Çağdaşlığın adıdır laiklik…
Ülkemizde herkesçe dillendirilen en önemli sorunların başında eğitim sistemimizdeki sorunlar gelmekte. Adına eğitim modeli yerine “maarif modeli” dedikleri evrensel değerlerden yoksun bir eğitim modeli icat ettiler. Uygulamaya koydukları bu maarif modeliyle eğitimde bilimsellik ve çağdaşlıktan bilinçli bir şekilde uzaklaşılarak çocuklarımızı, orta çağın gericilik batağına doğru sürüklüyorlar.
Okullarını terk eden öğrenciler sorunu, atanmayan öğretmenler sorunu, mülakat sorunu, okulların temizlik sorunu, bir öğün yemek sorunu, yaz-kış saat uygulamasından kaynaklanan sorunlar, taşımalı eğitim sorunu, köy okullarının kapatılarak eğitimdeki fırsat eşitliğinin ihlali sorunu… Anlayacağınız eğitimin sorunları saymakla bitmiyorken sayın bakan, atanmış bir bürokrat olarak değil de adeta seçilmiş bir politikacı gibi Adalet ve Kalkınma Partisi kongrelerinde boy göstererek yaptığı konuşmalarla koltuğunu garantiye almak için adeta saraya göz kırpıyor. Yaptığı konuşmalarda cumhuriyetin temel direği olan laiklik ilkesine saldırıyor. Bugüne kadar kendilerine, onun anladığının dışında bir laiklik anlayışının dayatıldığından bahsederken verdiği örneklerle de tarihi gerçekleri çarpıtıyor. Bunların arasında “camilerin kapısına kilit vurulduğunu hatta bazılarının ahıra çevrildiğini söylemesi en dikkat çekici olanıydı. Bence bu cümleleri kurmadan önce İlber Ortaylı veya Murat Bardakçı gibi tarihçi hocaları bir dinleseydi de bilgi sahibi olsaydı. Milli Eğitim Bakanı olarak tarihi gerçekleri bilmiyor olması çok acı!..
Sayın bakana 16 Mart 1920’de, İngilizler İstanbul’u işgal ettiklerinde, Kuvayi Milliyecilerin Topkapı Sarayı’ndaki kutsal emanetleri nasıl sakladıklarını, Lozan’da bu emanetlerin Araplara verilmemesi için İsmet İnönü’nün nasıl mücadele ettiğini ve de 2. Dünya Savaşı esnasında İstanbul’a saldırılma ihtimaline karşı bu kutsal emanetlerin Sivas ve Niğde’de nasıl ve nerelerde saklandıklarını araştırmasını öneririm. Araştırmak ve okumak zor geliyorsa herkes tarafından alanlarında otorite olarak kabul gören ünlü tarihçilerimizden brifing alabilir…
Gezdiği kongrelerdeki yaptığı konuşmalarda ona dayatıldığını söylediği laiklik anlayışı dışında bir laiklik anlayışının olduğunu söylerken topluma kendi laiklik anlayışını dayatmaya çalıştığının farkında değil sayın bakan. Oysa bütün çağdaş toplumlardaki laiklik anlayışı aynıdır: “Din ve devlet işlerinin ayrılması.” Sayın bakan böyle düşünmüyor olmalı ki devlet ve din işlerinin bir arada olabileceğini anlatma çabasında.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir konuşmasında şöyle demişti: “Dine bağlı, din ve devlet işlerini bir arada yürütmeye çalışan idarelere teokratik idareler denir ki bu çeşit devletler, eninde sonunda çökmeye mahkumdurlar. Bugün dünyada bu şekilde idare edilen devletler, dünyanın en geri kalmış ülkeleridir. Bunun için laiklik ilkesini anayasamızın en büyük ilkelerinden biri olarak kabul etmek ve buna dört elle sarılmak gerekir. Türk gençliğini bu ilkenin dışında yetiştirmeye yeltenecek olanlar, bu devlete, bu ulusa en büyük kötülüğü yapmış olacaklardır.”
Anlayacağınız, laiklik kavramını dışlayan İslam ülkelerine baktığımızda Atatürk’ün işaret ettiği geri kalmışlığın bu ülkelerde tavan yapmış olduğu gerçeğini görürsünüz.
Sayın bakanım, yeni nesil, din ve devlet işlerinin bir arada götürülerek kendilerine daha çağdaş ve özgürlükçü bir dünyanın yaratılamayacağını görüyorlar. Siz ne kadar direnseniz de bilimsel, çağdaş ve laik eğitim sistemi hem dinin hem de insanların özgürlüğünün güvencesi olmaya devam edecektir.
Kısacası, laiklik Atatürk ilke ve devrimlerinin temel taşıdır. Laikliğe dokunuldu mu tüm devrimler yıkılıverir. Bu da ülkemizin karanlığa bürünmesi demek olur ki sakın ha!..