Ne istedik ne alamadık!
İnsanoğlu nankördür. Bunun sebebinin de ilk gıdasını çiğ sütten aldığı için söylenir.
Alır alır alır, bir kere vermeyince kötü olur.
Kış boyunca “ah yaz gelse de kemiklerimiz” ısınsın deriz. Yaz gelir sıcaktan bunalırız, “biraz rüzgâr essin “ diye dualar ederiz.
Dini Bayramlarımızın toplamı he pi topu yedi gündür. Cebimizdeki paraya bakmaz, hasan dağa oduna gider gibi tatil diye yollara düşeriz. Birleşme tutkumuza düşkün olduğumuz için önünü arkasını birbirine bağlar tatili on dokuz güne çıkartırız.
İş ev arasında gidip gelirken trafikten mustarip olup herkese küfürler sıralayan biz. Düşeriz yollara, tatil diye dört saatlik yolu on dört saatte giderken gık demeyiz. Elbette her gidişin bir de dönüşü var. Her seferinde aynı teranedir. Yılmaz yine de gideriz. Kafamıza koymuş isek yaparız. İstediğimi de alırız.
Devletimizden, İş, aş, zam, kadro, adalet, yol, köprü, hastane, okul, cami istedik, utanmasak uçak da isteyecektik de yüzsüzlüğün lüzumu yok diye vazgeçtik.
Her ay tıkır tıkır maaşlarımızı alıyoruz. Sosyal güvencemiz de var. Öğün yemeğimizde geliyor. Yani yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda.
Yok, efendim olur mu daha fazlası olmalı dedik. Kolumuz, bacağımız koptu diye eylemler yaptık. Ankara kapılarına da sanki dersin düşmandan almak için dayandık. Neymiş efendim hakkımız “SÖKE” söke alırız. O kadar da değil. Orada dur “YOLCU” burası o dayandığımız Viyana kapısı değil derler. Alırsın boyunun ölçüsü dönersin.
Sonra “Tahirrrrrr, Tahirrrr, Tahirrrr” diye içimiz yana yana bağırdık. Sebep, 15 yıldır gasp edilen haklarımızı istedik.
Durur muyuz? Boğaziçi diye diye inledik. Cumhuriyet dedik, Atatürk dedik bu rektör yeterli değil dedik, türlü bahaneler ürettik. Sonunda rektörü işinden ettik, gece yarısını kararnameyi imzalattık, istediğimizi aldık.
Evimiz yok, geçim sıkıntısı çekiyoruz diye her yerde Devlet konutlar yaptı. Neden? Aman yurttaşlarımız mağdur olmasın, “dar gelirlilerde kira öder gibi ev sahibi olsun ”diye. 100 bin T.L’na, 200 bin T.L.’na ev sahibi olunca kışımız bahar olmuş gibi şenlendik. Biz gerçekten nankörüz.
Hiçç utanmadık, sıkılmadık. Buna bile kulp taktık. Ne imiş efenimmm, kura çekimi olmamış, siyasiler, bürokratlar, dar gelirli ihtiyaç sahibi yurttaşlar için üretilen konutlarda şeffaf olmayan bir süreçte şaibeli bir şekilde satış yapmışlar. Bir de ne dedik, “Bunların 10. daireleri sanki ihtiyaçları var. 100’e aldılar. 300’e sattılar”. Vallahi billahi bizden korkulur.
Ne istedik ise, hatta bizi bizden daha çok düşünerek, aklımıza gelmeyenlerini yaptılar. Lakin bizim yaptıklarımıza bakar mısınız? Bunun adı resmen ihanet değil de nedir?
Yok, yokkk bizden bir şey olmaz. Nankörüz, nankör.
Duyun komşular duyun, Corona nedeniyle evlere hapis olduk, çoluk çocuk kavga ettik. Salın bizi diye yalvardık. Şıp diye dediğimiz oldu.
Aşı yok diye söylemediğimizi bırakmadık. İstedik, geldi, Olmazukkk diye direniyoruz.
Bir de esnafımız, sanatçılarımız, zanaatkârımız, doktorlarımız, hemşirelerimiz var ki onlara hiç bulaşmayın. Bunlar bildiğiniz Corona’dan besleniyorlar. Değerini terk ettikten sonra anladığımız da sevgilimizin arkasından ağlamaya başladığımız gibi bunlarda ağlaşma içine girdiler. Eylemde eylem. Eylem kadar başımıza taş düşsün.
Yahu ne istedik de alamadık!
Yatırımlar artsın diye aman ne olur Katarlılar, Araplar gelsin diye yalvardık. Biz misafir severiz Allah’a şükür zenginiz rezervlerimiz dolu Suriyeli vatandaşlar da gelsin istedik. Amerikalı’yı, Fransız’ı ,İngiliz’i ne yapacağız istemiyoruz diye inim inim inledik. Tillahi hepsi ve daha fazlasını aldık.
Ama hep bana hep bana da olmaz biraz da Rabbena deyip karşı tarafı da düşünmek, empati yapıp şükretmeyi artık bilmeliyiz.
Pardon da, bu kadar nankörlüğün de alemi yok…