Kıraathane projesi ve sebil geleneği
Osmanlı’dan bu yana ülkemizde bir sebil geleneği vardır. Yolda su ihtiyacı olanlar için çeşmeler, konaklama için hanlar, hamamlar, yoksulların karınlarını doyurmak için imarethaneler, aşevleri yapılırdı.
Bunları devlet de yapardı ama daha çok hayırseverler, gönüllüler tarafından yapılan hayratlar günümüze kadar devam etti.
Ancak buralara naçar kalmış insanlar gelir, ihtiyacı olmayanlar bu hayratlardan yararlanmazlardı, ihtiyaç sahipleri yararlansın diye.
Osmanlı da bile padişahlar değil, daha çok şehzadeler, valide sultanlar, vezirler ya da memleketin ileri gelenleri uğraşırdı bu hayır işleriyle.
Son günlerde bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından seçim kampanyalarında vaat edilen millet bahçeleri ve kıraathaneler projesini bunlardan ayırmak gerekiyor.
Milyonlarca işsizin, üniversiteye girememiş öğrencinin, mültecinin bulunduğu ülkemizde insanlara iş yerine kıraathane vaat ediyorsanız,” üstelikte çay-kahve parasız, yanında da kek vereceğiz” diyorsanız bu malumun ilanıdır.
“Biz size iş veremiyoruz, istihdam yaratamıyoruz ama siz de öyle ortalık yerde bulunup da vatandaşı rahatsız etmeyin, gelin kıraathanelerde oyalanın” demektir.
Ekonominin ve istihdam politikalarının iflasıdır, işsizi açlığa mahkum etmenin açık itirafıdır.
İlginçtir siyasi tarihimizin en deneyimli liderlerinden biri olan Erdoğan’ın toplumda böyle bir algı oluşacağını anlamaması, bilmemesi mümkün değilken; ısrarla ve inatla her gittiği yerde bu projeyi anlatması size de manidar gelmiyor mu?
Muhalefet adaylarının tüm konuşmalarında rüşvet, israf ve yolsuzluğa vurgu yaptığı bu süreçte acaba bu proje de kendi yandaşlarına bir kazanç kapısı aralamak için mi? diye sormadan edemiyor insan.
Sanat İstanbul isimli bir firmanın tam da Erdoğan’ın anlatmaya çalıştığı; tematik parkların da yer aldığı millet bahçesi türü bir projeyi fuarlarda teşhir ettiği, tanıtımını yaptığı biliniyor.
Düşünebiliyor musunuz; 81 ilde ve hatta daha sonraları tüm ilçelerde uygulanacak böyle bir projeden özel sektör neler kazanır.
Alın size müşteri garantili bir proje daha!
Görünen o ki, iktidar partisi ve Erdoğan ilk kez bu seçimlerde sıkıntılı ve tedirgin. Bu psikoloji içindeki kişi ve kurumların paniklemesi ve hata yapması çok doğaldır.
Erdoğan’ın son günlerdeki hırçınlığı ve muhalefet parti ve liderlerine yönelik saldırgan tavrının nedeni de bu olsa gerek.
Oysa yarışın koşullarını belirleyen de, hakemi tayin eden de kendisi iken şimdi en fazla rahat olması gereken Erdoğan, herkesten daha fazla rahatsız, her şeyden şikayetçi.
Öte yandan Cumhur ittifakı içerisinde bazı sorunların yaşandığı, MHP tabanının kimi politikalardan rahatsız olduğu söyleniyor.
Seçimlere az bir zaman kalmış iken Bahçeli’nin ısrarlı af talepleri, AK Parti milletvekillerine yönelik sert eleştirileri de bu rahatsızlıkları teyit eder gibi.
Muharrem İnce’nin umulanın çok ötesinde Kürt yurttaşlar tarafından ilgi görüp benimsenmesi, Saadet Parti lideri Temel Karamollaoğlu’nun üstün performansı, Meral Akşener’in kararlı tutum ve söylemleri anlaşılan o ki, Cumhurbaşkanını hayli tedirgin etmişe benziyor.
Millet ittifakındaki partilerin arasına nifak sokma denemeleri de sonuç vermediği gibi, İnce’nin kurultayda yaptığı, Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiri dozu yüksek konuşmalarını mitinglerde kullanması da pek etkili olmayınca umudunu sınır ötesi operasyonlar bağlamış gibi görünüyor.
Bir başka dikkat çeken konu da; eskiden tün bakanlar, hatta bakan yardımcıları, danışmanlar bile sahaya inerken, bu seçimlerde Erdoğan ve Binali Yıldırım dışında sahada kimseyi göremiyoruz.
Arada bir medyada kimi bakanların savunma amaçlı yaptıkları açıklamalar dışında kampanyanın da pek başarılı olduğu söylenemez.
Görünen o ki bu sefer Erdoğan’ın işi gerçekten zor.
O da bunun farkında ki, oldukça moralsiz.
Üstelik de bu durum konuşmalarına, mimiklerine, vücut diline de yansımış.
Dolayısıyla vatandaş; Erdoğan’ın o alışık olduğu, çoğu kesimin takdir ettiği performansını bu seçimlerde göremiyor.
Gerçi bu tür yarışlarda son ana kadar her an, her şey değişebilir.
AK Parti demeyeceğim ama Erdoğan nasıl bir hamle yapar bilinmez.
Eğer ”kazanmak için her yol mübah” anlayışına kapılıp, kural dışı uygulamalara yönelinmezse bıçak sırtı bir seçim yarışına tanık olacağız.
Umarız aklı selim ağır basar, toplumu huzursuz etmeyecek, demokratik bir yarış olur.
Dilerim ülkemiz en kısa zamanda normalleşme yolunda atılacak adımlarla, barış ortamına kavuşur, eşit yurttaşlık temelinde, yeni ve çağdaş bir anayasayla tüm toplumu kucaklayacak bir yönetime kavuşur.
Dilerim gençlerimiz kıraathanelerde çay- kek sohbeti yerine ya okulda, ya da işinde; ülkesine yararlı bir yurttaş olmanın hazzını ve gururunu yaşar.