İçsel dünyamıza iz süren, tüm zamanların en iyi yönetmeni: Andrey Tarkovskiy
Andrey Tarkovski, Stalker (İz Sürücü) filmini Arkadi ve Boris Strugatski kardeşlerin Uzayda Piknik adlı esrinden uyarlamıştır.1979 yapımı Stalker filmi, bilim, inanç ve arzu çatışmasına insanların özgür iradelerinde ki çelişkileri de içinde barındıran bir kompozisyonu konu alır.
Stalker'ı iki kez baştan çekti
“Koca bir evreni içinde taşıyan insan, işte benim tek odağımdır.” sözünün sahibi Andrei Tarkovsky, Stalker için yönetmen koltuğuna geçti ve bizlere her karesi tablo eseri olan bir hazine bıraktı. Andrey Tarkovski kısaca anatmak gerekirse, Sovyet-Rus film yönetmeni, senarist ve film kuramcısıdır. Tüm zamanların en büyük ve en etkili film yönetmenlerinden biri olarak kabul edilir. Öte yandan Arkadi ve Boris Strugatski kardeşler entelektüel açıdan nefes kesicisi, eğlenceli, cesur ve eleştirel kitaplarıyla “Sovyetler döneminin en büyük bilimkurgu yazarları” sıfatını hak eden iki kardeştir. Uzayda Piknik ise yazarların en ünlü ve ilham verici romanı. Arkadi ve Boris Strugatski ve Andrey Tarkovski ile dönemin en önemli isimlerini buluşturan kült yapım dünya sahnesinde unutulmaz bir yapıma imza attı. Tarkovski öyle bir yönetmen ki Stalker'ı iki kez baştan çekti. Onun bu akıl almaz sabrı mükemmeli yakalamanın yanı sıra rüya ile gerçeklik arasında felsefi bir köprüyü olabildiğince yansıtabilmekten kaynaklanıyordu.
Uzayda Piknik eserine göre uzaylılar dünyanın beş bölgesini ziyaret etmiş ve giderken geriye “atıklarını” bırakmışlardır. Bu atıklar, tüm dünyada bir gizem aynı zamanda kaos yaratır ve bilim çevresi tarafından mercek altına alınır. Uzay atıklarının olduğu yerler eserde “bölge” olarak geçmektedir. Bölge olan yerler ise karantina altına alınır ve bu bölgeler bulundukları şehirleri sosyal ve ekonomik açıdan etkilemeye başlamaktadır.
Redrick Schuhart, bölgeden uzaylı atıklarını kaçıran ve satan bir “stalker” yani bir iz sürücüdür. Hayatını yasak “bölge” tarafından şekillendirilen Red ve bilim insanı arkadaşı Kiril’in bir “zamazingo” elde etmek amacıyla buraya yaptıkları yolculuk ise beklenmedik olaylara sebep olur… Tarkovski’nin Stalker (İz Sürücü) ismiyle beyaz perdeye aktardığı felsefi hikâye de işte burada başlar.
Uzaylıların dünyaya yaptığı bu ziyaret bir piknikten mi ibarettir? Yoksa arkasında insan aklının alamayacağı bir bilmece mi yatmaktadır?
Tarkovsky, sinemanın da içinde bulunduğu sanatın asıl görevinin katarsis olduğunu söyler.(katarsis: bireyin, ruhunu kötülüklerden arındırması)
Stalker'da “Bölge” adı verilen, meteor düşmesi ile oluşmuş ve ilizyonsal bir gerçeklik akışına sahip olan bir yerdir. (Uzayda Pinik'ten biraz daha farklı.) Bölgenin girişlerini totaliter sert bir rejim elinde bulundurur ve girmeye çalışanlar ölümle cezalandırılır. Elbette ki bunun bir çok sebebi vardır.
Tüm arzularının gerçekleştiği bir oda
Girenlerin tüm arzularının gerçekleştiği bir odaya sahip olan Bölgeye daha önce gidenlerden “iz sürücü” hariç geri dönebilen olmamıştır. Öyle olacak ki bu kadar gizemli olması ve yasak bölge olarak var olması bununla ilişkilidir. İz sürücü buraya yolculuk yapabilme kabiliyetine sahip olsa da söz konusu odada dilekte bulunmamaktadır. Bunun nedenini ise filmde şöyle aktarılmaktadır; “Bilincim dünyayı kendine çekebilmek için vejetaryen olmak istiyor, bilinçaltım ise bir parça et için çıldırıyor; neyi istediğimi nasıl bilebilirim”. Bölge'nin içinde arzuların gerçekleştiği odaya yolculuk, kimi zaman metaforik, soyut bir dille, kimi zamansa doğrudan bir anlatımla; sert sorular sorarak izleyiciye aktarılır.
