Hollanda'da kış gezisi
Yazın dönerken daha uçaktan inmeden almıştım şubat biletimi. Fikstürün sezon başından açıklanması büyük avantajdı. Lahey'de (Den Haag) okulların kapandığı hafta ADO Den Haag – Ajax maçının oynanacak olması beni aşırı heyecanlandırmıştı. Bu sebeple hem aile bireylerini görmek hem karşılaşmayı izlemek hem de aktiviteleri yerinde gözlemlemek istemiştim.
Derya gibi bir ülke Hollanda. Yeşil alanlarından kanallarına, eğlence merkezlerinden köylere kadar... Gezmek istediğiniz yerler için önceden plan yapmadıysanız karar vermek zor. Büyük şehirlerin haricinde de pek çok görülmesi gereken yer var. Bir haftalık tatilimi dopdolu geçirmenin mutluluğu ile işimin başına döndüm. Yazın daha kapsamlı bir şekilde olacak biçimde planlamaya başladım.
Yine de öncelik benim için her zaman futbol Hollanda'da. Her ne kadar Avrupa'nın önde gelen liglerinin yanında sönük kalsa da PSV ve Ajax'ın mücadelesi nefes kesiyor. Bu sebeple tuttuğum takımın maçını izlemem gerekiyordu. ADO Den Haag'ı da iki senedir takip ediyordum. İlk hedefim Cars Jeans Stadyumu'ydu. Maç bir sonraki gündü. Geldiğim gün Pannenkoekenboerderij De Hooiberg ismindeki bir mekana gittik. Kasaba havası verilmiş, hayvanların otladığı ve tezek kokusunun dahi eksik edilmediği bir yerdi. İnşası da ona göre yapılmıştı. İnanılmaz bir ortam oluşturulmuş. Ahşap ve dar şekilde dizayn edilmiş yapısı ile de insanı çekiyor. Giriş yapabilmeniz için sıra dahi beklemeniz gerekebiliyor. Menüsü zengin, organik ürünlerle bezenmiş yemekleriyle damak tadınıza uygun. Yunan peyniri, soğan ve domatesin bulunduğu bir pankek sipariş ettim. Lezzet inanılmazdı. Bu arada mekanda internet kullanımı yok. Kendiniz eğer bir hat sahibi değilseniz kablosuz bağlantı imkanı vermiyorlar. O da orijinalliği bozmamak adınaymış. Eğer yolunuz Den Haag'a düşerse kesinlikle tavsiye ederim.
Daha önce ayırttığım bilet için sabah saatlerinde ADO Den Haag'ın stadına gittim. Basın mensubu olarak büyük maçlarda sadece takımı düzenli takip eden kişilere akreditasyon verildiği için bu kez karşılaşmayı tribünde izleyecektim. Benim için çok da iyi oldu. Uzun süre sonra elime kağıt bilet alma ve arşivleme fırsatı buldum. İnsanların kuyrukta beklerken takım hakkındaki sohbetleri, rakip yorumları ve coşkularını görmek harikaydı. Dil bilmediğim için görevlilerle konuşma konusunda tedirginlik yaşasamda İngilizcem yetti. Tribündeki yerimi aldım. Biraz çaprazda da olsa mücadeleyi izledim. Ajax ikinci yarıdaki oyunuyla 3 puanı aldı. Barcelona'ya giden de Jong, büyük bir takıma gitme potansiyeli bulunan de Ligt ve Ziyech'in yanısıra çocukluğumdan bu yana desteklediğim kulübü canlı takip etmek muhteşem bir tecrübeydi benim için. Her ne kadar şampiyonluk zor olsa da kupayı alma şansı bulunursa 12 Mayıs'ta Amsterdem Arena'da olmak istiyorum.
Pazartesi günü hedefimiz Rotterdam'dı. Diergaarde Blijdorp olarak bilinen hayvanat bahçesine gittik. Dünyadaki birçok hayvanın bulunduğu muhteşem bir alan. Giriş olarak 24.5 euro ödedik. Çocuklar için ise 20 euro. Otoparka da 9 euro ödüyorsunuz. İçerisi kıtalara ayrılmış. Afrika'dan Asya'ya hayvanlar kategorilendirilmiş. Sabah 09.00 ile 17.00 arasında ziyaret edebiliyorsunuz. Herhangi bir taşkınlık yapmadan izliyor insanlar. Buraya da mutlaka gitmelisiniz.
