İnanmakla başlar her şey!
24Haziran seçimleri öncesinde yazdığım bu son değerlendirmede, seçim kampanya sürecindeki kimi izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
1977 Genel seçimlerinden bu yana ilk kez muhalefet partileri iktidar olunabileceğine inandılar ve stratejilerini bunun üzerine kurdular.
Uzun yıllardan sonra ilk kez bu seçimler sırasında muhalefet, gündemin kuyruğuna takılmak yerine kendisi gündem oluşturdu.
Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez böylesine ilkeli bir ittifak örneği sergileyen muhalefet partileri neredeyse sıfır hatayla bu güne geldiler.
İktidar partisinin ısrarla ve inatla hataya zorlayan politika ve manevralarına rağmen hem seçimlere kadar bu birlikteliği hatasız sürdürdüler, hem seçimler sonrası da bu ittifakın devam edebileceğinin işaretlerini verdiler.
Hepsinden önemlisi, eğer yaratıcı yöntemlerle, çok çalışarak, halka dokunan, toplumda karşılık bulan proje ve politikalar üretilebilirse; iktidar olunabileceğine inandılar, toplumu da buna inandırdılar.
İlk kez muhalefet kendi öz gücüne güvenerek yola çıktı, başka vesayet odaklarından yardım beklemedi, halkın iradesinin sandığa yansıyacağı inancını pekiştirdi.
Moral motivasyonu yükselen, demokrasi ve özgürlük özlemi çeken kitleler, iktidar alternatifi olunacağını da görünce tüm gücüyle muhalefete desteğini vermeye devam ediyor.
Muhalefet liderlerinin samimi yaklaşımları ve bu samimiyetlerini halka da inandırmaları sonunda ilk kez toplumsal muhalefet, bu seçimlerde başlayan millet ittifakının uzun vadede bir demokrasi bloğuna dönüşeceği umudunu da yeşertti.
Bu seçimlerin kilit partisi durumundaki HDP nin iktidar ve sistem değişikliği temelinde muhalefet ittifakına dolaylı da olsa destek vereceğini açıklaması, muhalefetin moralini yükseltirken, iktidar kanadında tedirginliğe ve Erdoğan’da ilk kez bir paniğe yol açtı.
Daha önceki seçimlerde gündemi tek başına belirleyen ve partisinin önüne geçen Erdoğan ilk kez bu kadar çok hata yapmaya, saha hakimiyetini ve polemik üstünlüğünü yitirmeye başladı.
Muhalefet liderlerinin bu konudaki özverili çalışmaları ve doğru hamlelerinin yanında HDP yönetiminin hendek olaylarıyla yitirdiği itibarını ve sempatisini yeniden kazanmasının ve ittifakla kurduğu sıcak ilişkilerin de rolü var kuşkusuz.
İktidar kanadından bakacak olursak; hiçbir dönemde inisiyatifi bu denli ellerinden kaçırmadıkları gibi, hiçbir yarışta böylesine savunma ağırlıklı oynamadılar.
Toplumda yeni bir heyecan yaratabilmek için elinde hiçbir argüman kalmayan iktidar, ortağı MHP ve Bahçeli’nin cılız çıkışlarından da bir fayda göremeyince görünen o ki yeni arayışlara girecek gibi.
Seçimlere az bir zaman kala, tüm stratejilerini HDP’nin baraj altında kalmasına ve bu sayede elde edeceği 70 civarında milletvekiline bağlayan AK Parti; adayları hapiste olmasına karşın HDP’nin başarıyla sürdürdüğü seçim kampanyasını ve barajı aşabileceğini gördükçe daha da hırçınlaşmakta, Cumhurbaşkanı adayları Erdoğan’ın kişisel karizmasının da artık işe yaramayacağını görüyor olmanın psikolojisiyle şaşkın durumdalar.
İktidar olmanın tüm avantajlarını sonuna kadar kullanan bir partinin bu seçimde kaybedecek çok şeyi var ama muhalefetin kaybedeceği demokrasi, hukuk, adalet kavramları seçim kampanyasında daha çok öne çıkıyor.
Terör, güvenlik beka sorunu gibi hassasiyetler üzerinden halkı etkilemeye ve son bir koz olarak Kandil operasyonunu başlatsa da, neredeyse dibe vuran ekonomi, gerginlik politikası, OHAL uygulamalarıyla toplumda yaratılan kaygı ve geleceğe ilişkin kuşkular Muhalefetin yükselişini durduramıyor.
İster sevin, ister sevmeyin, son dönemlerin en güçlü liderlerinden biri olan Erdoğan’ın en önemli özelliklerinden biride kriz yönetimiydi ve çoğu zaman krizi fırsata dönüştürmeyi başarmıştır.
İlk kez bu seçimler nedeniyle oluşan krizi yönetmekte zorlanan Erdoğan, kendisinden hiç beklenilmeyen hataları yapmakta, toplumu rahatsız edici söylemler ve inandırıcı olmayan projelerle kendi tabanını bile inandırmakta zorlanmakta.
İlk tur da seçilme gibi pek gerçekçi olmayacak bir hedef yerine Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci tura taşıma ve kim yüksek oy alırsa onun çevresinde birleşme stratejisini doğru uygulama becerisini gösteren muhalefet; bu moral üstünlüğüyle giriyor seçimlere.
Aritmetik hesaplara göre de Erdoğan’ın ilk turda seçilememesi demek, meclis çoğunluğunu da yitirmesi anlamına gelir ki; bu durum muhalefet adayının şansını daha da yükseltir.
An itibariyle, seçimlere 5 gün kala yaptığım bu değerlendirme, toplumda genel kabul görse de, Türkiye tarihinin en önemli, yaşamsal seçimini yapacak.
Bu arada Meral Akşener’in tutarlı dik duruşunu, Temel Karamollaoğlu’nun sakinliğini, Selahattin Demirtaş’ın kaybolmayan moral ve coşkusunu ve de Muharrem İnce’nin yüksek performansını da takdir etmeden geçemeyiz.
Kimin Cumhurbaşkanı seçileceğinden daha öte bir anlamı olan bu seçimlerde ülkesine karşı sorumluluk duyan her yurttaşın bu seçmen olarak görevini yapması, sandıklara sahip çıkması ve oluşacak iradeye saygı göstermesi gerekir. Demem o ki; inanmakla başlar her şey!......