Suriye’ye sivil bakış!
Bir aydır devam eden Afrin Harekatı ya da diğer adıyla Zeytindalı Operasyonu bir anlamda ülkeler açısından bir turnusol kağıdına dönüştü.
Suriye’ye giden, bu savaşa bulaşan her ülkenin gerçek yüzü ortaya çıkıyor.
Ülkeler kadar, Orta doğudaki bu gelişmeleri takip eden insanların da bilinçaltı açığa çıkıyor.
Bir dönem NATO’ya, ABD emperyalizmine karşı olan, bu uğurda mücadele eden devrimcilerin son aşamada ABD ile aynı safa düşmeleri kadar, bir yanıyla Esad hayranlığı da anlaşılır gibi değil.
Daha düne kadar Kürtleri vatandaş olarak bile kabul etmeyen, kimlik kartı vermeyen Baas kuklası Esad’a Kürt örgütlerinin sempatisini, yakınlığını nasıl izah edebiliriz?
Rusya’nın izni olmadan evinin kapısına bile çıkamayan Esad’ın şimdi Rusya’ya rağmen Afrin’e girmek istemesi ne kadar inandırıcı olur?
Öte yandan Afrin bölgesinde yapılan beton tünellerin Suriye de bulunan bir Fransız firması tarafından gerçekleştirildiği iddiası var.
İngilizlerin el altından Türkiye’nin başarısız olması için girişimlerde bulunduğu söyleniyor.
İran, Rusya ile birlikte Suriye olayında Türkiye’nin müttefiki görünse de, ülke çıkarları söz konusu olduğunda anında Türkiye’ye sırtını dönebileceği endişeleri yaygın.
Bir dönem Esad’la olan samimiyet derecesinde Erdoğan’la yakınlaşan Putin’in söz konusu Suriye olduğunda tercihinin ne olacağı herkesin malumu. BM derseniz, her zamanki gibi işine gelmediği anda kör ve sağır olabiliyor.
NATO; bir kez daha varlık nedeninin ortadan kalktığını kanıtlarcasına dilsiz şeytanı oynuyor. İsrail kendine yeni destekler aradığı gibi, bir yandan da masanın bir köşesine sızmaya çalışıyor.
Böylesine bilinmezler dünyasında nasıl bir savaştır, ya da savaş mıdır, anlamak mümkün olamıyor.
Ülkeler, özellikle de emperyal güçler; bir yandan yeniden çizilmeye çalışılan Orta doğu haritasında yer almaya çalışırlarken, bir yandan da yeni silahlarını bu coğrafyada deneme imkanı buldular. Bu arada Türkiye’de savunma sanayinde yaptığı yenilik ve gelişmelerle, darbe girişimleriyle hayli yıpranan ordusunu yeniden sınama ve dizayn etme olanağına kavuştu.
Bütün bu olaylar süre dursun, sıradan vatandaşlar olarak bizler olayları değerlendirmede, akıl yürütmede ve buradan sağlıklı bir sonuç çıkarma konusunda çaresiz kalıyoruz.
Çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değil.
Kim dost, kim düşman bilemiyoruz.
Tek bildiğimiz gerçek, savaşların biran önce sona ermesi ve halkların kendi coğrafyalarında özgürce, barış içinde bir arada yaşayabilmeleri.
Demokrasi getireceğiz yalanıyla enerji kaynaklarını ele geçirmeye çalışan ABD’ye de, Orta doğu üzerinde güç alanlarını artırmaya çalışan Putin yönetimine de, geçmişte birlikte devrim yapacağız yalanıyla devrimcileri, özellikle de TUDEH üyelerini yok eden İran yönetimine de güvenilemeyeceğini bir kez daha deneyerek gördük.
Alışık olduğu üzere hala kendi egemenlik alanında sivil insanlar üzerine bombalar yağdıran Şam yönetiminin ne denli güvensiz ve bir o kadar acımasız olduğunu zaten biliyoruz.
Öte yanda Suriye’nin bu tavrını görmezden gelip, Türkiye ile işbirliğini sürdürmeye çalışan Rusya’nın da ancak ABD tehdidi olduğu sürece bu ilişkiyi sürdüreceğini biliyoruz.
Geçmişte Barzani ve Salih Müslim yakınlaşmasında olduğu gibi yarın Özgür Suriye Ordusu içerisindeki gruplardan hangisinin bizi arkamızdan hançerlemeyeceğinin de garantisi olmadığını biliyoruz. Böylesine çok denklemli ve karmaşık bir savaş ortamından en az kayıpla çıkabilmenin hesaplarını yapan Türkiye’nin işi gerçekten kolay değil. Bugün itibariyle halkın büyük çoğunluğunun desteğini arkasına almış olsa da, süre uzadıkça, eğer kayıp sayısı da artarsa, ülke içinde de huzursuzluklar olabilme ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir.
Ülke çıkarları açısından, sınır ötesinden gelebilecek tehlikelere karşı tedbir alma hakkını yerine getiren Türkiye, her fırsatta da “başka ülkelerin topraklarında gözü olmadığını” defalarca, üstelik en yetkili ağızlardan dile getirdi.
Gelinen bu noktada tüm yurttaşlar gibi ben de, bölgeye en kısa zamanda barış gelmesini, tarihi ve kültürel bağları olan Türk- Kürt-Arap halklarını bu coğrafyada barış içerisinde birlikte yaşamasını istiyorum.
Kaldı ki, ülkeler düzeyinde” ebedi dost, ezel, düşman” kavramlarının anlamsız hale geldiği günümüzde bizim Suriye’de yaşayan halklarla kadim dostluğumuz var.
Bu dostluğu ve birlikteliği bozarak Ortadoğuda egemenlik alanları kurmaya çalışan emperyalist güçlere karşı içerde de birlik olmak, barışı savunmak zorundayız.