Cumhuriyetin kadınları
Tam da Kadınlar Voleybol Milli Takımımızın başarılarıyla gururlandığımız ama birilerinin “baldırı çıplaklar” diyerek aşağılamaya çalıştığı Türk kadınının bugünlere nasıl geldiğini bizlere bir kez daha gösteren gelişmeler oluyor.
İş Bankası’nın “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış Konferansı” için İstanbul’da bulunan UNESCO’nun (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) ilk kadın direktörü Irina Bokova, T24’teki söyleşisinde gazeteci Metin Kaan Kurtuluş’un, “Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri de kadın hakları oldu. Türkiye, kadınlara seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce verdi. Sizin de bugünkü konuşmanızın başlığı ‘Atatürk’ün en büyük mirası kadın hakları’. Siz, Cumhuriyet’in ilk günlerinin kadın için vizyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna: “Bence kadınlara seçme hakkı vermek, onları eğitmek ve bu eğitime özen göstermek, kadınların toplumdaki algısını değiştirmek Atatürk’ün en büyük başarılarından biriydi. Bu, çağının ötesinde ve vizyoner bir bakış açısıydı. O zamanlarda kadınlar için bu tür haklar çok az ülkede vardı, yaygın değildi. Fransa ve İtalya gibi Avrupa ülkeleri kadınlara bu hakkı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra tanıdı. Bence Atatürk’ün hem Türkiye’nin içinde hem de dışında büyük etkisi oldu. O, çağdaşlaşmayı destekleyen biriydi, çok ileri görüşlüydü. Ayrıca bir lider olduğu için vizyonunu hayata geçirebildi. Çok iyi fikirleriniz olabilir ama onları hayata geçirmenin yolunu bilmiyor olabilirsiniz; Atatürk bu fikirleri nasıl uygulayacağını biliyordu. Bence bu açıdan bakarsak dünya hala ona çok hayranlık duyuyor” cevabını veriyor.
Irina Bokova’nın bu cevabı o yobaz kafalılara ders niteliği taşıyor. Çoğu gerici basın kadınlarımızın bu başarısını haber dahi yapmazken yapabilenler de kadınlarımızın, güya müstehcen gibi gördükleri açık bölgelerini flulaştırarak vermeleri, zihinlerindeki, kadınlara bakış açısını yansıtmaktadır.
Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde, kadın milletvekili adaylarının resimlerinin gölgelendiği, yüzünün gösterilmediği günleri gördük. Erkeğinin iki adım gerisinde yürümek zorunda bırakılan kadınlarımız az değil bu ülkede. Kadınları kendine ait bir eşya gibi gören örümcek beyinliler her geçen gün artar oldu.
Bu zihniyete sahip Afganistan, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerde kadın haklarının varlığından kim söz edebilir? Daha düne kadar araba sürmelerine dahi izin verilmeyen kadınların olduğu bir dünyada yaşamak, insanlığı rahatsız etmiyor mu? Kız çocuklarının okullarından evlerine gönderilerek “burka”ya sokulmalarına ne demeliyiz?
Erkek egemen bir anlayışın yansımalarıdır bütün bu yaşananlar. Gericiliğin hortlamasıdır. Oysa hepimiz insanız. Tek farkımız cinsiyetlerimiz. Herkesin erkek ya da herkesin kadın olduğu bir dünya düşünülemez. “Üremek” diye bir olgu olmasaydı canlı varlığının devamı olamazdı. Bütün canlılar için geçerlidir bu.
Kadınlarımızın da bir insan olduğunu, erkeklerle aynı haklara sahip olması gerektiğini yüz yıl önce belki de herkesten önce düşünenlerden birisidir Atatürk. 1930’da Belediye Başkanı, 1934’te de milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilen kadınlarımızın torunları her kulvarda bayrağımızı gönlere çektiriyorlar. Onlarla ne kadar gurur duysak azdır.
Bazı imamların vaazlarında Atatürk’ün adını anmamaları, kadınlarımızı aşağılamaları hangi kafaya sahip olduklarını göstermiyor mu? Düğün davetiyelerinde anne isminin yazılmasını istemeyenlere ne demeli? Bütün bunlar, gericiliğin geldiği noktayı göstermesi bakımından birkaç örnekten sadece bazıları.
Şekil ve görünüm inançlılığını bırakalım artık. Unutmayın ki bütün dinlerin temeli ahlaktır. Ahlaktan yoksun olduğunuz sürece inancınız bir anlam ifade etmez. İnsanlığı kötülüklerden vazgeçiren inançtan öte ahlak olmalıdır. Bir şeyi korkudan değil yanlışlığından dolayı yapmamalıdır insanlık. Kötülüklerden sakınmayı inanca bağlarsanız inancınızın olmaması durumunda yapabilirdiniz anlamı çıkar ortaya. Bu da kötü biri olduğunuzun itirafı sayılır aslında.
Yüz yıl önce kadınlarımızın bu toplumun eşit yurttaşları olması gerektiğini gören Mustafa Kemal Atatürk’e çok şey borçlu olduğumuzu en iyi bilmesi gerekenler yine kadınlarımızdır. Ayrıca insanlığın devamının temel taşıdır onlar.
“Baldırı çıplak”ların İstiklal Marşı’mızı okurken döktükleri gözyaşları, sizlerin beyinlerini yıkayacak su olur inşallah.
Keşke, Kadınlar Voleybol Milli Takımımızdaki kadınlarımızın bacaklarının çıplaklığına karşı gösterdiğiniz hassasiyeti cemaat yurtlarındaki sapıklıklar karşısında da dillendirebilseydiniz. Sanırım onlar sizi rahatsız etmiyor…
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında Atatürk’ü daha iyi anlıyor, kadınlarımızla, onun izinden yürümeye devam ediyoruz.
Türk kadını daha nice yüz yıllar atasının açtığı yolda koşar adım ilerleyecektir. Hem de size rağmen!..