Polemik ve gerginlikle nereye gidiyoruz?
Elli yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyorum. Bu mesleğe Yurt Haberlerinde başlayıp, Haber Merkezi, siyaset takibi, sonrasında çeşitli kademelerde yöneticilik ve yazarlık yaptım. Karınca kararınca mesleğimi halen sürdürüyorum.
Özellikle ülkemiz ve dünyada şu üç mesleğin emekliliği yok.
Bunların başında gazetecilik geliyor. Sonrasında sanatçılar ve politikacılar geliyor.
Politikacılık meslek olmamakla birlikte bunlara bulaşıp başladığınızda emekliliğiniz taa İmamlara ve papazlara kadar uzanıyor ve o ses, “Ey cemaat bu mevtayı hali hayatında nasıl bilirdiniz? Sorusu geldiğinde emekli olunuyor.
Mesleğimde, Süleyman Demirel, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Erdal İnönü, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, darbeci Kenan Evren, Turgut Özal, Necdet Calp, Mesut Yılmaz, Yıldırım Aktuna, sonrasında Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu ve günümüz politikacılarını zaten hep beraber görüyor izliyoruz.
Önceki dönemlerde iktidar ve muhalefet liderleri elbette birbirlerini eleştirirler, ama kesinlikle ifadelerinde hakaret ve aşağılayıcı ifadeleri olmazdı.
Demirel, bir türlü anlaşamadığı zamanının muhalefet lideri Bülent Ecevit için, “Muhalefetin Başı” ve yine hiç haz etmediği Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya köşkü bile demez, “864 rakımlı tepede oturan kişi” tabirini kullanırdı.
O zamanlar Özal'a ağırlıklı olarak, “Çankaya’nın şişmanı” denirdi. Hatta emek kesimi sloganlarında, “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı” diye seslenilir, bunlara karşılık Rahmetli Özal güler geçerdi.
Özal, Başbakanlığı döneminde kendisinin çeşitli şekillerde çizildiği karikatüristlerini toplar, özellikle IMF görüşmelerinde, “Bakın sizin yüzünüzden beni nasıl çiziyorlar” diyerek çizilmiş karikatürleri onlara gösterirdi.
Yine Ecevit’le aralarının limoni olduğu günlerde yaptıkları bir görüşme sonrasında biz, “Efendim Ecevit’le aranız iyi değildi. Görüşme esnasında elini sıktınız mı?” sorumuza karşılık, “Beyler Sn. Ecevit'in elini sıkmayıpta neresini sıkacaktık” demişti.
Yine bilindiği gibi Rahmetli Erbakan’ın hafızalarda kalan ve Demirel için söylediği ise “Kadayıfın altının kızardığı” dır.
Tüm bunlara rağmen o günün liderleri yine asgari müştereklerde vatan, millet ve haklar konusunda bir araya gelir ve çözüm üretirler halkı rahatlatırlar dı.
Günümüz de polemik ve gerginlik
O günlerden günümüze geldiğimizde, hak, hukuk, yokluk, yoksulluk, geçim şartları, halkın menfaatine uygun olan konular unutulmuş, bunlara bir araya gelip çözüm bulunacağı ve halkı rahatlatmak yerine karşılıklı polemik ve gerginlik politikası sürdürülmektedir.
Cumhurbaşkanı muhalefete ve çok eskilere uzanarak, eski politikacılarda görüp duymadığımız bir üslupla eleştiren, hatta suçlayan laflar ediyor.
Muhalefet hemen onun arkasına düşüp kendisine cevap veriyor.
Son günlerde “Sözde Cumhurbaşkanı” lafına karşılık, önceleri, “Bay Kemal” iken karşı, “Sözde Genel Başkan” lafı hemen ulaştırıldığı gibi, ardı ardına açılan milyonluk davalar ve arkasından gelen gerginlik, gruplaştırma, ayrımcılık.
Dikkat edilirse bu söylemler sürerken ve geçim sıkıntısı içinde olan halkımız çözüm, huzur, bereket beklerken, çalışanları memnun etmeyen asgari ücret gerçekleşti. Memur ve emeklilerine işçi ve emeklilerine enflasyonun çok altında zam yapıldı. Bu sayede bunlardan bahseden de yok.
Saldırılar neyin nesi?
Halkımızı kamplaştıran, gerdiren gerginlikleri depreştiren polemik politikası sürüp giderken, demokrasi ile yönetilen bir ülkede olmaması gereken saldırılara yenileri eklenmeye başlandı. Son günlerde yapılan bu saldırılar vatandaşı endişelendirme ye başladığı gibi insanlar birbirlerinden şüphelenmeye ve fikir beyan etme meye başladı. Yani korku oluşumu başladı. Belki de bu saldırıların amacı bu mu bilemiyoruz.
Bilindiği gibi, Kemal Kılıçdaroğlu’na Adalet Yürüyüşünde İŞİD tarafından suikast girişiminde bulunuldu ama gerçekleşmedi.
Seçim kampanyası sırasında Artvin’de PKK suikast girişiminde bulunuldu ve bir şehidimiz oldu. Sonrasında yine bir şehidimizin cenazesinde linç girişiminde bulunuldu. İlginçtir Kılıçdaroğlu’na yumruk atan ve inek hırsızlığından sabıkası olduğu söylenen kişi o yumruğu aslında devlete atmış olmasına rağmen attığı ile kaldı. Yine ilginçtir yakalanırken Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yapılan baskın gibi bir işlem yapılmadı.
Sonrasında Meral Akşener'in evine baskın düzenlendi. Yapanlar hala yaptıkları ile kaldı.
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ silahlı ve sopalı saldırıya uğradı.
İşçi Partisi Milletvekili Barış Atay Kadıköy'de saldırıya uğradı. İlginçtir bunları yapanlar yaptıklarıyla kaldılar ve adalet yerini bulmadı.
Görevini yapan gazetecilerin yazdıkları, ya da eleştirdikleri konularla ilgili teşekkür edilmesi gerekirken, Sabahattin Önkibar, Yavuz Selim Demirağ, Ahmet Takan, Murat İde, Orhan Uğuroğlu, TV Programcısı Av. Afşin Hatipoğlu, Aksaray’da Anadolunun Sesi Gazetesi’nden İzzet Tınmaz, Aydın’da Murat Uçkan, Kıymet Sarıyıldız, saldırıya uğradılar darp edildiler ve yapanların yanına kaldı.
Ülkemiz öyle bir hale geldi ki, Ana Muhalefet Partisi Başkanı Kılıçdaroğlu’na mektup yazıp, "Seni odunla, kazıkla tanıştırırım" diyen Alaattin Çakıcı’ya bir şey olmadı ki, gazetecilere saldıranlara ne olsun…