Anayasa değişikliği
Anayasalar, toplumların bir arada, huzur ve refah içinde, adil bir şekilde yaşamaları için uzlaştıkları sözleşmelerdir. Buradaki temel felsefe “uzlaşma ve uyma”dır. Ancak bu uzlaşmanın, toplumda yeterli çoğunluk tarafından kabul görmesi gerekir. Bence bu uzlaşma asla yüzde 50+1 olmamalı. Bu oran daha yüksek bir seviyede olmalı kanısındayım. Şunu da belirtmeliyim ki 1982 Anayasası’nın yüzde 91 gibi bir oyla kabul edilmiş olması onun çok iyi bir anayasa olmasından değil “Netekim” zihniyetinden kurtulma arzusuydu. Halk bunu ilk seçimlerde gösterdi. Kenan Evren’in açıkça destek istediği, halk arasında “Horoz Partisi” olarak adlandırılan, emekli orgeneral Turgut Sunalp ve kırk arkadaşı tarafından kurulan Milliyetçi Demokrasi Partisini hüsrana uğrattı.
İktidar, son günlerde “sivil bir anayasa” gerekliliğini dillendirip duruyor. Öncelikle iktidarın bu konuda yaptıklarına bir göz atalım.
21 Ekim 2007 tarihindeki anayasa değişikliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nde, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, aynı kişinin iki kez cumhurbaşkanı seçilebilmesi ve görev süresinin 7 yıldan 5 yıla indirilmesi ve genel seçimlerin 5 yıl yerine 4 yılda bir yapılması halkoylamasıyla kabul edildi.
Mayıs 2010'da yapılan anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı, Kamu Denetçiliği Kurumu'nun (ombudsmanlık) kurulması, YAŞ ve HSYK'nın ihraç kararlarının yargı denetimine açılması ile askeri yargının görev alanının daraltılmasını öngören değişiklikler 12 Eylül 2010'daki halk oylamasıyla kabul edildi. Özellikle bu değişiklikler, ülkenin başına bela olan 15 Temmuz sürecini hızlandırdı. 16 Nisan 2017 tarihli değişikliklerle 9 Temmuz 2018’den başlayarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi.
Özellikle en son yapılan değişiklikler, adeta ülkedeki rejimin değişimi gibiydi. Parlamenter sistem ortadan kalktı ve cumhurbaşkanının parlamento dışından atadığı, meclise karşı sorumlu olmayan bir bakanlar kurulu düzeni oluştu.
Bu değişiklikleri yapabilen iktidarın bundan sonra yapmak istediği nedir acaba? Bunu anlayabilmek için kendimize sormamız gereken en önemli soru şu olmalı: Mevcut anayasa neyi yapmanıza engel oluyor?
Anayasa'nın ilk üç maddesi devletin şekli, cumhuriyetin nitelikleri, devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti gibi konuları içeriyor. Dördüncü madde ise bu ilk üç maddedeki hükümlerin değiştirilemeyeceği, hatta değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği yönünde. Yoksa iktidar gözünü bu maddelere mi dikti?
“Daha özgürlükçü bir anayasa” diye topluma süslü cümleler kurarken niyetlerini net olarak ortaya koymuyorlar. Açıkça karşı oldukları maddeleri ve nedenlerini söylemiyorlar. Hangi özgürlükten bahsediyorlar? Anayasa'nın 34. Maddesi; Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir, demesine rağmen bu haklarını kullanmaya çalışanlar coplanıyor bu ülkede. İktidarı eleştirenler, mahkeme kapılarında süründürülüyor. Siz mi daha özgürlükçü bir anayasa istiyorsunuz? Altına imza attığınız uluslararası sözleşmelere dayanarak kendinize haksızlık yapıldığını düşünüp hakkınızı oralarda aradığınız günleri unutmuş gibi, bugün ise başkalarının oralarda hak arama mücadelesine tahammül edemediğinizde siz daha adil mi oluyorsunuz?
Anayasa'nın 138.maddesinin dördüncü fıkrasında, 'Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.' denilmesine rağmen anayasa mahkemesinin kararlarına uymuyorum, saygı da duymuyorum, denildiğini biliyoruz.
Bu toplumun her kesimi tarafından kabul görecek, kabul etmeyenlerin de haklarını güvence altına alacak bir anayasaya elbette ihtiyacı var. Ama sizlerin değil, toplumsal yaşamda evrensel, demokratik kuralları kendine şiar edinen zihniyetin hazırlayacağı bir anayasa olmalı bu. “90 yıllık reklam arası bitti.” “Keşke Yunan kazansaydı.” diyenlere sahip çıkan bir zihniyetin bu topluma daha özgürlükçü ve çağdaş bir anayasa hazırlamasını beklemek hayal görmekten de ötedir.
Askeri darbe sonucu yapılan anayasalara karşı olduğum kadar yüzde 50+1 ile kabul edilebilecek anayasa değişikliklerine de gönlüm razı olmaz. Anayasalar en azından toplumun yüzde 75’inin onayını almalıdır. Aksi durum her zaman tartışılan bir anayasayı ortaya çıkarır.
Yeni, sivil bir anayasa diyenler, neyi, niçin istediklerini topluma net olarak ifade etmeliler. Belki biz de “evet” deriz!