Posta güvercinlerinden dijital çağa
İnsanlık tarihinde dünya üzerinde haberleşme önce mağara duvarlarına resimler çizilerek başladı. Duman ve ateşle insanlık iletişimine devam etti. Sonraları bir diyardan diğer diyara posta güvercinleri uçurmaya başladılar. “Ulak” adı verilen haber götürüp getiren insanlar ortaya çıktı. Asırlar geçerken, birbiri ardına bir çağ geldi bir çağ kapandı. İletişim ve haberleşme hız kesmeden devam etti.
Yazının icadı ve kâğıdın bulunması ile birlikte iletişim mektupla gerçekleşmeye başladı. En eski mektuplar Mısır firavunlarının diplomatik mektuplarıdır. Mektup, gazete, dergi derken telgraf ve telsizler hayatımıza girdi. Sonrası iletişim tarihinin akışını değiştiren telefonlarla tanıştık. Telefonlar hayatımıza girdiğinde insanlık belki de dijital çağa ilk adımını atmıştı.
Telefonun ortaya çıkmasıyla ve bu buluş sayesinde, insan sesini çok uzak mesafelere aktarma olanağına kavuştu. Türkiye'de telefon hatlarının ilk olarak evlerde kullanımı ise 1925'te İzmir'de başladı. Yine insanlık için büyük buluşlardan birisi olan bilgisayarla ülkemiz 1960 yılında tanıştı. 1980 yıllarına geldiğimizde şehirlerin büyük kısmında ve köylerin postanelerinde telefon vardı. Günümüz gençliğinin “köyde postane mi olur?” Dediğini duyar gibiyim. Geçmiş dönemlerde köylerimizde okul, cami, dispanser, (sağlık ocağı) ve postane mevcuttu.
Çevirmeli ve ahizeli ev telefonları, evin en görkemli yerinde el emeği göz nuru dantelli bir sehpa üzerinde dururdu. Ev telefonlarının kullanımı öyle şimdiki gibi arama tuşuna basıp konuştuğumuz gibi değildi. Önce telefonun üzerine oturtulmuş çarktan, tek tek parmağınızın yardımıyla rakamları çeviriyorsunuz karşına bir yetkili çıkıyor, çıkan kişiye neresi ile görüşmek istediğini söylüyorsunuz ve o kişi sizi konuşacağınız yere bağlıyor. Araya başka kişilerin girmesi ve hatların karışması normal bir durumdu. Bu durumda “Ankara çık ardan” diye müdahalede bulunmanın hiçbir sakıncası yoktu.
Yıllar geçiyor insanlık yeni icatlar peşinde koşmaya devam ediyor. 1993 yılında Bilgisayara internet ekleniyor. Derken, adı cep telefonu olup 30 cm anteniyle cebe sığmayan, elde taşınan telefonlar hayatımıza giriyor. Her şey o kadar hızla değişim gösteriyor ki; her gün yeni bir icat yeni bir buluş. Sadece eskiyen insanoğlunun kendisi oluyor. Dijital çağ dediğimiz şu zamanda, duvara resim çizerek, posta güvercinleriyle haberleşen insandan, ışık hızındaki fiber internet ile mutlu olamayan insanlara karışmış durumdayız.
Evet çağımız dijital çağ, fakat öyle bir duruma geldik ki; çağın bize sağladığı olanakları nasıl kullanacağımızı bilemez olduk. Sosyal medya dediğimiz mecrada örf ve adetlerimizi hiçe sayıp, yediğimizden içtiğimizden tutun özel hayatımıza kadar her şeyi herkesin gözü önünde yaşamaya başladık. Ayıp ve utanmak kavramlarını hayatımızdan çıkardık. Açın bakın bilgisayarınızı çoğu site dolandırıcılık üzerine kurulmuş durumda. Duygularınızı sömürüp sizden para koparan dijital dilenciler orada. Beğenip satın aldığınız ürün yerine alakasız ürünler gönderen dijital sahtekârlar orada. Hesaplarınızı çalıp size ve arkadaş kitlenize şantaj yapan zorbalar orada. Manevi duygularınızı kullanan yobazlar orada…
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de 57 milyon kullanıcısı olan Instagram yasaklandı. Özgürlüklerin ve düşüncelerin kısıtlanmasına her zaman karşıyım. Özellikle bu durum devlet tarafından yasaklanıyor ise durum daha da vahim. Sosyal mecradan ticaret yapanlar ve amacı dışında kullanmayanlar da mağdur edilmiş duruma düşüyor. Bu yasaklar, ekonomik gidişatın bu kadar kötü olduğu bir zamanda ayrıca devletin milyonlarca dolar zarar etmesi demektir. Nihayetinde hükümet hatasından döndü tekrar Instagram ülkemizde aktif olarak kullanılmaya başlandı. Bir hafta olsa dahi Instagram'a yasak geldi diye feryat figan edenlere belki de bu bir ders olur. Genel olarak sosyal medyayı nasıl kullanacaklarına dair bir fikirleri olur. Bir musibet bin nasihatten iyidir. Böyle devam ederse ben, tüm sosyal medya hesaplarımı kapatıp diyardan diyara posta güvercinleri uçurulan çağa fiber hızıyla ışınlanmak istiyorum.