Seçimin gerçekleri
14 Mayıs’ta yapılan 28. Dönem milletvekilliği ve 13. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından 28 Mayıs’ta ikinci turu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle tarihi bir süreci geride bıraktık. Seçim öncesi oluşan bütün kaygıların ardından demokrasiye inananlar olarak halkın tercihine hepimiz saygı duyuyoruz. “Tarihi bir süreç” tabirini kullanmamın nedeni de ülkemizin geleceği açısından çok önemli bir “yol ayrımı” tercihini yapabileceğimiz içindi. Olmadı, başarılamadı. Toplum halinden memnunmuş demek ki!..
Bu seçimlerin belirleyici iki temel unsurundan bahsetmek isterim. Birincisi vatandaşlık verdiğimiz yabancılarla yurtdışı oyları, diğeri ise adil bir şekilde yürümeyen seçim süreci.
Vatandaşlık alanlarla yurtdışı seçmenler…
Hep şunu merak ettim: Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz 2017 referandumundan sonra kaç kişiye vatandaşlık verdik, bunlardan kaçı seçmen olarak bu seçimlerde oy kullandı? Bunu merak etme nedenimse, ülkemizin geleceği ile ilgili kararımızı etkilemelerindendir. Ben bir Türk vatandaşı olarak bundan rahatsızım. Ortada dolaşan rakamlara bakılırsa sonuçları doğrudan etkiledikleri görünüyor. Öncelikle şu soruyu da kendimize sormalıyız: Dünyada bizden daha ucuza vatandaşlık veren ülke var mı? Avrupalı bize vize vermezken biz Ortadoğululara vatandaşlık dağıtıyoruz. Ne uğruna? Birkaç dolar, birkaç da oy…
Seçim sürecinde gördüğümüz manzara içimi acıttı. Türkçe’nin t’sini bilmeyen insanlar, atalarımızın kanıyla kurduğu ülkemizin geleceğini oyluyorlar. Bunlara bu hakkı tanırken Çanakkale’de Seyit Onbaşı’yı, Halide Onbaşı’yı, Nusret Mayın Gemisi’ni, Nezahat Onbaşı’yı, Kurtuluş Savaşı’ında Şahin Bey’i, Gördesli Makbule’yi, Sütçü İmam’ı, Yörük Ali’yi, Kara Fatma’yı unuttunuz mu? En önemlisi Cumhuriyeti kuran başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve şehitlerimiz aklınıza gelmedi mi? Bunun adına kim ne derse desin, sonradan Türk Vatandaşı olanların oy kullanmasına karşıyım. Başları dara düşünce ülkesinden kaçanlar, yarın sıkışınca bizi de terk ederler. Diğer yandan yurtdışında yaşayan Türk Vatandaşlarının da oy hakları olmamalı. Benimle aynı havayı solumayanlar, benim torunlarımın geleceğine karar vermemeliler. Oralarda Euro ile maaş alıp beş katı Türk Lirasıyla buralarda gezip eğlenmek çok güzel! Gel asgari ücretle Türkiye’de yaşa da bir görelim seni.
Adil yarış olmadı…
Bütün spor müsabakalarında temel bir prensip vardır; Eşitlik ilkesi. Gerek kategori gerekse kurallar… Seçimleri de demokrasi ekseninde bir yarış olarak düşündüğümüzde biraz evvel söylediğim eşitlik de kurallar da bu seçimde aynı değildi. Mevcut iktidar, devletin her türlü imkanlarını hoyratça kullanırken muhalefete en doğal haklarını kullanmada dahi sorun çıkarıldı. İkinci tur seçiminde TRT yayınlarında iktidara 8 saat süre verirken muhalefete sadece 32 dakika yer verdi.14 tane TV kanalı aynı anda yaptıkları canlı yayınlarla adeta hükümetin kanalı gibi davrandılar. Her akşam bir AKP’li bu kanallarda propaganda yaptı. Hem de muhalif hiçbir soruya muhatap olmadan konuştular. Bunun yanı sıra muhalefeti hep görmezden geldiler, adeta yok saydılar.
Muhalefetin sesi olmaya çalışan birkaç TV kanalını da RTÜK vasıtasıyla ya kararttılar ya da ağır para cezalarıyla karşı karşıya bıraktılar.
Miting alanlarında halka izlettikleri, sonra da “Ama montaj, ama şu, ama bu…” diye itiraf ettikleri sahte videolara verilen cevaplara kulaklarını kapattılar. Bitmemiş veya daha evvel açılmış olan yatırımların tekrar açılışlarını yaptılar. Bakanlıklar seçim bürosu haline getirildi. Cami avlularında, hem de din adına iftiralar havada uçuştu. Bu örnekleri çoğaltmak o kadar mümkün ki…
Çok partili hayata geçişimizden bu tarafa, bu kadar soru işaretleriyle dolu bir seçim yaşadığımızı ne gördüm ne de okudum. Ama hepsi geride kaldı. Ancak çocuklarımıza ve torunlarımıza daha yaşanabilir bir ülke bırakmak için hak, hukuk, ve adalet mücadelemiz devam edecek. Bu yolda umutsuzluğa ve karamsarlığa asla mağlup olmayalım. Doğruluk her zaman güçlüdür…