Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Hafif yağmur
7°
Ara

Sesimi duyan var mı?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sesimi duyan var mı?

Gün ağarınca boynum bükülür. Uzaklara dalarım.

Trabzon’u, İzmir’i, Kars’ı, Çanakkale’yi, Sivas’ı, Hatay’ı, Manavgat’ı, Bozkurt’u, Çayeli’ni Gölcük’ü düşünürüm. Güneş, acaba kızıl yüzünü oralarda nasıl gösteriyor? Toprak nasıl kokuyor?

İstanbul’a Güneş bir başka doğar. Seçilmiş şehirdir. Denize vurduğunda kızıllığı, suyu göremezsin, gözlerin kamaşır. Tıpkı,  Ege Denizinin kurtuluş savaşında kandan görünmediği zamanlar gibi.

Kuşların seslerini mevsim yaz olana kadar bir daha duyamayacağım. Uzandığım yerden bu güzelliğin tadını çıkartmak istiyorum. Demli çay kıvamında.

Ahırlarından sırayla çıkan koyunların, keçilerin, ineklerin salınarak yürüyüşlerini bana özel düzenlenmiş resmi tören geçişi gibi seyretmeyi, onlara dokunmayı istiyorum.

Dalıp gittiğim uçsuz bucaksız yeşillikler içinde, boğaların ağırlıklarına rağmen nazikçe toprağa basarak salına salına yürüdüğünü keyifle seyrediyorum. Bu yürüyüşü asil bir kadına benzetirken, horozun başı dik, toprağı döverek “buranın efesi” benim dercesine yürüyüşüne hayran kalıyorum. 

Güneş doğmaya başladı. Anneler çocuklarını, eşlerini, kimileri ise kendilerini yeni güne hazırlıyorlar. 

Birileri ekmeğini nasıl kazanacağını, diğerleri türlü dalavereleri, bazıları da nasıl uşaklık yapacağının hesaplarını yapıyorlar. Fakat kim avcı iken, av olacak bilinmez.   

Şöfor, sadece aracı kullanmaktan sorumlu olmadığını bilmek durumunda ise, yolcu da şoförün sorumluluğunu anlamalıdır. 

Polis, koruduğu kadar korunmaya muhtaç olduğunu bilmelidir. 

Otobüse tıkılarak öldüresiye döven, küfürlerle taciz eden adam ile dövülen kadının psikolojisini bilmek zorundayız.

Kadın ile Anne kelimelerinin ne anlam taşıdığını bilmeliyiz. 

Mini etek mi giyiyor?

Gülümsedi mi?

Ağzında sakız mı var?  ‘O…’ diye yaftayı yapıştırmamalıyız.

Gereksiz korna çaldığında,

Yayaya yol vermediğin de,

Arabasından dışarı çöpünü attığında,  ‘O.Ç’ dememeliyiz. 

Kadınlarımıza, işçilerimize, dilencimize, sokakta karşılaştığımıza, namaz kılan, görüşmeye gelen insanların görünüşlerine bakarak ön yargıda bulunmamalıyız.

Hiçbir anne, evladınız kötü biri olarak yetiştirmez. Bırakalım annelerimiz, yaşadıkları,  yattığı yerde rahat etsinler, huzur bulsunlar. Yurttaş olmak ve Müslümanlık bunu başarabilmektedir.

Türbanlı ile tayt giyinmiş kadının günahkâr veya mümin olduğunu bilemem. Lakin yürürken, otobüste alenen tespih çeken şalvarlı, uzun sakallı adamın amacının ne olduğunu tahmin edebilirim.

Can dostlara eziyet edenler. Zevkleri için oyuncak haline getirenler. Onlar da konuşuyor, anlayabiliyorlar. Ve intikam alma duyuları var. Sevmeyin, su, yem vermeyin. Eziyette etmeyin. İnsan olmak bunu gerektirir.

Ve siyasilerimiz, canınız sıkıldıkça, gündem değiştirmek için konu bulamadığınız da, bir şeyleri el altından yapacaksınız diye oy kaygınızla dinimi alet etmeyin. Cumhuriyetle yönetilen devletler din ve siyaseti ayırt etmelidir. Laiklik bunun içindir. Beni kandırmaya kalmayın.

Kumanya, çay dağıtın, öğrencilere burs verin, ihtiyaç sahiplerine sahip çıkın. Fakat asla tutamayacağınız sözleri vermeyin.  Söz namustur. 

Aziz Nesin’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış, yönetmenliğini Kartal Tibet’in, senaristliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı, Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı ‘ZÜBÜK’ ü hatırlatmak isterim.  Tekrar aynı filmi izletmeyin.  

Yumuşak karnımla bana sakın bir daha yaklaşmayın. Zira yüksek binalar da, otellerde, villalarda neler yapıldığını biliyorum. Ağızlarından Allah’ı düşürmeyenlerin neler yaptıklarını, kapalı kapılar arkasında nasıl filmler kaydettiklerini biliyorum. Artık kanmam.

Annesinin, eşinin, kızının, kız kardeşinin yanında küfür edilmesine tahammül edemeyen sözüm ona delikanlı, bir başka kadının yanında küfürle konuşuyor. Sonra dinimi alet ederek siyaset yapıyor. Hazıruna dinden, imandan bahsederek nutuk atıyor.

Rol yaptığını, mensup olduğu partiye oy almak, cebini doldurmak için kişiliğinden, onurundan vaz geçtiğini gayet iyi biliyorum. Komik değilsiniz, artık gülmüyorum.

Yani güzel ülkemin insanları,

Çalmayan,

Taciz etmeyen,

İnsanları görünüşüne göre yargılamayan,

Adaleti, liyakati önemsen,

İlime önem veren,

Hak yemeyen,

Kadın ve Hayvan haklarına duyarsız,

Çıkarını değil, yurttaşını düşünen yöneticiler istiyorum. 

Sudan topraklarının ekilmesinin yanı sıra, köylümüzün, çiftçimizin desteklenmesini istiyorum.

17 Ağustos depreminde yaşananları ve 17 bin 480 yurttaşımızı kaybettiğimiz günler unutulsun istemiyorum.

Vaatler yerine, önlemlerin alınmasını, olası depremi en az can kaybı ve hasarla atlatmak için tedbirlerin alınmasını istiyorum. 

Vatanımda, korkusuzca, refah içinde, insanca yaşamak istiyorum.

Yani, Nergis kokulu güzel ülkemin, iyi yürekli yurttaşları sesimi duyun sizlerle,

Güneşi seyretmek istiyorum.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *