Arzu halimiz!..
Atatürk, “Millet fakru zaruret içinde olabilir” demiş gençliğe hitabesinde.
Şu sıralarda milletin çoğunluğu fakru zaruret içerisinde.
İşsizlik üst seviyede.
Enflasyon resmen açıklanan oranın çok üstünde.
Çarşı-Pazar el yakıyor.
Mutfakta çok sayıda hanede tencere zar zor kaynıyor.
Esnafın bir kısmı kepenk kapatırken çoğu siftahsız kapattığını ifade ediyor.
Sanayicinin ufku kapalı olduğu için yatırım yapmıyor. Çok sayıda fabrika kapandı.
Talep elastikiyeti olan önemli bir üretimimiz yok.
Ülkemiz eski yıllarda ürettiği ile beslenebilen ve artan ürünlerini ihraç ederken, günümüzde adını sanını bile duymadığımız bazı devletlerden tarım ürünleri ithal ediyoruz.
Saman, peynir, pamuk buğday akla ilk gelenler.
Üniversiteyi bitirmiş olan geleceğimizin teminatı gençlerimiz işsiz ve yüzde 60’a yakını yurt dışına gitmek istiyor.
Dövizle maaş alanlar çok az ama, değer artışı nedeniyle vatandaşın cebindeki paranın alım gücü her gün geriliyor.
Vatandaş, geçmediği köprünün gitmediği yolun, tedavi görmediği hastanelerin parasını döviz cinsinden ödüyor.
Köylü ekip biçemediği toprağı ile küskün.
Artan maliyetler karşısında tarlasını ekemediği gibi, ekse de ürününü maliyetine bile satamıyor.
Bunları uzatmak mümkün.
Üstüne üstlük dünyayı ve ülkemizi kasıp kavuran belamız Korana virüsü var.
Vatandaş o kadar endişeli ki, hasta kim, vaka ne tedavi nasıl yapılıyor belli değil.
Hele, hele Sağlık Bakanımızın bu durumu anlatırken düştüğü hal belleklerimizde.
Tüm bunların üstesinden gelmek münkün mü?
Evet.
Ulusça bir olur, iri ve diri olur, “O partili, bu partili, ocu, bucu” demeden Tanrımızın da buyurduğu gibi, bir araya gelinir, görüşülür ve elbette çözüm bulunur.
Bunları dikkate alması gerekenler yönetenler ve yönetmeye talip olanlardır.
Bunlardan halkın beklediği de budur.
Memleket meseleleri
Ülke ve bireyleri olarak düştüğümüz fakra zaruretle uğraşıp üstesinden gelmemiz gerekirken, ülke yöneticilerimiz ve yönetmeye talip olanlar günden güne değişik meselelerle uğraşıp duruyor.
Son günlerin önemli olaylarından birisi bilindiği gibi Atatürk, Mavi Vatan, Azerbeycan ve Lozan andlaşmasıdır.
Atkatürk bu ülkeyi kuran liderdir.
Osmanlının son dönemlerine göz atmakta fayda var.
Mondros Mütarekesi ile Osmanlı ordusunun silahlarına el konulmuş.
Balkan savaşı sonrasında 1912 yılında Ege Edalarının tamamı elden çıkarılmış.
Sevr Andlaşması ile üç kıtaya hükmeden Osmanlı, orta Anadolu da birkaç vilayete indirilmiş. Padişah, işgal altındaki İstanbul’da bir saraya hapsedilmiş devre dışı bırakılmış.
Osmanlı bu ahval ve şeraitteyken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu duruma düşmüş bir imparatorluğun bittiğini görünce silah arkadaşları ve dedelerimizle yeni bir ülke kurmaya başlamışlar ve sonuç olarak övündüğümüz ve övünmeye devam edeceğimiz TÜRKİYE’mizi kurmuştur.
Atatürk’ten ne hikmetse hoşlanmayan gürüh o insan 83 milyon Türkiye’nin kurucusu ve atasıdır. Hiç kimsenin değil hepimizindir.
O nedenle başınızı iki elinizin arasına alıp iyice düşünün ve olmasaydı memleketimizin durumunu bir düşünün bakalım.
Müttefikler ve Yunanlılar ülkemizden def edildiği zaman, Osmanlının son dönemlerinin yöneticileri, işgal edilmiş olan İstanbul’da bir saraya sığınıp donanmamızı Haliç’te çürütmemiş olsalardı, Yunanlıların Egeye döküldüklerinde o donanmayla yürür ve Egede ki tüm adalar alınırdı.
Bu olmadığı için Lozan’da Misakı milli sınırları çizilmiş, Hatay yine o dâhinin planı ile sonradan dahil edilmiş, bizde olmayan Gökçe Ada ve Bozca Ada vatan toprağına katılmıştır.
Bunların haricinde kalan ve bizim olan adalarımız son yıllarda Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.
Yetmedi bu adalarda asayişi korumak için sadece Jandarma kuvveti bulunması gerekirken günümüzde ağır silahlar. Uçak savarlar ve uzun menzilli toplarla donatıldığı belirtilmektedir.
En önemlisi Fatih Sultan Han’ın aldığı İstanbul 5 yıl emperyalist güçler tarafından işgal altına alınmışken 570 yıl sonra Atatürk tarafından kurtarılmış.
Anayasa Mahkemesi meselesi
Tüm bunlar bir yana, son günlerde yine ülkemiz yöneticileri Anayasa Mahkemesini tartışmaya açıldı.
Kimisi hukukumuzun en üstü olan bu mahkemenin aldığı kararları benimsemez ve yok hükmünde sayarken, bir başka yönetici yine alınan bir kararı beğenmeyip, başkan ve üyelere yollarda güvenle gidip gitmeyeceklerini hatırlatırken, bir başka lider bu yapının yeniden yapılandırılmasını istedi.
Barolar bölündü, meslek odalarının kapatılması isteniyor.
Bunca önemli konular varken ülkem de bu gibi konularla gündem değiştirilirken, cumhurun fakru zarureti sürüp gidiyor.