Havalar soğudu ama ortam çok sıcak
Gerek ülkemizde, gerekse yakın çevremiz ve dünyadaki gelişmelere baktığımızda ortalık hayli gergin ve havalara inat gelişmeler çok sıcak.
Bir yanda ABD ve Tramp’ın sürekli gerginliği artıran, savaş kışkırtıcılığına varan söylem ve uygulamaları, diğer yanda Suriye üzerinden Rusya, İran ve Çin’in güç denemeleri.
Aynı anda Avrupa Birliği ülkeleri ve yakın zamanda AB den çıkan İngiltere’nin yeni paylaşım pazarlığında yer kapma kavga ve telaşları.
Tüm bu gelişmelerin ortasında, politika üretmekte zorlanan, ekonomik sıkıntılar ve iç siyasetteki açmazlar nedeniyle giderek yalnızlaşan bir Türkiye.
ABD nin uyguladığı ekonomik ambargolar, artan işsizlik ve enflasyon, gelir dağılımındaki dengesizlik, üretimde artış var gibi görünse de tıkanan sanayi, kepenk kapatan esnaf, faiz kıskacındaki kobiler, mazotunu alamayan, borcunu ödeyemeyen köylüler, diploması işe yaramayan gençler, yaz-boz tahtasına dönmüş eğitim sistemi……..
Tüm bu olumsuzların ortasında çaresiz hamleler yapan bir iktidar.
Daha doğrusu, giderek çevresine olan güvenini de yitirdiği için, tüm yetkileri kendi elinde toplayan bir Cumhurbaşkanı.
Üstelik de uluslararası ilişkilerde kimi zaman yaptığı olumlu işler de Şarbon hastalığı, anlamsız bir hibe uçak polemiği, CHP ile girdiği İş Bankası kavgasının arasında yok olup gidiyor.
Ülkenin daha çok birlik, beraberliğe ihtiyacı olduğu bir dönemde; muhalefetle daha sıcak ilişkiler kurulması için çaba göstermek, halkın var olan sorunlardan kaynaklı tepkilerini azaltmak için daha yakın diyaloglar dururken, toplumu daha çok geren, kutuplaştıran söylemlere yönelmek ne iktidara ne de Cumhurbaşkanına hiçbir yarar sağlamaz. Aksine yaklaşan yerel seçimler öncesi ortam daha da sıcak hale gelebilir.
Yaz sıcaklarından yeni kurtulduğumuz şu günlerde toplum olarak biraz serinlemeye, birbirimiz anlamaya, tahammül göstermeye öyle çok ihtiyacımız var ki!
Kaldı ki yaklaşık 5 ay sonra yerel seçimler var ve bir yandan siyasi partiler bu seçimlere hazırlanıyor, aday belirleme çalışmalarına başlıyorlar.
İttifak arayışları nedeniyle siyasi partiler arasında başlayan görüşmeleri fırsat bilerek ilişkilerin normalleşmesine yönelik adımların atılması gerekiyor.
Doğal olarak da bu konuda en büyük görev ve sorumluluk iktidar partisine, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a düşüyor.
Eğer muhalefet partilerini ve sivil toplumu yanına almaz, ülkemiz adına yaşamsal öneme sahip sorunların çözümünde destek istemezse, yerel seçimlerde göreceli bir başarı kazansa da iktidarın işi gerçekten çok zor.
Erdoğan ve AK Partinin tek şansı muhalefetin dağınıklığı ve politika üretmedeki kısırlığı. Ülke yönetiminde iktidar olmak yerine parti içi iktidar kavgalarıyla meşgul olan muhalefet, iktidara nefes aldırıyor.
Yoksa kendi içinde organize, demokrasiyi tüm kurum ve kurullarıyla işletebilen güçlü bir muhalefet olsa, iktidarın bu kadar pervasız davranması mümkün olamazdı.
Terörle mücadeleyi salt PKK ile savaş olarak kabul etmek yerine bütün olarak değerlendirip, örneğin Fetö’nün siyasi ayağını hala ortaya çıkaramamış bir iktidarın,hala MİT içerisindeki uzantıları bile temizleyememiş olması ne kadar anlaşılır bir durumdur.
Sıradan bir rahibi bahane ederek Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışan, bunda da bir ölçüde amacına ulaşan ABD nin yıkıcı politikalarıyla, AB nin iki yüzlü tavır ve uygulamaları, Suriye ve İran’ın duruma göre değişen ilişkileriyle tek başına mücadele etmenin ne kadar zor olduğunu artık görmek gerekiyor.
Aksi halde, Trump’ın yaptırımları karşısında yapılan Türk parasına dönüş gibi hamleler anlamsız kalır.
En son Putin le varılan çatışmasızlık bölgeleri oluşturulması konusundaki anlaşma, çok büyük yıkıma neden olacak saldırılar öncesi elbette önemli bir adım.
Ama ülkemiz ve bölgemiz, hatta dünya barışı için çok değerli bu adım ve anlaşmanın ayrıntılarıyla ilgili toplumun ve özellikle de muhalefet partilerinin bilgilendirilmesi gerekmez mi? Türkiye nin normalleşmesi için kuşkusuz bir değişim ve yenilenmeye ihtiyaç olduğu tartışmasız bir gerçek.
Ancak demokratik yollardan gerçekleştirilecek bir iktidar değişikliği olana kadar, Türkiye’nin normalleşmesi için siyasi diyalog ve toplumsal uzlaşı zorunlu hale gelmiştir.
İktidarın da muhalefetin de bu konuda olumlu adımlar atması, siyasi çekişme ve önyargıları bir kenara koyup, ülkenin geleceğini ilgilendiren önemli konularda işbirliği yapmaları gerekir.
Bu toplumu daha çok germeye, ortamı yaşanmaz hale getirmeye, ülkenin geleceğini tehlikeye atmaya hiç kimse ya da kurumun hakkı yoktur.