Mülakat ısrarı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son seçimler öncesinde millet ittifakının vaatleri arasında, kamuda işe alım için uygulanan mülakatın kaldırılacağı sözünü duyunca yıllardır uyguladıkları, çoğu gencin hayallerini yıkan ve de toplumda infial yaratma noktasına gelen haksız uygulama için: “Kamuda işe alımları, görevin gerektirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak, gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız.” demişti.
Asıl mesleği öğretmenlik dahi olmayan Yusuf Tekin, Milli Eğitim Bakanı olarak atanır atanmaz hiçbir sorunu çözmediği gibi mevcut sorunlara bir yenisini daha ekleyerek, hem de cumhurbaşkanına rağmen, öğretmenlik mesleği için mülakat yapılacağını söyleyip “mülakat gibi mülakat yapacağız” diye de ekledi. Bu söylem aslında bir itirafın da ilanı gibiydi. “Mülakat gibi mülakat yapacağız” demek, bundan evvelki yapılan mülakatların adil olmadığını kabul etmektir.
Bu açıklamalara toplumsal itirazlar yükselince de masum moduna girdi ve inançlı bir insan olmaktan, kul hakkı yememekten, adaletsizlik yapmamaktan, ideolojik kayırmaya müsaade etmemekten bahseden bir açıklama daha yapma gereği duydu. Sanırım toplumun bunu yemesini bekledi. Ama yemezler sayın bakan. Toplum sizin niyetinizi biliyor artık. Hiç lafı sağa sola çevirmeyin. Mülakatı sürdürme arzunuzla açıkça kayırmacılığa devam etmek istiyorsunuz. Ayrıca kimse sizin inancınızı sorgulamıyor. Cümleye: “Ben inançlı bir insanım.” diyerek başlamak inanmayanların adil olmadığını, kul hakkı yiyebileceğini söylemek anlamına gelir. “Kul hakkı yememeyi” inanca değil de insan olmaya bağlamanızı beklerdik. Mülakatlarda haklarının yenildiğine inanan gençler, ister inançlı isterse de inançsız olsun, sizin bu söyleminize katılmıyor. Onlar kimsenin inancını sorgulamıyorlar. Onlar şunu söylüyor: “Mülakat eşittir adaletsizlik” demektir.
Cumhurbaşkanının son açıklamasından sonra bırakın bu mülakat işini de milli eğitimin gerçek sorunlarına yoğunlaşın.
Bence önce şunları yapın sayın bakan:
Meclis lokantasında bir öğün yemek fiyatına okullarda bir tost alınamamasının nedenlerini sorgulayın.
Sabahları okullarına aç giden çocukları doyurun.
Kızlara ayrı okul açmayı düşüneceğinize kapatılan köy okullarını açın.
Taşımalı eğitimi bitirin.
Tarikat ve cemaatlerin ellerindeki çocukları okullara getirin.
“İşçi çocuklar” sorununu çözün.
Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verin.
Kölelik gibi işlettiğiniz “ücretli öğretmenliği” kaldırın.
Cumhuriyetin Anadolu İnsanına sağladığı eğitimde fırsat eşitliğini geri getirin.
İsterseniz en kolayından başlayarak sınavsız girilen liselerin tabelalarındaki “Anadolu” ibaresini kaldırın, toplumdaki kafa karışıklığını giderin.
Bunları çoğaltmak mümkünken siz bütün sorunlar bitmiş de sıra mülakata gelmiş gibi davranmayın. İçinde bulunduğunuz hükümetin alanında uzman hocalar tarafından hazırlanan sorularla yapılan KPSS’ye bari güvenin. Sizin de bildiğiniz gibi mülakat: “Hamili kart yakınımdır,”ın kibar halidir. Kimse sizden kibarlık beklemiyor. Haklının hakkını verin yeter. En üst düzeyde yapılan sınava itibar edin. Umut bekleyen gençlere ofsaytten gol atmaya çalışmayın. Futbol sahalarındaki VAR sisteminden daha adil olduğuna inandığım toplumsal vicdan var. Bu ülkenin pırıl pırıl gençlerine mülakat adı altında attığınız ofsayt gollerine son verin artık.
Unutmayın ki gençlere yapılan her haksızlık onları memleketlerinden biraz daha uzaklaştırıyor. Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin ilk yıllarında yurtdışına eğitim almaları için gönderdiği gençlere: “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz,” demişti. Şimdi o gençlerin torunları, ülkelerinde çaktıkları kıvılcımı başka ülkelerde alevlere çevirmenin hesaplarını yapar hale geldiler.
Kimse, gözlerini kapatıp kulaklarını tıkamasın. Bu ülkenin gençleri mülakat değil adalet istiyor sayın bakan.