Söyleyecek sözü olmayan geçmişe saldırıyor
İçinde bulunduğumuz koşullarda; geleceğe ilişkin, umut dolu, iyimser şeyler söylemek isterdim.
Ancak bunun pek mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz.
Böylesi zamanlarda çözüm odaklı düşünmek, geleceği planlayabilmek için, dönüp kendimizi sorgulamak yerine, suçlu yaratma telaşı içine gireriz çoğumuz.
En çok da empati yapmayı beceremeyiz.
Kendimizi koyup dünyanın merkezine, her şey bizim etrafımızda dönüyor sanır, oturduğumuz yerden her şeyi yönetmeye çalışırız.
Bu da olmayınca kuşkusuz, işin kolayına kaçar, çevremizde suçlu arar, kafamızı sokarız kuma, neremiz dışarda kalmış farkında olmadan!
Bir siyasi partinin yılmaz neferidir, delegedir, yöneticidir ve hatta bir yerlere adaydır.
Mutlaka seçilmesi, seçilecek bir yerlere getirilmesi gerekir.
Değilse, birileri taraf tutmuştur, hata yapmıştır, liyakati dikkate almamıştır.
Oysa kendisi olsa, neler yapmazdı, nasıl da çok çalışır, neler başarırdı.
Tüm bu senaryolar öyle sanıyorum, hepinize çok bildik geliyordur.
Belediye başkanıdır, çok başarılıdır, çok seviliyordur ama kıskananları çoktur, ne kıymet kadir bilirler, ne de vefadan anlarlar.
Büyükşehir yasası olmasaydı, örgüt karşı durmasaydı, DSi doğru çalışsa, Karayolları yol ve trafik sorununu çözse, Çevre bakanlığı arıtmaları yapsa, bir de her fırsatta eleştiri yapan bazı aykırı gazeteciler, yazarlar olmasaydı, neler yapmazdı, neler!......
Genel Merkez olmasa, il örgütü, ilçe örgütleri daha başarılı olur, tüzük değişse, program yenilense parti içi demokrasi daha iyi çalışır, hak, hukuk, adalet içerisinde güle oynaya ne bayramlar kutlardık…..
Desem inanır mısınız?
Elbette inanmazsınız!
Siyasi partileri de, yerel yönetimleri de, kamuyu da yöneten biz insanlar, değil miyiz?
Bu kurumlar insanlarla var olur ve tüm sorunları sistem içinde yine insanlarla çözmek durumundayız.
Ama sorunu çözmek için kafa yormak, yaratıcı yol ve yöntemler üretmek yerine sorunun bir parçası olmaktan öteye gidemiyorsak, yapacağımız tek şey sorunları tasnif edip sıralamak olur.
Çünkü bizim hiç hatamız yoktur, sorunun kaynağı olan kurum ya da sisteme ilişkin eleştiriler yapıp, sistem içinde çözüm aramak yerine, en yakınımızdaki kişi ya da kurumları hedef alıp, yeni suç ve suçlular yaratır, kenara çekilir, seyrederiz.
Örneğin iktidarı eleştirmek yerine, iktidar mensuplarıyla kol kola gezenler; sözüm ona muhalefet adına, cumhuriyetin vazgeçilmezleri, devletin bekası uğruna, kimi zamanda sözüm ona parti disiplini diyerek liberallere, sosyalistlere, devrimcilere, en kolayı da “ yetmez ama evetçilere” çevirirler oklarını.
Sanki geçmişte geleneksel devlet aygıtı içerisinde, bürokraside, kamu ya da yerel yönetimlerde onlar söz sahibiydiler. Sanki 12 Martların, 12 Eylüllerin en çok mağdur ettiği bu kişiler vardı parti yönetimlerinde. Sanki onlar yönetti belediyeleri!
Ekmeleddin İhsanoğlu’nu onlar cumhurbaşkanı adayı yaptılar.
Parti içi iktidarı ele geçirmek için tüzüğe en antidemokratik kuralları koyan, vekil tezgahlarında aday pazarlayan, üniversitelerde ikna odaları kurup, “TBMM yeni anayasa yapamaz” deyip, çözümü demokrasi dışı güçlerde arayanlar, darbe çığırtkanlığı yapanlar onlardı sanki!
CHP nin en başarılı olduğu 1973 ve 1977 seçimlerinde koşulsuz CHP ye destek veren DİSK, TÖB-DER, TMMOB, KÖY-KOOP ve TBB gibi kuruluşların varlığını görmezden gelip, her şeyi kendinden menkul sayanlar; bugün de sıkıştıklarında başarısızlıklarının, becerisizliklerinin faturasını bu örgütlerde ölümüne mücadele veren insanlara çıkarmaya çalışıyorlar.
Parti üyesi ya da yöneticiliğini bir meslek gibi gören, her koşulda siyasetten nemalanmaya çalışan, yaşamın hiçbir alanında demokrasi, hak ve özgürlük mücadelesi içinde yer almayan siyaset bezirganları neyse de, kendisini devrimci, solcu, sosyal demokrat gibi görenlerin de böyle bir tavır içinde olmalarını anlamak mümkün değil.
Örgüt şovenizmi yapmadan, doğru bildiği politikalar ve uygulamalar için hiçbir çıkar beklentisi olmadan mücadele edenlere söz söyleyenlerin dönüp bir aynaya bakmaları gerekmez mi?
Siyaset bir yaşam biçimidir ve yalnızca siyasi partilerde yapılmaz.
Yalnızca seçim zamanları, kendisi ya da kendisi gibi birilerini bir yerlere taşımak için siyaset yapmak yerine barış, demokrasi ve özgürlük için yaşamın her alanında verilecek mücadelenin içerisinde yer alan insanların bağımsız tercihlerine söz söyleme kolaycılığından kurtulamayanlardan kurtulmanın zamanı gelmiştir artık.
Şimdi zaman, birbirimizi anlama, dinleme, tahammül etme zamanıdır.
Yaşanası bir dünya özlemi, özgür, demokratik bir Türkiye umuduyla, barış ve huzur dolu nice bayramlarınız olsun.