Film temel olarak arzularının gerçekleşmesini isteyen iki kişi ve bir rehberi konu alır. Gerçeği sözcüklerin yardımı ile arayan yazar, deneylerin yardımı ile arayan bilim adamı ve onlara rehberlik eden iz sürücünün yolculuğunu aktarır.
İz sürücü olmak istek ve fedakârlık gerektirir
Bilim adamı başlangıçta kendinden ve bilimden emindir; yazar, gerçekliğin ona yaklaştıkça değiştiğini söyler; iz sürücü ise gerçekliğe sezgi ve duyular ile ulaşılabileceğine inanmaktadır, insanları da sırf bu gerçekle kendilerinin yüzleşmeleri için oraya götürür. İz sürücü aslında filmin en başından beri arzusuna kavuşmuş kişidir. İz sürücü olmak istek ve fedakârlık gerektirir. İz sürücü'nün dileği yolculuğun kendisidir, insanları hakikate ulaştırmak, onlara her şeyin gerçekleşebileceği bir üst-yaşam olduğunu ispatlamaktır.
İnsanı insan yapan şey sınırlı zaman içerisinde arzularının peşinden koşmasıdır
Aslında bu film insanlarn aklında şöyle bir soru canlanmasına sebep oluyor, bölgeye giden insanların geri döndüklerine ve arzularının gerçekleştiğine dair tek bir kanıt bile yokken neden insanlar oraya gitmek ister? Bölge'ye gitmek istenmesi yasak olduğu için mi cazip hale geliyor? Yazar ve bilim adamı da bölgeye girmiş olmalarına rağmen odaya girmemişlerdir. Onlara göre tüm hayallerin, arzuların gerçekleştiği bir yaşam, nefes almaya değer bir yaşam değildir. İnsanı insan yapan şey sınırlı zaman içerisinde bu arzularının peşinden koşmasıdır.
Torkovsky tüm dünya insanları için iletmek istediği mesajı iz sürücünün ağzından şöyle anlatır; “Onların bütün planlarının gerçekleşmesini sağla. Onların umut etmelerini sağla ve onların kendi tutkularına gülmelerini sağla. Onların tutku diye adlandırdıkları şey duygusal enerji değil dış dünya ile aralarındaki çatışmadır. En önemlisi kendilerine inanmalarını sağla. Onların çocuklar gibi çaresiz kalmalarına izin ver çünkü zayıflık harika bir şeydir ve güç hiçbir şey değildir. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir. Öldüğü zamansa katı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken körpe ve yumuşaktır ama kuru ve sert hale geldiğinde ölüp gider. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık varoluşun tazeliğinin ifadeleridir. Kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz.”
“..Bir adam ancak acı çektiği için, şüpheleri olduğu için yazar. Sürekli olarak, kendine ve başkalarına, aslında bir değeri olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Peki ya bir dahi olduğumu kesin olarak biliyorsam? O zaman neden yazayım ki?
Neyi kanıtlamak için? Şunu söyleyebilirim ki varoluş sebebimiz.. Her neyse, sahip olduğunuz bütün bu teknoloji, hepsi, bütün o maden ocakları, değirmenler, ve onlar, ve bunlar, ve şunlar.. sadece daha az çalışıp daha çok yemek için tasarlanmış. Protez kol ve bacaklar. Ve insanlık sanat eserleri üretmek için yaratılmıştır. Diğer insan davranışlarının aksine, bunun içinde bencillik mevcut değildir. Muhteşem illüzyonlar! Mutlak gerçeğin görüntüleri!”
Tarkovsky, Stalker filminde izleyiciyi 3 ana karakter ile buluşturmaktadır. Her bir karakter yönetmenin bize irfana (adalet), pozitivizme ve nihilizme (hiçlik) ait anlayışları aktarmasını sağlamaktadır.
İz sürücü (Stalker): Taşralı, üstün olmayan yanıyla aslında sezgi, anlayış ve irfanı temsil eder.
Profesör: Yaşadığı dönemde de akademi insanı. Pozitivizmi, bilimin varlığın kaynağı olarak görmekte. Her şeyin temelini bilime dayıyor. Bomba, bir çözüm mü? Madem istekleri yerine getiren bir Oda var, Oda’ya giden kötü niyetli biri olma ihtimaline karşı, dilekleri kabul edecek Oda’yı -yeteneği oraya koyan varken- yok ettiğinde kötü niyetleri kabul olmayacakmış gibi düşünür. Ona göre kötü insanın eline geçmesin yeter ki. Profesör inançsızlığı da temsil etmektedir.