Amsterdam günü gelmişti. Burada yaşayan kuzenimin tek tatil günü olduğu için salıyı kararlaştırmıştık. Önce arabayla Amsterdam'a geldik. Ardından da tramvayla merkeze. Dam Meydanı, kanalların bulunduğu caddeler, uzun ve dar sokaklar derken Anne Frank Müzesi'ne girdik. Eğer Amsterdam'da tatil planınız varsa kesin buraya uğramalısınız. Ve bilet konusunda inanılmaz bir rağbet var. Kasım ayında almıştık biz bileti. Giriş 9.5 euro. İçeride o günlerden kalma birçok dosya ve eşya mevcut. Bilgilendirici yazılarla da hayatına dair önemli detaylara yer verilmiş. Ayrıca girişte montunuzdan çantanıza kadar eşyalarınızı emanet alan kişiler mevcut. İçerde yükle dolaşmak ve fotoğraf çekmek yasak olduğundan dolayı bırakmak zorundasınız. Ufak çantalara izin veriyorlar sadece. Çıkışta müze ile ilgili kitap, poster, dergi vb. şeyleri satın alabiliyorsunuz. Amsterdam'da gezerken kahvenizi ya da biranızı içmek süper oluyor. Sokaklara dökülen mekan taburelerinde ya da kaldırımlardan ayağınızı sarkıtarak bunu yapıyorsanız keyif katlanıyor. Hollandalıların 'patat' dediği patateslerin tadı ise tartışmasız. Günü tamamlarken Perla Di Roma adındaki bir restorana gittik. Daha önce kuzenlerim gitmiş. Tavsiye üzerine denemek istedim. Mekanın girişi sevimli. İçeri girdiğinizde montunuzu bırakabileceğiniz bir askılık var. İçeride çok sayıda masa yok ancak samimi bir ortam mevcut. Tevfik abi karşıladı bizi. Rezerve edilen masaya oturduk. Gelen sarımsaklı tereyağ ve ekmek beni benden aldı. Tüm yemekleri bırakıp bütün akşam onu yiyebilirdim. Muazzam bir tat. Yedikçe yiyesi geliyor insanın. İtalyan restoranına uygun pizza, sos, makarna ve etleri de sipariş ettikten sonra yemek başladı. Şarap, bira ve Limoncello da masaya renk kattı. Çok güzel bir akşamdı. Tevfik abiye de teşekkür ederim. İlgisi ve sohbeti harikuladeydi.
Den Haag'ın merkezini fazla gezememiştim yazın. Bu kez akşam da olsa fırsatını buldum. Perşembe günleri dükkanlar biraz daha geç kapanıyor. Birçok ülkeden insan mevcut şehirde. Parlamentonun da bulunması sebebiyle Hollanda'nın en önemli şehirlerinden biri Lahey. Alışveriş merkezleri olmadan da gayet güzel bir şekilde istediğinizi alabildiğiniz yerler var. Çin Sokağı'nı da gördüm. Asya'dan oldukça fazla insan yaşıyor burada. Japon bahçesine de gitmek istedim ancak onun için baharın gelmesini beklemek gerekiyormuş.
Cuma günü bir kez daha Rotterdam'ın yolunu tuttuk. Bu kez Markthal, Küp Evler ve Kütüphane ile marina için. Dev bir bina içerisinde alışveriş yapabileceğiniz ve aynı zamanda vatandaşların da oturabildiği bir pazar. Dünyanın birçok ülkesine ait mutfaklardan lezzetler satılıyor. Türk tatları da mevcut. Rotterdam'da çok sayıda Türk'ün yaşadığını da hatırlatayım. En çok ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri olan Küp Evler'de gittik. İçeri girmek 2-3 euro gibi bir şey. Evlerin içinde her şey normal gibi duruyor. Çok fazla bir esprisi yok ama mimarisi insanı çekiyor. Marinada soğuk bir hava eşliğinde yürümek güzel ancak yazın tadı farklı olacaktır. De Bibliotheek adı verilen kütüphanenin tasarımı da çok çekici. Kuzenimin satranç oyuncusu oğlu Kayra da İranlı bir gençle satranç oynadı. 10 yaşında olmasına rağmen performansı izleyenler tarafından alkışlandı. Hırvat bir adam özellikle tebrik etti.
Hollanda'da ilk tren tecrübemi de döndüğüm gün yaşadım. Den Haag'dan Schiphol Havalimanı'na giden trene binmek için bir gün önce bilet aldım. 9.5 euro ödedim. Kalktıktan 28 dakika sonra alanda oluyorsunuz. Bizdeki Atatürk Havalimanı gibi bir üst kata çıkıyorsunuz. Trende seyahat çok iyiydi. Bir Türk çocuk da sağ olsun bana yardım etti durak konusunda. Uçağa binip İstanbul'un yolunu tuttum.
Artık yaz için yeni yerler keşfetmek ve gitmek gerekiyor. Şimdi iş zamanı.
Halama kuzenlerime, Atilla abime ve Hakan'a çok teşekkür ederim. Ağırladılar, ilgilendiler, haberlerim ve köşe yazım için dolu dolu bir içeriğin oluşmasında katkı sağladılar. 5 Mart da Yasemin'in doğum günü. 41 kez maşallah deyip yeni yaşını kutlayayım.
Son olarak temmuz ayında gittiğim dönemde yazın en sıcak yılın yaşandığı Hollanda'da geçen sene -15 dercenin görüldüğü tarihte de benim bulunduğum hafta 17-18 derecenin etkisini göstermesi ülke açısından pek hayra alamet değil galiba. Birkaç kez daha gidersem ülke kuruyacak :)
Görüşmek üzere.