Denk bütçeden günümüze Türkiye’nin ekonomi hafızası (2)
3 Kasım 2002 seçimlerinden önce 1,68 TL olan Amerikan doları, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir hızla yükselerek 12 Ağustos 2018’de %322 artışla 7,09 TL’ye ulaşır. Alman markının yerine benimsenen Avrupa para birimi Euro da dolara paralel olarak 8 TL sınırını aşar… Piyasalar yangın yerine döner, fiyatlar baş döndürücü bir hızla yükselir. Olan yine vatandaşa olmuştur.
Cumhurbaşkanı’nın “elinizdeki dövizlerinizi bozdurun, kira sözleşmelerinizi döviz cinsinden değil TL cinsinden yapın” çağrısı ve hatta bununla ilgili bir de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkartılması işe yaramaz. Dolar ilerleyen aylarda ancak 6 TL’ nin altına düşebilmiştir. Türk halkı doların 6 TL olduğu günleri mumla arayacağını bilememekte, “Yaparsa AKP yapar” zihniyetinin peşinden gitmeye ısrarla devam etmektedir.
2019 yılına gelindiğinde AKP’nin 17 yıllık ekonomi uygulamaları da Türkiye’yi düze çıkartmaya yetmemiştir. İnşaat sektörüne dayalı ekonomide paralar âdeta betona gömülmüş, iktidara yakın birkaç müteahhit zengin edilmiştir. Dış borç inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. IMF’ye olan borç ödenmiş ve bir daha kapısı çalınmamıştır ancak bu dönemde IMF’nin yerini uluslararası finans kuruluşları, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle, “Londra’daki bir avuç tefeci” almıştır.
2019 Ocak ayında yıllık enflasyon yüzde 20,35 olur. Gıda fiyatlarında yüksek oranda artışlar meydana gelir. Çarliston biber yüzde 87,87 fiyat artışı ile şampiyonluğu kimseye bırakmamaktadır. Çarlistonun ardından patlıcan, ıspanak, sivri biber ve domates gelmektedir. Devlet çareyi “tanzim satış mağazaları” açmakta bulur. Cumhurbaşkanı, 5 Şubat 2019 tarihli TBMM grup toplantısında gıda fiyat enflasyonu ile mücadele kapsamında belediyeler aracılığıyla tanzim satış yerleri açılacağını duyurur.
Vatandaş ucuz ürün alabilmek için tanzim çadırlarının önünde kuyruğa girer. Ancak küçük bir sorun vardır; 2-3 kilonun altında ürün alınamayacaktır. 70’li yılların tüp-gaz ve yağ kuyruklarını diline dolayan AKP iktidarında vatandaş, Cumhuriyet tarihinde ilk kez patates-soğan-domates-patlıcan kuyruğuna girmiştir. Büyük marketler de vatandaşı tanzim çadırlarına kaptırmamak için tanzim reyonları oluşturur. Uygulama aynıdır; ürünler kısıtlı miktarda ve zararına satılmaktadır. Ancak iktidar da suçluyu bulmuştur; stokçular… Ve patates-soğan depoları basılır. Bu arada domatesin kilosunun iktidar baskısıyla 6 liranın altında tutulduğunu da kısa bir not olarak verelim.
Tanzim satış çadırları 31 Mart 2019 yerel seçimlerin ardından bir daha kurulmaz; 13 Büyük Şehir Belediyesi CHP’ ye geçmiştir…
2019 yılının sonlarında dünyada görülmeye başlayan Covid-19 salgını 2020 Mart ayında Türkiye’ye de gelir. Tedbirler kapsamında kapanan iş yerleri, işten çıkartmalar derken salgın, Türkiye’yi ekonomik açıdan en zayıf olduğu bir dönemde yakalamıştır.
2021 yılının Aralık ayı geldiğinde dananın kuyruğu kopar; Merkez Bankası Başkanı görevden alınır ve politika faizi indirilir; gece yarısı 1 ABD doları Türk lirası karşısında ani bir yükselişle 18 lirayı görür; ardından da 13 liraya kadar geriler. Durum böyle olsa da Türk Lirası’nın dolar karşısında 19 yılda tam yüzde 971 değer kaybetmesi inkâr edilemez bir gerçektir.
