Adana Doğumevi’nde neler oluyor?
Bir televizyon kanalının kadın programında gündeme getirilen ve yaklaşık iki aydır gündemden düşmeyen Adana Meydan Doğumevi’nde geçmişte yaşanmış kirli oyunlar; görsel medyada bu kadar ilgi çekmişken, ilginçtir ne ulusal ne de Adana yerel basınında hiç yer almıyor.
Bir Adanalı olarak dikkatimi ve ilgimi çeken bu konuyla ilgili bu suskunluğun nedenini araştırmaya çalıştım. Acaba bir yayın yasağı ya da belli güç odaklarından baskı veya engelleme mi var diye? Ancak bu konuda da engel bir durum yokken bu suskunluk, bu umursamazlık niye? Doğrusu anlayamadım.
Öte yandan kadına yönelik şiddet, taciz ve çocuk istismarlarına karşı oldukça duyarlı kadın örgütlerinden de hiç ses çıkmaması bana gerçekten çok anlamlı geldi.
Adana yerel basını, bir anlamda yerel siyasete kilitlenmiş olabilir. Öyle bile olsa hergün çarşaf çarşaf cinayet haberlerini yayınlayan yerel basının bu konuyla ilgili hiç yazmaması pek anlaşılır gibi değil.
Kaldı ki ortada çok önemli ve dehşet verici iddialar var.
Adana kamuoyunun yakından tanıdığı bir dolu doktorun, sağlık görevlisinin adı geçiyor. Hastane yönetimiyle ilgili çok sarsıcı suçlamalar, o dönemde görev yapan yerel yönetimler hakkında kuşku veren olaylar var.
Özellikle de 1984-90 yılları arasında o sağlık kurumunda doğum yapan kadınların öldü diye verilmeyen çocuklarının bir şebeke tarafından başkalarına satıldığı, bebek ticareti yapıldığı iddiaları var.
Daha da vahim olanı, hastane yakınında bulunan çöp bidonlarında bebek cesetlerinin bulunduğu, hastanede görevli olmayan kişilerin bu kirli işlere aracılık yaptığı söyleniyor.
O kadar ismi açıklanan, suçlamalara hedef olan kişilerden hiç birinin çıkıp açıklama yapmaması da işi daha karmaşık hale getiriyor.
Öyle sanıyorum tüm bu iddialar savcılık tarafından suç duyurusu olarak ele alınıp gerekli soruşturma yapılıyordur.
Bu arada Adana Tabip Odasının da bu olayı yok sayarak, meslek dayanışması adına muhtemel suçluları koruyor görüntüsü vermesini de doğrusu yadırgadım.
Sonuçta ortada ailesini arayan çocuk değil, artık 30 lu yaşları aşmış insanlar var. Diğer taraftan uzun yıllardır eline ne doğum, ne de ölüm belgesi bile verilmemiş çocuk hasretiyle yanıp tutuşan kadınların dinmeyen gözyaşları.
Yaşananlar gösteriyor ki, o yıllarda hastaneyle ilgili görev ihmali, kasıt ve usulsüzlüğün de ötesinde bebek ticaretine kadar varan ağır suçlamalar, iddialar var. Bu iddialara yanıt bulunmaz, gerekli soruşturma yapılmazsa, o dönemlerde görev yapmış tüm insanlar zan altında kalacaklardır.
Bu işin hukuksal yanı bir tarafa, bu vebalin altında kalmak bile o dönem görev yapanlar için onur kırıcı bir durum olacaktır.
Hem bu kamu görevlilerine, hem de çocuğunu arayan analara, ailesini öğrenmeye çalışan insanlara bu haksızlığı yapmaya kimsenin hakkı olmadığı gibi, bir hukuk devletinde suçluların bulunup yargılanmasından daha doğal ne olabilir ki?
Düşünebiliyor musunuz; bir kamu hastanesinin belli yıllara ait evrakları sel baskını olduğu bahanesiyle kayıp, o yıllarda böyle bir afet yaşanıp yaşanmadığını açıklaması gerekenler suskun.
Daha da acısı, çocukları öldü diye ellerinden alınan kadınların büyük bölümü doğu ve güneydoğudan gelen mevsimlik işçilerin eşleri ve çoğunluğunun okuma yazması olmadığı gibi bazıları Türkçe de konuşamıyor.
İlginç bir benzerlik de tüm kadınların normal doğum yapması mümkünken, sezaryana alınıp, günlerce kendilerine gelmelerine engel olunuyor ve ailesi anneyi kurtarmakla meşgul iken bebeğin ölüm senaryosu hazırlanıyor ve aileye bile haber vermeden sözüm ona belediye tarafından kimsesizler mezarlığına defnediliyor.
Ortada ne doğum, ne ölüm, ne defin belgesi yok.
O dönem görev yapan masum kamu görevlilerinin de vebal altında kalmaması, aklanması için bu karanlık olayların mutlaka en kısa zamanda açığa çıkarılması, suçluların yargılanıp, cezalandırılması gerekmektedir.
Üstelik de en kısa zamanda bu durum aydınlatılmalı, yeni mağduriyetler, aile sorunları, beklentiler oluşmadan, hem mağdurların, hem kamuoyunun vicdanı rahatlatılmalıdır.
Hem mevcut yetkilileri göreve davet ediyorum, hem de bu olaylarla ilgili bilgisi olan herkesi de, oluşabilecek tüm mağduriyetler ve hepimizin içini sızlatan bu ayıbın ortadan kaldırılması adına bildiklerini açıklamaya çağırıyorum.
Bir diğer çağrım da Adana yerel basınına ve siyasetçilere.
İnanın, bu konu, Adana’ya kimim belediye başkanı olacağından çok daha önemlidir.
Adana, bu ayıptan kurtulmalıdır.