Ülkemde neler oluyor?
Son kapanma kararı ile kim içerde kim dışarıda belli değil. Sokaklara bakıyorum kapanmadan öncesiyle farkı yok. Ayrıca herkes Büyükşehirlerden kaçıp memleketine veya yazlığına gitmek için izin almanın peşinde. Seyahat izni alabilmek için verilen adreslerin ve başvurulması gereken bütün makamlar kapalı. Uçaklar lebalep dolu otobüslerde % 50 kapasite uygulanıyor. İçişleri Bakanlığımızın Genelgesinde cenazelere birinci derecede kan bağı olan ve en çok 9 akrabaya izin verileceği belirtilirken, hatırlı ya da bilinen birisinin cenazesi maalesef yine lebaleb dolu.
Alkol meselesi
Kapanma döneminde yine açıkça belirtilmek ile birlikte tekel bayilerinde ve marketlerde alkollü içki satışına izin verilip verilmediği günlerdir tartışılıp duruyor. Hukukçular böyle bir yasağın yasa ile konulması gerektiğini savunurken, bu yasağın 4. Murat’ın yasaklarına benzetiyorlar. Aynı konuyla ilgili Esnaf Odaları yönetmelikle böyle bir yasağın konulamayacağını belirterek mensuplarının konulan yasağa uymamasını ve tebligatın imzalanmamasını istediler. Esnafta ve marketlerde tam bir kargaşa sürüp gidiyor. Kimisi uydu kimisi uymadı ve satışları sürdürüyor.
Olayın bir başka boyutu ise, bu yasak lafı çıkar çıkmaz, bu zamana kadar görülmemiş bir şekilde Ramazan ayı içinde olmamıza rağmen alkollü içki satışı rekoru kırıldı. Alamayanlar ise evlerinde imal etmek üzere alkol temin etti. Şu sıralarda tüm ihtiyaç temin edildiği ve stok yapıldığı için, kimse kapatılması istenen reyonlara uğramıyor bakmıyor bile.
Fotoğraf ve film çekme yasağı
Son kapanma kararının uygulanmaya başlamasının hemen arkasından gelen 1 Mayıs kutlaması öncesinde polislerin görevleri sırasında fotoğraf ve film çekme yasağı icat edildi. Anayasamıza bakıyoruz. Madde 28 : "Basın hürdür sansür edilemez" diyor ve ekliyor; Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Diyerek 26. Ve 27. Maddeleri işaret ediyor. O maddeler ise düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile Bilim ve Sanat hürriyeti haklarını açıklamaktadır.
2 Mayıs’taki gazete başlıklarına baktığımda, bu yasağa yer veren basınımızın kendi meselesi olduğu halde pek olmadığı gibi İşçi ve Emekçi bayramına diplerde 1,5 veya 2 sütunluk, kutu haberlerle yer verdiklerini, bazı gazetelerin ise 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramına az yer verildiğini gördüm. Bir zamanlar basınımızın amiral gemisi sayılan Hürriyet, diplerde “Kazancıda 1 Mayıs anması” olarak vermiş. Milliyet, ve Yeni Şafak "Sessiz 1 Mayıs”, derken, Sabah Beşiktaş'ın galibiyetini ve Cumhurbaşkanının ev ziyaretine yer vermiş. Akşam, “Taksim Anıtına çelenk” derken, Akit, Milat, Milli Gazete, Yeni Söz, Analiz, Doğru Haber, Takvim, Posta, Star, Evrensel, Korkusuz, gazetelerinde hiç yer almazken, Karar, “Taksime karantina”, BirGün, “Omuz omuza düştük yollara, Cumhuriyet, “İnsan hakları mı?” manşeti, Sözcü, “1 Mayıs özgürlüğün olduğu yerde kutlanır” manşeti ile Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’in sözlerini manşet yapmış.
Bu fotoğraf ve film yasağı ile İçişleri bakanı bir TV. programında, "Bu mesele basınımız için değil" dedi. Yarınlarda kapanma günlerinde kalabalık meydan, sokak ve caddeleri gösteren veya yayınlayanlara RTÜK ve BİK cezası gelirse ne olacak?
1 Mayıs yasakları
Nitekim polis 1 Mayıs’ta bu yasağı uyguladı. Birçok meslektaşımızın resim ve film çekmesi uygun olmayan bu genelge bahane edilerek engellendi. Bu durum böyle olacağına İçişleri Bakanlığımız ve Emniyet Genel Müdürlüğümüz, vatandaşın can ve malını korumakla görevli polisimize insanlara davranış biçimlerinin insani ölçüler içinde davranılması gerektiğini, ABD polisinin dizle bastırmasının uygulanmasını, insanlara orantısız güç kullanmasını anlatsalar daha iyi olur ama, 1 Mayıs'ta çekilen resimlere baktığımda, iki ya da üç polisimizin bir kadının üzerine çullandığını, bazılarına ters kelepçe takıldığını, sürüklendiklerini gördüm. 1 Mayıs neden yasaklanır onu da anlamak mümkün değil. Ya da neden o gün Taksim korumaya ve savunmaya alınır. Bu zamana kadar yapılan kutlamalarda en görkemli şekilde 1976 yılında kutlanmıştır.
1977 yılında aynı şekilde kutlanır ve hiçbir taşkınlık yokken, zamanın DİSK Başkanı ve sonra karanlık güçler tarafından katledilen Kemal Türkler, konuşurken saat 19 civarında Sular İdaresi yönünde patlatılan bir silahla başlayıp o günkü adı ile İntercontinental oteline yerleşen karanlık güçlerin açtığı ateşle yaratılan panik sonrasında panzerlerinde devreye girmesi ile alandan kaçmak isteyenlerin Kazancı yokuşunun başında sıkışarak, bazılarının da kurşunlanarak 34 emekçinin katledilmesi ve 136 emekçinin de yaralanması ile sonuçlanan kara bir gün olarak anılara kazıldı.
Sonrasında 2010 yılında bayram olunca 2011 ve 2012 yıllarında yine coşku ile kutlandı. Kimsenin burnu kanamadı. Oraya gelen yüz binler etrafa zarar vermedi. Kırmadı, dökmedi, yabancı devletlerde olduğu gibi bir yerleri yağmalanmadı. Şimdilerde de böyle bir şey olabileceğini sanmıyorum.
Tamam kovit yasağı uygulandı ama Taksim meselesini halletmek pekala mümkün. Taksime Tarlabaşı, İstiklal Caddesi, Sıraselviler, Dolmabahçe, Harbiye ve Dolapdere yönünden çıkışlar var, buralara kontrol merkezi kurulur herkes aranır ve sorgulanır sakıncalı olanlar alıkonulur, alana girenlerin can güvenliği sağlanır, gelenler bağırır çağırır konuşur ve dağılırlar. Mesele bu kadar basit iken insanlara orantısız güç kullanmanın ne anlamı var ki?