Doların 18 TL’ yi görmesiyle ortalık fena karışmıştır. Birileri bir gecede voliyi vurmuştur ama kimler olduğu bilinmemektedir. Türk lirasının hızla değer kaybetmesi karşısında ithalata dayalı ekonomik sistem altüst olur. Birbiri ardına zam yağmuru başlar. AKP’nin bakanları ekranlarda doları 13 liraya düşürmelerini büyük bir “başarı” olarak anlatmaktadırlar. Sonraki günlerde dolar, azar azar yani çaktırmadan yükselerek 14 lirayı geçer. Bu arada Rusya-Ukrayna savaşı patlak verir.
AKP’nin “üretmeden tüket esasına dayalı” ekonomik sistemi tamamen iflas eder. Buğdayını bile Ukrayna ve Rusya’dan alan Türkiye âdeta şapa oturmuştur. “Piyasalar yangın yeri” deyimi hafif kalır; piyasalar âdeta cehenneme dönmüştür. Fiyatlar durdurulamamakta, iktidar yine suçlu aramaktadır ve suçlular bulunur; beş büyük market ve stokçular… Marketlere cezalar yağar, üzerlerine müfettişler gönderilir.
2021 krizinde zam şampiyonu ayçiçeği yağı olur. Dövizin fırlamasından önce 5 Lt’si 30-35 TL civarında seyreden ayçiçeği yağının fiyatı 300 TL’ye dayanır. Piyasada yağ kıtlığı başlar. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yağ yüklü gemilerin gelmesi gecikir. İktidar, Tarım Kredi Kooperatif Marketleri’ni devreye sokar. Ardı ardına açılmaya başlayan Tarım Kredi marketlerinde de fiyatlar, market fiyatlarını aratmamaktadır. Geçmişte 6 lira olan domates fiyatına itiraz eden vatandaş, 25-35 liradan satılan domatesi taneyle bile alamayacak duruma gelir. Bu arada enflasyon da boş durmaz; TÜİK’e göre yüzde 61, ENAG’a göre de yüzde 123’e doğru yelken açar.
Türkiye, 2002’de bıraktığı yerden devam etmektedir.
Ancak iktidar mensuplarının bahaneleri hazırdır; salgın ve savaş…
Ekranlarda boy gösteren AKP’li siyasiler, “piyasalardaki yükselişin nedeni biz değiliz“ şeklinde açıklamalarında bulunurlar. Çöplerden yiyecek toplayan insanların sık sık basında yer almasını görmezden gelen Tarım Bakanı, “Türkiye’de aç açıkta kimse yok, tarım doyuruyor herkesi” demektedir. Hazine ve Maliye Bakanı ise “Gözlerime bakar mısınız? Ne görüyorsunuz? Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır!” diyerek bir taraftan cambaza baktırmakta, diğer taraftan da “Kur, stabil (durağan, sabit) hale geldi, kontrolümüz altında. Tam bu ülkenin beklediği, öngörülebilir bir durumda mıyız, durumdayız elhamdülillah. Çözüldü mü bu iş, çözüldü.” diyerek, dolar kurunu 14 TL’ de tutmayı büyük bir başarı (!) olarak sunmaktadır. “Türk Lirasına güvenin, döviz kredisi, dövizle işlem yapmaktan vazgeçin.” uyarısında da bulunan Bakan, iktidarlarının imzaladığı, yolcu ve hasta taahhütlü döviz sözleşmelerini unutmuş görünmektedir.
Cumhurbaşkanı ise, “enflasyonun üstesinden geleceklerinin, fiyatlardaki yükselişin belini kıracaklarının” vaadinde bulunmaktadır. Görünen o ki sayın Cumhurbaşkanı, pahalılığa çözüm bulunana kadar zaten vatandaşın belinin kırıldığının farkında değildir. Bu durum, Dolmabahçe Sarayı’nda, sanatçılara (!) verdiği zengin iftar sofrasından da anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak; Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk halkının kucağına bıraktığı bağımsız ülke, borç bağımlısı bir ülke haline getirilmiş, ekonomik millî değerleri yok edilmiş, dolu kasası boşaltılmıştır. Türkiye’nin acil olarak Cumhuriyet’in kurucu değerlerine çağın ışığında geri dönmesi ve Atatürk’ün bıraktığı yerden bir kez daha kurtuluş mücadelesi vermesi gerekmektedir.
Bu kez karşısındaki düşman, “ekonomik bağımsızlık tehdidi” dir ve Büyük Önder bu duruma; “Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi zaferler ile taçlandırılamazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.” sözleriyle dikkat çekmiştir.
Sözün özü; Sözün özü; bu ülkenin asıl sahibi biziz yani Türk milleti… Kurtuluş Savaşı’mızı taçlandırmak bizim elimizdedir.
Çalışan bunun için çalışsın.