım.
Alışkanlıklarınız kronikleşince, bunu bir eksiklik olarak görmeniz gayet doğal. Doğru-yanlış olan alışkanlıklarınız sizin pusulanızdır. Bende pusulamı devreye Issızdakiler ile koydum.
Issız kelimesinin kökenine inersek īs "sahip, malik" sözcüğünden +sIz sonekiyle türetilmiş. Issız diyince kısa ama manidar bir şiir çağrışım yaptı
Issızlık
Dinle çocuğum ıssızlığı.
Dalgalanan ıssızlığı,
Vadilerin kaydığı ıssızlığı,
Yankıların olduğu ıssızlığı,
Alınları toprağa eğilten ıssızlığı.
Federico Garcia Lorca
***
Çağıl Yaman hayal ürünü olarak yazdığı lezzetli kitabı, iki kayıp ruhun karşılaşması ile başlayan serüvenin, geçmiş ve bugünün planlarının karşısındaki yaşadıklarını anlatan psikolojik gerilim romanıdır.
Issızdakiler ile akıcı bir anlatımla okuyucusunu buluşturan Yaman, toprak üstünde yaşayan ölü ruhların güncel hayata geçiş sürecini bir solukta okumasını sağlıyor. Kitabın kapak sayfasını okuduktan sonra yorumlayabiliyorsunuz.
Kitabın konusu hakkında detay veremiyorum çünkü süprizli sayfalar ile bütünleşmiş.
Karakterler için çok fazla zaman ve emek harcayarak analiz yapan Yaman, psikolog görüşü de alarak kahramanlara can vermiştir. Kitapta tek bir konu gibi giriş yaparak, çok fazla sorgulanması gereken konulara değinilmiş. Bu da romana kalite yelpazesi katmış oluyor.
Kitap alırken genelde arkasına bakarız, konu hakkında ön bilgi için. Ben öyle yaparım en azından. Bu kitabın arka kısmındaki cümleleri de kitabı bitirince daha net anlam verebileceğiniz kadife satırlar mevcut.
“Ben, koyu renk cilası atmış merdivenlerin arasından süzülen bir hayaletim. Karınca kadar sessiz adımlarla her yeri dolaşırım. Beni kimse görmez, kimse duymaz, kimse düşünmez. Beni, benim dışımda kimse bilmez. Tam da bu yüzden hatırladığım her şeyi bu deftere dökmeye karar verdim. Hayalet olarak gördüklerimi asla unutmamak için… Çünkü eninde sonunda yaşamaya başlayacağım. Çevreme ördüğüm bu hastalıklı kabuktan çıkıp iltihaplı bir irin gibi yayılacağım. Değdiğim her şeye bulaşacağım. Zehir olacağım, kendime değil, başkalarına… Sessizce sürünen bir engerekmişim gibi benden çekinecekler. Ben yaşarsam özgür olacağım.”
***
Birçok eski yazara ikinci kitabıyla taş çıkartan Çağıl Yaman'ı bu anlamda tebrik etmek istiyorum. Bir solukta okuduğum nadir romanlardandı. Tadı buruk bir sevgi fanusunun içinden çıkmış gibi güzeldi.
Yeni yazarları okurken hep bir önyargı olanlara sözüm şudur; bu hayatta yeni eski diye ayırım yapanların yarınlarda beklentisinden endişe ederim.
***
Issız bir ruha nasıl dokunulabilinir ki ya da acısına farklı anlam yükleyerek intikam ateşi ile yanan ıssız kalbe yine sevgi merhem olur. Dediğim gibi yalnız kalmak ve yalnız hissetmek arasındaki sığ nokta. Issız ruhun içsel yalnızlığının serüvenine şahit olacaksınız ki; bu dönemde yaşantısı ve sosyal medyasına yansıtılan olmak istenilen hayatları bilirsiniz. Görünenler ve ıssız kalbe saklananlar...
Yüreğin ateşini görene kadar gösterilen tüm hayatlar sakin bir deniz gibidir. Fırtına o yürekteki sevgisizlik ile dibe vurmuştur çoğu zaman. Oradan yine sevginin gücü ile bulutlara varan yükseliş yolculuğuna çıkacaktır.
Sevginin yetişemediği tek şey acele edilen zamandır. Zaman içerisinde sevgi saygı ile birlikte her yürekte tahtını bulur