Yazar: Nihilizm (hiççilik) anlayışını temsil eder. Kendine imanı söz konusudur. Yol boyu yolculuğa, bölgeye, mecraya üstten bakmaya ve küçümsemeye çalışır. “Siz anlamazsınız öyle bir yer değil, insan niye var ki, biz hiç içinde sorgulamadayız.” gibi ifadelerde bulunur. Bireycilik, yani insan, hakkı -tanrıyı- hayatın dışına ittiği zaman, insanlığın tecrübesinin dışına, gökyüzüne veya kiliseye itilen bir algının olduğu yerde kendine tapmaya başlar. İnsan iradesine önem veren yaklaşım insanı tanrılaştıran bir yaklaşımdır.
Hümanizm: İnsanı anlamasında inancı saf dışı bırakmak için ortaya çıkmıştır. Kulluğu bertaraf etmişsen, insancıl olmak meseleyken temelinde inanç yaratıcı demek. Yaratıcı insanın kendisi demek. Yazar, bu fikirleri temsil eder.
Kum: Engebeli ve yol alınması gereken yer gibi görünür. Kum tepelikler halinde yansıtılır. Bir şekilde yol almak zorunda olunan bir yerdir ve o yolun kendisi de senin kendinde ki esas mesele olmuş olabilir.
Filmdeki önemli ifadelerden bahsedecek olursak;
Tarkovski’nin en başta uzun planlar, ağır kamera hareketleri, az diyalog büyük oranda sorgulama ile görüntüye, metafora, gösterge bilimine/imgeye çok fazla mekan açan bir film dilini kullandığı söz konusu. Burada sözler yerine adeta görseller konuşmaktadır. İzleyenleri merakta bırakan da budur.
‘Bölge’de renkli sahneler karşımıza çıkar
Stalker’da genellikle koyu tonun ve kontrastın ağır olduğu ışık/renk, siyah, kahverengi mat tonlu ortamlar ile başlar. ‘Bölge’de ise aksine renkli sahneler karşımıza çıkar. Hayatımızı ifade eden yere koyduğu anlamlar aslında renklendirilmiştir. Sanki Bölge (aslında hayallerimiz, ulaşmak istediğimiz arzulara giden yollar...) dışında ki her şey karanlık ve manasızdır. Yönetmen burada çekim tekniği ve ışıktan faydalanarak dehasını ortaya koymaktadır. Günümüz teknolojisinin filmde olmadığı sanılır ilk izlenimde ancak renkli sahnelere geçildiğinde mistik bir duyguyla hareket edildiği gözlemlenmektedir. Bölge dışındaki yer karanlık, monoton karamsar, zor yaşanılan, birbirleriyle zor anlaştıkları -bar sahnelerinde hiç diyalog yoktu- iletişim yöntemi ve süreçlerinde sıkıntı olan bir yerden geçişi görüyoruz. Müzik ve sesler ise döneminin en iyi ve tınılarıyla insanı sürükleyen dinginleştiren ve ruhani bir yolculukta hissi veren şekilde tasarlanmıştır. Özellikle Edward Artemiev imzalı tema müziği sanat alanında filmi bütünleştirir. Tarkovsky 3 çalgı da muhteşem bir dengede ve donmuş bir uzayda izlenimi vermeyi hedefledi ve ortaya şöyle bir üçlü çıktı; tanpura denge, flüt batı, tar doğu. Sonuç olarak Bölge'nin müziği tam olması gerektiği gibi filmde yerini aldı.
Birazda filmden çıkıp gerçekleri konuşacak olursak...
En çok istediğimiz şey nedir? Eşik nedir? Hayatınızın eşiği nedir? Görebilir miyiz? Nesne midir, yoksa arzu mu? En çok istediğimiz şey aslında istemediğimizse...Dilediğimizi dilemekte özgür müyüz?
Tüm değer yargılara sahipsek, dileğimizin sonucu neler doğurur, kimler mutlu olur. Dileğimiz gerçekleştiğinde gerçekten mutlu olacak mıyız?
Bir çok soruyu içsel olarak sormamızı ve kendimizi sorgulamamızı sağlıyor Andrey Tarkovskiy.
Yazımı İz Sürücü' nün muazzam sözüyle bitirmek istiyorum...
“İnsan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise, katı ve duyarsızdır. Bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. Sertlik ve güç, ölümün refakatçisidirler. Uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışavurumlarıdır. Çünkü katılaşan hiçbir zaman kazanmaz.” İz Sürücü